Tek başına ümmet olma vasfını genç yaşta kazanan İbrahim Peygamber, Allah’a karşı velayetin olduğu kadar zalimlerden ve kâfirlerden “beraet”in de sembol ismidir. Esasında beraet olmadan velayet olmaz. Beraet imanın olmaz ise olmaz şartıdır. Kelime-i tevhidin nefiy bölümüdür.
Bu önemli nedenine binaen Hazreti İbrahim aleyhis selam, Kur’an’ın beyanına göre müşrik babasından, (bkz. Tevbe, 9/ 114.) şirk toplumundan, zulmü ile maruf Nemrut’tan, (Bkz. Bakara, 2/ 258.) Yahudilik ve Hristiyanlığın kendine izafe edilmesinden beraet etmiştir. Kitap ehli kendilerini ona izafe etmişler ama Yüce Allah bu izafeyi iftira sayıp şu ayette kabul etmediğini bildirmiştir:
“İbrahim ne Yahudi, ne Hristiyan idi. Fakat hakka ve tevhide yönelen İslâm’ı yaşayan bir Müslümandı. Hiçbir zaman (ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında) Allah’a ortak koşan, (gizli şirki yaşayan, başka otoriteler de kabul eden) müşriklerden olmadı.” (Al-i İmran3/67)
Çünkü Yahudilik ve Hristiyanlık insanların Hazreti Musa ve Hazreti İsa’nın getirdiği hak dinden; tevhidi çizgiden ayrıldıktan sonra ortaya çıkardıkları bidat dinlerdir. Her ikisi de muharreftir.
Kompleksli yaklaşımlar
Kur’an-ı Kerim ve Sünnet din konusunda bir sınıflama yapmıştır. Naslarda kullanılan tahrif, tebdil, guluvv (aşırılık), ketm (hükümleri saklamak), irtidat, nifak, dini değerlerle alay, zulüm, ayetlerin bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr, ayetleri satmak gibi ifadeler, yapılan din tasnifiyle ilgili anahtar kavram ve kelimelerdir.
Günümüzde ise Kur’an ve Sünnet’in bütünlüğü, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in son peygamber olması, İslâm’ın nâsihliği göz önünde bulundurulmadan kompleksli ya da misyoner etkili tasnifler yapılmış ve yapılmaya da devam edilmektedir. Bu sınıflandırmaların Kur’an’ın tasnifi karşısında hiçbir değeri yoktur.
Kur’an, Hazreti İbrahim’e kimlerin daha yakın ve onun velayetine layık olduklarını şu ayette açıklığa kavuşturmuştur: “Gerçekten İbrahim’e en yakın insanlar O’na zamanında uymuş olanlar ile bu peygamber/Hazreti Muhammed ve O’na inananlardır. Allah müminlerin dostudur.” (Âl-i İmran, 3/ 68.)
Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e ittiba ve yakınlık üzerinden yapılan İbrahim peygambere yakınlık, müşriklerle beraber Yahudi ve Hristiyanları da Hazreti İbrahim’den uzaklaştırmaktadır.
İbrahimi dinler mi?
Günümüzde Yahudilik ve Hristiyanlık için “İbrahimi dinler” ifadesi kullanılmaya başlamıştır ki bu yaklaşımlar yukarıda geçen Âl-i İmran Suresi 67. Ve Enam suresinin 161. Ayetleriyle açıktan çelişmektedir. İnsan eliyle tahrif edilip Hazreti Üzeyir’in ve Hazreti İsa’nın tanrılıklarını savunan bir dine nasıl “İbrahimi din” denilebilir? Bu ifadeler şirktir.
Her iki dinde de hahamların ve papazların ilahlaştırılması da şirkin dışında bir kavramla açıklanamaz. (Bkz: Tevbe, 9/31.)
Yahudilik ve Hristiyanlıkla ilgili misyoner dayatması olan; “İbrahimi, semavi, ilahi” gibi ifadeleri ülkemizdeki dini kurumların da en üst seviyede kullanmalarını anlamak mümkün değildir.
