Sebastian’dan Süleyman’a bir iman hikâyesi…

           

Eski ismi Sebastian yeni ismi Süleyman… O bir Fransız ve 2000’li yılların başında din olarak kendisine İslam’ı seçmiş. Kendisiyle neyzen Rıza Çöğürlü Bey vasıtasıyla tanıştık. Bu kısa söyleşimizin bazı önyargıları yıkacağını umut ediyorum. Mesele Yusuf İslam Müslüman olduğunda “Ben Kur’an’ı okumadan Müslümanları tanısaydım Müslüman olmazdım” diye bir şey söylemişti. Ben de bu sözünü gazeteden kesip Müslümanların İslam’ı yaşamadıkları tezini doğrulamakta kullanmak üzere saklamıştım. Oysa Süleyman’ın İslam’la tanışması Kur’an’la değil ilk olarak Müslümanlarla tanışmasıyla başlıyor. Müslümanların iyi hallerini görüyor ve Müslüman oluyor. İkincisi; Avrupa’daki Türklerin bizi iyi temsil edip edemedikleri noktasında bazı tereddütler vardır. Oysa Süleyman onların dürüst ve güvenilir olduklarını söylüyor. Bu söyleşi üzerine söylemek istediğim birçok şey var esasında… Fakat sizleri biran önce Temmuz 2011’de yaptığımız ve dünyabizim sitesinde yayınladığımız mülakatla baş başa bırakmak istiyorum…

İslam’la tanışmanız nasıl oldu?

            Bazı Müslüman arkadaşlarımın hal ve hareketleri ilgimi çekti. Düşündüm ki onların bu ahlakî yapıları kendiliğinden olacak bir şey değil; bunun arkasında başka bir şeyler var… Bunun üzerine İslam’ı araştırmaya başladım. Sonra Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamberimizin hayatı ile ilgili çeşitli kitapları okudum.

Müslüman arkadaşlarınızın hangi davranışları sizi etkiledi?

            En başta güven vermeleri, dürüst olmaları, şefkatli ve sevecen olmaları beni etkiledi. Sonra enaniyet ve kibirden uzak olmaları beni çok etkiledi. Hallerindeki bu güzellikler tabi ki dikkatimi oldukça çekti. Boş işlerle ilgilenmemeleri, yaptıkları işlerine önem vermeleri, insanlarla iletişim kurarken nazik ve hassas davranmaları, bütün bunlar her işlerinde bir ölçüye göre hareket ettiklerini gösteriyordu. Yani hayatlarına düzen veren bir dini anlayışa sahiptiler. Ve onlara bu anlayışı kazandıran, böyle bir yaşam tarzını yaşatan, bir değerler dizisi bir nizamname vardı. Bildiğim kadarıyla diğer dinler insanın yaşam tarzına bu kadar etki etmiyordu. Oysa İslam tüm buyruklarıyla hayatın her alanını kuşatıyordu. Her an Allah’la beraber oluyordunuz.

Yani Müslümanlıktaki her an Allah’la beraber olma anlayışı mı sizi en çok etkiledi?

            İslam’da Cenba-ı Hakk’a her an inanıyorsunuz; bir an aklınıza getirdiğiniz bir inanç değil, daima içinde bulunduğunuz, yaşadığınız bir inanç söz konusu. Mesela Fransızlardaki temel soru şu: Allah var mıdır, yok mudur? İnançla ilgili Fransızların en temel soruları budur. Görüldüğü gibi her şeye mekanik bir bakış açısıyla yaklaşılıyor. “Allah var mıdır?” diyorsunuz size “bence vardır” veya “bence yoktur” diye cevap veriyorlar. Var diyenler bile Allah’la derinlemesine bir irtibat halinde değiller… İnanç meselesi Allah var mı var, yok mu yok meselesine indirgenmiş. Ama İslamiyet öyle değil… İslamiyet’te Cenab-ı Hakk’ın var olduğunu tasdik ettiğin zaman artık onu sürekli hissediyorsun, her an O’nunla berabersin. Bir iş yapacağın zaman, bir adım atacağın zaman bu beraberliği düşünüyorsun ve yanlış yapmıyorsun.

