
Her mü’min kendisini, mü’min kardeşinde görür, görmelidir de. Onda kendini bulur. Sevgili Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem ne güzel buyurmuş: “Mü’min, mü’minin aynasıdır.” (Ebu Davud, Edeb, 49) Bizler birbirimize ayna olabilsek, eksiklerimizi, kusurlarımızı o aynada görüp gerekli düzeltmeleri yapabilsek, çok güzel oluşumların kendiliğinden ortaya çıktığını görme fırsatımız olur.
Ne yazık ki bu tür sözler temenniden öteye fazla geçemiyor. Ne kadar kardeşimizde kendimizi seyredebiliyoruz? Bu aynı zamanda bir hemhalleşmedir de. Kendimizi kendi nefsimizin değil kardeşimizin aynasından seyretmek bu hadis-i şerife göre daha doğru bir yaklaşımdır. “Hepimiz birbirimize benzeriz” diye bir söz vardır. Aslında kardeşimizde gördüğümüz eksikliklerin bir benzeri de bizde var.
Karşılıklı etkileşim
Konuya tasavvufi açıdan bakanlar da vardır. Şehabeddin Sühreverdi, Cebrail’in Kanat Sesi adlı eserinde “Evdeki her şey ev sahibine benzer ama hiçbir zaman ev ve ev sahibi aynı şey değildir” der. Bu hadis ile ilgili olarak İbn-i Arabi’nin yorumu şöyledir: “Mü’min yüksek seciyeye sahip bir tür inanan insanın vasfı olduğu gibi, inanılan ve güvenilen Allah’ın da esmasındandır. El Mümin.”
Tabi ki bu tür sözlerin açıklamalarını ehil kimselerden dinlemek gerekir. Allah korusun insanda Tanrı’yı görme gibi itikadımıza uymayan düşüncelere gidilebilir. İnsan kendisine baktığında Allah’ı değil Allah’ın yaratma mucizesini görür. Damarlarının vücuda yayılmasını incelediğinde örneğin, Allah’ın kudretini ve diğer sıfatlarını görür. İnsanın ilahlaştırılması tamamen sapkınca bir düşüncedir.
Mü’min mü’min aynası olmasında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Ona ayna olabilmek aynı zamanda ona nasihat etmektir. Eğer kardeşinin bir ayıbını, hatasını görürse onu uyarması demektir. Sevgili Peygamberimizin bu hadisi insanlık tarihinde en üst seviyede bir empatik yaklaşımdır. İnsanlarla “hemhal” olmak, “hemdert” olmak, “hemdem” “olmak ve “yekdil “olmak çok insani ve İslami bir yaklaşım tarzıdır.
Tolstoy’un dediği gibi, “Acı çekiyorsan canlısın, başkasının acısın çekiyorsan insansın.” Bunu tersten okursak; mazlumun, mağdurun, mahrumun ve masumun acısını çekmeyenler insanlık ailesine bir yük değil midir? Evet hiç şüphesiz bir yüktür. Bugün Gazze’de yaşananlara; sağır olanlar, kör olanlar ve bu duyguyu yaşamayanlar insanlık aleminin yüzkaralarıdır.
“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” (Hakim, Müstedrek, 4/183, h. no: 7307) kutlu hadisinin gereği olarak; bir hayatı inşa etmek, mazluma ve mağdura kol kanat germek, onun duygu ve düşüncelerine ortak olmak, sorumluluk bilincini yüreğinde taşımak erdemli olmanın gereğidir.
Dünya kötülerin elinde kan ağlıyorsa, o zaman iyiler her zaman aktif ve etkin olmalı. İyi insanlara pasif kalmak yakışmaz. Mazlumların gözü iyilerde. İyiler beklenmekte. İyiler; bütün motivasyonlarını harekete geçirerek güç birliği, eylem birliği, hareket birliği şeklinde, “küresel kötülüğe” karşı, “küresel iyiliği” hayata geçirmek zorundadır.
Empatik yaklaşım
Bütün çalışmalarda, yapabileceklerimiz var. O çalışmalara yoğunlaşmamız, çevremize örnek olmamız, “iyiliklere motor, kötülüklere fren” olmamız gerekmektedir. Herhangi bir kötülüğü gördüğümüzde elimizle müdahale etmemiz, gücümüz yetmiyorsa dilimizle uyarmamız, bu da mümkün değilse o ortamı terk etmemiz, o kötülüğü onaylamadığımızı muhataplarımıza bir şekilde bildirmemiz, sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekir. Bunu bir hayat tarzı haline getirmek zorundayız.
Sızlanan, şikâyet eden, çevreye sürekli negatif enerji yayan değil; iyimserliği, umudu, pozitif enerjiyi yayarak topluma bir diriliş muştusu aşılamak gerekmektedir. Çözüm odaklı bir anlayışla, problemlere, sorunlara çözüm bulmaya çalışmalı. Bu elbette kolay değil. Bizler de zora talip olmalıyız. Toplumsal sorunları, problemleri çözdükçe ne kadar mutlu olduğumuzu göreceğiz. Bunun için empatik bakmayı öğrenmeliyiz.
Kemal Sayar der ki; ”Ben bir terapist ve Psikiyatrist olarak insanların dertlerini dinliyorum, bir elem doktoruyum. Kendi mesleğim için hep şunu düşünmüşümdür; Aile olmadan anlaşılamayan şeyler var. Hatta annemi, babamı kendim toprağa verdikten sonra, anne babasını kaybetmiş olarak bana gelen insanları o kadar daha iyi anlamaya başladım. Çünkü o acı benim yüreğimi dağladı, geçti… Şimdi başka bir yüreği dağlayan o acıyı ben daha iyi anlıyorum.”
Son olarak her zaman söylediğimiz bir sözü tekrar etmek istiyorum. Hayat; doğrusal bir fonksiyon değildir. Hayat, otoban hiç değildir. Hayat eğrisel bir fonksiyon ve inişli-çıkışlı bir yoldur. Hayatımızı bu gerçeklikler çerçevesinde inşa ederek, hayata pozitif yaklaşarak, umudu yayarak, empatik yaklaşarak iyiliğe odaklanmalıyız. Böylece mü’min kardeşlerimiz için bir ayna olabiliriz. Çünkü perde olmadan ayna olabilmek ancak mü’minin başarabileceği bir vasıftır.
Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair çok güzel yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.