Ülkemizin bir çok yerinde yapılan sempozyum ve toplantılarda devlet yetkililerinin; “İbrahimi dinler sempozyumu” adı altında haham, papaz ve diyanet görevlilerini buluşturması, acaba dinleri eşitleme (!) gayreti değil miydi?
Bu konularda kadim dönem İslâm ulemasının söyledikleri çok önemlidir. İlk dönem âlimlerine göre, Yahudilik ve Hristiyanlık Allah tarafından gönderilmiş dinler değillerdir. İnsan eliyle inşa edilmiş bidat dinlerdir.
Hak din bir tanedir
Şu hususu bir defa daha yineleyelim ki Allah’ın peygamber gönderme lütfu, Hazreti Âdem aleyhis selam ile başlamış ve Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem ile de sona ermiştir. Hazreti Âdem’den Resul-ü Ekrem Efendimize kadar gelen tüm dinlerin ortak adı da İslam’dır. (Bkz. Bakara 2 / 130, 131, 133, 136; Âl-i İmran 3 / 52, 67; Yunus 10 / 71-72.)
Yahudilik ve Hıristiyanlık, Hazreti Musa aleyhis selam ve Hazreti İsa aleyhis selam’a gelen dinlerin aslı bozulduktan sonra ortaya çıkan muharref yapının adıdır. Allah’ın gönderdiği hak dinin orijinal adları değildir. Allah celle celaluh Yahudilik ve Hristiyanlık adında bir din göndermemiştir. Bunlar, “Tevhidin içerisine zulmün/şirkin karışmasıyla” (Bkz. En’am 6 / 82; Hakim, Müstedrek, no: 3648, c. II, s. 487.) oluşmuş bidat dinlerdir.
İlk dönem âlimlerden Hasan el Basri konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır: “Yahudilik ve Hristiyanlık bidat dinlerdir; Allah Teâlâ tarafından gönderilmiş dinler değillerdir.” (El-Basri, Hasan, Tefsir, c. I, s. 37.)
Taberi’nin deyimiyle İsrail Oğulları, Allah’ın dinini değiştirmişler ve Hz. İsa’ya gönderilen dine muhalefet ederek Hristiyanlaşmışlar ve Yahudileşmişlerdir. (Taberi, Ebu Cafer, Cami’u-l Beyan, c. XI, s. 690.)
Böylece hükümdarlarının dayattıkları putperestliğe girerek İsrail oğulları Yahudileşme ve Hristiyanlaşma süreçlerine dâhil olmuşlardır. (Bagavi, Mealim’ü-t Tenzil, (Muhtasar), s. 935.)Nu tespitler ilk dönem İslâm âlimlerinindir. Onların görüşlerine göre Yahudilik ve Hristiyanlık kesinlikle hak din değildir.
Hazreti Musa’ya gelen İslâm unutulduktan sonra İsrail oğulları arasında Yahudilik dininin oluşması beş yüz yıldan fazla bir süreçte gerçekleşmiştir. Hazreti İsa’ya gelen İslam’ın değiştirilerek Hıristiyanlık dininin oluşturulması ise iki yüz yıldan fazla bir zamanda olmuştur. (Konuyla ilgili detaylı bilgi için bk. Bir Hristiyan Dogması Teslis, Mehmet Bayraktar, Ankara okulu Yay, Ankara, 2007.)
Batıl tasnifler
Kur’an ve sünnetten kopuk, cahilane, kötü niyetli ve insanlara dayatılan ve misyoner etkili din tasnifi şöyledir:
1- Semavi Dinler: a-Yahudilik b-Hristiyanlık c-İslâm
2-Semavi olmayan Dinler: a-Budizm b-Hinduizm c-Taoizm d-Konfüçyanizm vb.
Bu tasnifte; Kur’an-ı Kerim’in ‘tahrif olmuştur’ (Bkz: Bakara 2/75; Maide 5/41) diye vurguladığı ve ‘Allah’a oğul isnat ederek şirke düştüklerini’ (Tevbe9/30) ifade ettiği Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinler hak ve semavi din olarak gösterilmiştir. Böylece tarihi bir hata yapılmıştır.