Doğrusu bu tespitiniz hoşuma gitti, çok güzel bir tespit. Seküler mantığın iflası aynı zamanda…

            İslamiyet’te ibadetini yaparsın, ondan sonra ibadetim bitti diyerek İslam’dan bahsetmeme diye bir olay yok. Oturup serbest bir şekilde, özgürce her yerde Allah’ın ismini anarsın. Her işine Allah’ı katarsın.

Tebliğ noktasında Müslümanlar Avrupalı insanların gönlüne nasıl girebilirler?

            Kendi bahçenizi temizleyerek… Yani kendi yaşantınızı güzelleştirdiğinizde zaten o insanların dikkatini çekeceksiniz. Onlar kendiliğinden gelir, merak etmeyin.

Müslüman arkadaşlarınız da size böyle bir tebliğ mi yaptılar?

            Lisan-ı halin lisan-ı kâlden önemli olduğunun bilinciyle İslam’ı tebliğ ediyorlardı. Şu da çok güzel bir şeydir ki o insanların bana karşı olan saygılı ve güzel davranışları Müslüman olmadan önce de aynıydı, şimdi de aynı. Onlar dini anlatırken bunu bir ikna meselesi gibi görmüyorlardı. Anlattıklarını bana ısrarla kabul ettirmeye veya beni zorla ikna etmeye çalışmıyorlardı. Onlar anlatırken “bunları biz sana anlatıyoruz, sonra sen hangi yolu seçersen seç” tarzında yaklaşıyorlardı, yani benim özgürlüğüme vurgu yapıyorlardı. Yani sadece tebliğ ediyorlar gerisini bana bırakıyorlardı.

Diğer dinlerde böyle değil mi? 

            Diğer dinlerde psikolojik bir baskı söz konusudur, sizi ikna etmek için çok uğraşırlar. Mesela Fransa Katolik bir ülkedir. Özellikle Katolikler çok katıdır. Protestanlar o kadar katı değiller, Müslümanlara daha yakınlar.   

Fransız toplumunda dini konuları konuşmak nasıl karşılanıyor?

            Genel olarak konuşulmaz pek… Dini konular açan kimselere yaklaşımları ise şöyledir: Onun gerici olduğunu düşünürler. Hatta daha ileri gidenler vardır. Allah’ın varlığına inanan kimseler bile dini konuları fazla konuşan bir insanın akıl sağlığının iyi olmadığını düşünürler; “bunun kafasında biraz var galiba” derler.

Çocukluk ve gençlik hayatınızda kendi inancınıza bağlı bir insan mıydınız?

            Hayır dindar bir insan değildim. Çocukken Kiliseye birkaç sefer gittim, ondan sonra hiç gitmedim.

Gitmeme sebebiniz neydi? 

            Kilisede canım sıkılırdı.

Kilisedeki söylem aklınıza yatmıyor muydu?

            Kilisede bir söylem yok ki… Orada ciddi bir şekilde din anlatılmaz. Okunur bazı kalıplaşmış ifadeler; hiçbir açıklama yapılmaz ve ondan sonra sizden sorgusuz sualsiz kabul etmeniz beklenir. Kilisede genellikle on iki havariden ve Meryem anamızdan bahsedilir. Sonra birkaç tane de ilahi okunur hepsi budur. Beş vakit namaz gibi günün tamamını kuşatan bir ibadet yoktur. Her an bilinçli bir dini hayat yaşamak diye de bir şey yok..

Hıristiyanlık aklınızdaki sorulara cevap vermiyor muydu?

