Kur’an’la diriliş mevsimi Ramazan…

Ramazan ideolojilere veda ederek Kur’an’la dirilme ayıdır. Ramazan ayını doğru anlayabilmek için bu ayda inmeye başlayan Kur’an’ı, Hicret’ten sonra farz kılınan orucu ve yine Hicret’in ikinci yılında cihadın bir türü olarak mukateleye izin verilmesini beraber düşünmeliyiz. Bunların birbirleriyle çok yakın alakası vardır. İç içedir.

Kur’an’la insan önce zihnini, anlayışını, kalbini ıslah etmeli ve hayatının ayrıntılarına kadar vahye uymalıdır. Müslüman, zihnini Kur’an’la şekillendirip hiçbir ideolojik düşünceye pirim vermemelidir. Tevhidin rengine boyanıp hayatın genişlik alanını vahye göre tanzim etmelidir. Zira hayatını vahye göre düzenlemeyen kimselerin aidiyet ve kimlik iddiaları boşunadır.

Aldatıcı aidiyet

Kendilerini hak ehli görmelerine rağmen ilahi emirleri uygulamayan Yahudiler ve Hristiyanlar üzerinden Yüce Allah, Müslümanlara aldatıcı aidiyet düşüncesinin geçersizliği ile ilgili şu ayeti göndermiştir: “De ki: “Ey Kitap Ehli! (Her birinin geçerli olduğu zaman itibariyle) Tevrat’a, İncil’e ve Rabbinizden size indirilen bütün diğer (Kitap ve Sahifelere, dolayısıyla şimdi de artık bana ve Kur’an’a) gerektiği gibi inanıp hükümlerini uygulamadıkça Allah katında hiçbir değeriniz olmadığı gibi…

Din adına da sağlam hiçbir dayanağınız yok demektir. Fakat (ey Resûlüm,) Rabbinden sana indirilen (bu Kur’ân), onlardan pek çoğunun ancak azgınlık ve küfrünü arttırmaktadır. Ama bundan dolayı sen, o kâfirler topluluğu için üzülüp gam çekme!”1

Kur’an-ı Kerim’in hakkıyla tilaveti veya “Kıraatün Hayyetün/ diri okuma”, onu anlamanın, ayetler üzerinde düşünmenin, hayatın problemlerine çözümler ve projeler sunmanın, içeriğini insanlarla gece gündüz paylaşmanın, onun hidayeti doğrultusunda bir dünya kurmanın başlangıcıdır. Başlı başına bir ibadettir. İbadetlerin en önemlilerindendir.

Kur’an okumalarımızdan gereği üzere yararlanabilmemiz için yukarıda beyan ettiğimiz üzere “diri okuma”ya ihtiyacımız vardır bizlere dini kimliği kazandıracak olan bu diri okumadır. Bütün bu hikmetlerden dolayı Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, Kur’an taliminin dünyevi çıkarlara dönüştürülmesini ve onun üzerinden rant edinilmesini hoş karşılamamıştır.2

Kur’an öğretimine karşılık çok değersiz şeyler bile almayı ateşten bir parça almak biçiminde değerlendirmiştir.3 Kur’an okumanın ve anlamanın insana kazandırdığı öyle sıfatlar var ki bu nitelikler şeref olarak dünyada da ahirette de yeter. Okuma ve anlama faaliyeti mü’mine “Allah’ın ehlinden ve has kullarından olma özelliğini” elde ettirir.4

Kime benziyoruz?

Bu sıfatla insan, birçok ilahi lütuflara mazhar olur. Sıradan bir insan olmaktan kurtulur. Toplumun ve batıl çoğunluğun kendisini yönlendirdiği çör çöp gibi biri olmaktan uzaklaşır. İnsan Kur’an’ı yaşamak suretiyle Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e, Raşid halifelere, Hazreti Ayşe radıyellahu anha’ya, Hazreti Abdullah bin Mesud’a, Hazreti Musab bin Umeyr’e, Hazreti Muaz’a ve Hazreti Salim’e (Radıyellahu anhum) benzer.

Kur’an tilavetini hakkıyla yapan kimseler Peygamber Efendimizin kıyam ahlakıyla ahlaklanıp kızıla ve karaya karşı durmasını bilirler. Zalime ve zulme pirim vermezler. “Nöbet yerlerinde değil uyumak, şekerleme bile yapmazlar.” Yeryüzündeki her zalimin zulmüne karşı çıkmanın kendilerine yüklenen bir vecibe olduğunun farkında olurlar. İnsanı, “Allah’ın ehli ve has kulu” yapan özellikler bunlardır. Bu özellikleri kazanmak için Kur’an-ı Kerim canlı okunmalıdır.

“Canlı okumanın” hareket noktası, keşif ve sonuna dek araştırma, gayesi üretme ve yeniliktir. Bu okuma zahire takılıp kalmaz; malumun şerhi veya açıklananın izahı ile yetinmez. Bilakis nassın arkasındaki hedefleri ve maksatları ortaya çıkarmaya önem verir.5 Müslümanlar Ramazan ayında kendilerine gönderilen bu Kitabı yine bu ayda yeniden keşif edercesine yeni bir ruhla ve Allah Teâlâ ile konuşuyormuşçasına okumalıdırlar.