Bu şekildeki bir sınıflama maalesef bugün revaçtadır ve ülkenin 1930’lardan beri resmi programlarında yer almıştır. Bu programlarda, Kur’an ve Sünnet’e göre batıl olan dinler hak din; vahye dayalı din şeklinde gösterilmiş ve dinin genişlik alanı hayattan uzaklaştırılarak bazı ibadetlere ölü bir biçimde yer verilmiştir.
Onun itikadi, hukuki, iktisadi, siyasi yönlerini iyi bir dille anlatmak suç sayılmıştır. Dinler hakkında Kur’an ve Sünnet’in onay vermediği tasnifler yapan kötü niyetli ve misyoner güdümlü şahıslar, bu çalışmalarında İslâm’ı batıl dinler seviyesine indirgeyerek Türk çocuklarına Hıristiyanlığın kapılarını açmışlardır.
Büyük vebal
Sonraki dönemlerde yapılan Kur’an’a uygunluktan uzak ve peygamberlik misyonu ile çatışan yukarıdaki tasnif, tek bir insanın bile zihninde Yahudilik ve Hıristiyanlığın hak din olduğuna dair bir çağrışım oluşturuyorsa, bu ulemaya vebal olarak yeter. Bu sınıflamada İslam’ın söz konusu muharref dinler seviyesine indirgenmesi de yine en büyük hatalardan biridir.
Bu hataları ve tahrifatı duyarlı Müslümanların tespit ederek Türkiye çapında bir platforma taşımaları gerekirken, çocuklarının sahih inançları adına aymaz tavırlarını anlamak mümkün değildir.
Bu hatanın doğurmuş olduğu itikadi sonuçları tartışmak ayrı bir çalışmanın konusu olmakla beraber şunu erkenden söyleyebiliriz ki hakkı batıl göstermek nasıl bir suç ise batılı hak göstermek de aynı şekilde dini bir suçtur. Suçtur derken itikadi bir sonucu kast ediyoruz. Muharref dinleri ilahi din biçiminde gösterenler İslam’a göre itikadi bir suç işlemektedirler.
Çocuklara aşılandı
Esefle belirtelim ki dinin zerre kadar onay vermediği batıl tasnifler çeşitli vesilelerle çocuklarımıza öğretilmiştir. Bu konular uzun yıllar; Yahudilik ve Hristiyanlığın ilahi din gibi öğretilmesi ortaokuldan itibaren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında yer almıştır.
Batıda İslâm Dini ile ilgili olumlu bilgiler eğitimde hiç yer almazken bizde mütekabiliyet esasının bile gözetilmeksizin Yahudilik ve Hristiyanlığa propaganda yaparcasına yer verilmesinin anlaşılır bir tarafı yoktur. Hatta bazı akademisyenlerin Yahudilik ve Hristiyanlığı incelerken ve ders kitabı yazarken, İslâm’ın temel kavramları ve terimleriyle bu muharref dinleri açıklamaları, art niyetli ve usülden yoksun cahilce yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlara ne ulema (!), ne de siyaset ses çıkarmamıştır. Ülkemizin çocuklarının irtidat etmelerine seyirci kalınmıştır.
Böyle bir tasnife iman etmenin sonuçları itikadi bakımdan ne velileri, ne diyaneti, ne öğrencileri ve ne de sözde ulemayı rahatsız etmemiştir. Bizim kanaatimize göre batıla hak demenin veya hakkı batıl seviyesine indirgemenin itikadi tehlikeleri elbette vardır. Bu konu üzerinde ciddiyetle durulması ve çözüm üretilmesi gereken bir konudur. Aksi hâlde çocuklarımız kitlesel şekilde irtidat edeceklerdir…
Not: 2018 yılında hazırlanan yeni müfredatta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Temel Dini bilgiler, Dinler Tarihi ve İmam Hatip Liseleri Temel İslâam Bilimleri derslerinde Yahudilik ve Hristiyanlık için “İbrahîmî, semavî ve ilahî” ifadeleri kullanılmamıştır. “Günümüzde yaşayan dinler” başlığı altında incelenmişlerdir. Temennimiz bu duyarlılığın kaybedilmemesi ve daha sonra yeniden eski yanlışlara dönülmemesidir.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.