Kur’an ile hem hâl olan Müslümanın davranışlarını Sevgili Peygamberimizin rehberliğinde vahye göre tanzim edebilmesi, imanını besleyebilmesi ve takvaya erebilmesi için Ramazan ayında orucunu kâmilen tutması şarttır. Hiçbir tanesini bile mazeretsiz feda edemediği gibi, oruç sayesinde Müslüman, ruhunda meydana gelen değişimleri otomatikleştirir.

Takva denilen üstünlük durumu biraz da Sünnet’in insan hayatında karakter hâline gelmesidir. Bu karakteri canlı tutmak için farz olan oruca destek olarak Aşure orucu, her ayın ortasından üç gün oruç tutmak veya pazartesi ve perşembeyi de oruçlu geçirmek sünnettir. Amaç oruç vesilesiyle yükselerek üstün bir ahlak sahibi olabilmektir.

Ramazan ve cihad

Kur’an ve oruçla beraber düşünmemiz gereken bir diğer ibadet de cihaddır. Aslında hayat cihaddan ibaret olmakla beraber diğer ibadetlerin de özgürce uygulanması cihadın varlığına bağlıdır. Cihad olmadan namaz başta olmak üzere ibadetleri yapmak mümkün olmadığı gibi, din, can, mal, akıl ve namus emniyetini sağlamakta mümkün değildir.

Modern dönemlerde cihad aleyhinde konuşan kâfirlerin etki alanına giren Müslümanlar bu ibadeti ve temel kavramı gündemlerinden çıkardılar. Kendileri unuttukları yetmiyormuş gibi nesillerine de unutturdular. Unutmayalım ki cihad en önemli muhkem farzlardandır. İmanın sembolü ve ibadetlerin zirvesidir.

Kültürümüzde cihad ile mücahid, müçtehitle içtihat birbirinden ayrılmadığı için kadim dönemlerdeki istikamet ehli ulemamız ömrünü cephelere ve ilmi kurumlara hasrederek bu ayrılmazlığı ispatlamışlardır. Modelini Resulullah’tan alan bu anlayış cihadsızlığı münafıklık bilmiş ve ulemamızın çoğu dinlerinin uğruna cephelerde şehid olmuştur.

Cihad ve cihadın türlerinin bireysel yapıldığı alanlar olduğu gibi, toplumsal ve kadrolu yapılması gereken tarafları da vardır. İster bireysel, ister kolektif yapılsın cihadın olmazsa olmaz şartı, bir usul/ yöntem dâhilinde yapılmasıdır. Önceden gerekli açıklamaları yaptığımız üzere metotsuz, ilkesiz, fıkıhsız, kadrosuz, plansız ve ahlaksız yapılan her türlü cihad(!), sorunları çözmez; yeni sorunlar üretir.

İlmihalsiz olmaz

Sürekli belirttiğimiz bir hakikati bir defa daha yinelemekte yarar görüyoruz; her ibadetin olduğu gibi, bir ibadet olarak cihadın da bir ilmihâli vardır. İlmihâl olmadan ve usulünden yoksun yapılan ibadetler makbul de olmazlar. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem cihadı; yeri, zamanı, şartları, kişi ve toplumları birçok yönden gözlemleyerek yapmıştır. Amaç, hayatı vahye göre anlamlandırmak ve sahte tanrıların varlık alanlarına son vermektir.

Müslüman davetçiler de Peygamberimizin çalışmalarını göz önünde bulundurarak bu cihad türlerinden birisini veya birkaçını şartlara göre ülkelerinde uygularlar. Fakat davetçi, uygulamasını “tek cihad yolu budur” diye kimseye dayatmaz. Böyle bir dayatma Müslümanlar arasında gruplar oluşturur veya oluşmuş grupların görüşlerini birbirlerine din gibi dayatmalarına neden olur.

İşte Ramazan ayı cihadın fıkhının yapıldığı ve İslâm’ı hayata nasıl hâkim kılarız hesaplarının yapıldığı mübarek bir aydır. İtikaf bu düşüncelerin derinleştiği ve çözüm üretildiği vakitlerdir. Hayatın ve toplumsal gidişatın fıkhının yapıldığı özel zamanlardır.

Ramazan ayını Kur’an, cihad ve takva merkezli değişim çerçevesinde ihya eder, salih birey ve toplum olabilirsek emanete topyekûn layık oluruz. Orucun hakkını verebilir ve Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in sünneti üzerine oruç tutabilirsek; “Cennetin Reyyan denilen kapısından girebiliriz.”’6 Bütün bu değişimin neticesinde Allah Teâlâ hiç ummadığımız zamanda bizlere “Medine” lütfedebilir.

Bu bilinçle Rabbim bizlere, ideolojilerin kirinden ve pasından temizlenerek, Kur’anla arınmayı nasip eylesin.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Maide 5/68
2 Bak: Heysemi, Zevaid, c.IV, s.95.
3 Heysemi, a.g.e., c.IV, s.95.
4 Ahmed, Müsned, c.III, s.127.
5 Erten, Veli, Nass Yorum İlişkisi, s.17
6 Nesai, Sıyam, Had. no: 43, c. IV, s. 168

Hayat Kitabımız ↗

Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.

Sünnet Yolumuz ↗

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Firavun’un ilahlık iddiası…

Kibirlenmek, büyüklük taslamak, ayetlere karşı aldırışsız davranmak, hakikate kulak tıkamak da fısktır. Kibirlenmek (istikbar); büyüklük gösterisinde …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.