            Çok mantıklı bir din olmadığı için insanların aklındaki sorulara cevap vermesi çok zor. Kafası karışık bir insan için bir çözüm de bulamaz. Mesela bir din adamına üçleme inancını veya İsa nasıl oluyor da Tanrı’nın oğlu oluyor diye sorduğunuzda bu kesinlikle hoş karşılanmaz. Papa ve heyetleri bütün dini meseleleri herkesin yerine düşünmüş ve sonuca bağlamıştır. Ve artık bunlar tartışılmaz olmuştur. Zaten soru sormak da öyle kolay değildir.

Dini tartışmaya açanlar için aforoz mekanizması hala var mı?

            Rahip bunu tartışanların dinden çıktığını söyleyebiliyor rahatlıkla…

İslam’da her konunun tartışılabileceğini düşünüyor musunuz?

            Kesinlikle daha rahat bir tartışma ortamı var. İslam’daki bu özgür ortam insanların bir araya gelerek meşveret yapmalarına ve çözüm üretmelerine olanak sağlıyor. Bu tartışmalar neticesinde insan kendi sorularına cevaplar bulabiliyor. Bilmediğini, anlamadığını rahatlıkla bir bilene soruyor ve asla bunun için kınanmıyor.

Vaktimiz az kaldı, son olarak birkaç bilgi almak istiyorum. Fransa’da şuan ne iş yapıyorsunuz?

            Bir inşaat şirketimiz var. Ayrıca bazı ticari faaliyetlerimiz de var. Bizim işçilerimiz arasında Fransız çok azdır; genellikle işçilerimizin çoğu Müslüman. 

Müslümanlarla çalışıyorsunuz, onların disiplin ve dakiklik gibi konularda bazı eksiklikleri var mı?

            Olabiliyor ama çok da değil doğrusu. Her yerde olduğu kadar sorun var. Yani Müslümanlar dedikleri şeyi dedikleri zamanda yapmazlar, işi aksatırlar diye bir şey yok. Sözünde durmazlar, zamanında gelmezler gibi bir durum söz konusu değil.  

Evli misiniz ve çocuğunuz var mı?

            Senegalli bir Müslüman’la evliyim. İlkokula giden iki çocuğum var.

Çocukların eğitiminde en çok neye dikkat ediyorsunuz?

            İnançlı ve ahlaklı insanlar olarak yetişmelerini istiyorum. Özellikle saygı ve sevgi konularında hassasiyet kazanmalarını istiyorum. Dürüstlük konusu da çok üzerinde durduğum bir konu. Okul derslerine çalışmalarını ve tembellik yapmamalarını onlara tavsiye ediyorum. Din konusunda inşallah elimden gelen her şeyi yapmaya, onlara bir şeyle öğretmeye gayret ediyorum. Şimdi Fransa’da şöyle bir olay var: Gençler kendilerini hazır hissettiklerinde dinlerini seçerler. İşte o gün geldiğinde doğru kararı verebilmeleri için onlara destek oluyorum. Ama onların beni memnun etmek için değil kendilerini kurtarmak için İslam’ı seçmelerini istiyorum. Çünkü beni memnun etmek için seçeceklerse İslam’ı, bunun bir değeri yok…

Sizce İslamiyet’le mutluluk arasında bir bağlantı var mı? 

            Tabi ki var. Ben İslamiyet’i seçmeden önceki halime göre çok daha mutluyum. İslam kafamı meşgul eden sorulara cevap vermiş ve beni huzura kavuşturmuştur. İslam benim her şeye bakış açımı değiştirmiştir. Önceden insanların hepsini toplu bir ünite gibi görürdüm, yani hepsi benim için aynıydı… “İnsanlar şöyle insanlar böyle” der geçerdim. Müslüman olduktan sonra ise her insanın farklı hususiyetleri olduğunu ve hepsinin ayrı ayrı değerli olduğunu anladım. Mesele biz koyunlara bakarız hepsini aynı görürüz, oysa çoban koyunların hepsini ayrı ayrı tanır. Her biri onun için ayrı bir değerdir. Yani bunun gibi bir şey…

            Teşekkür ederim.

            Rica ederim.

Aydın Başar/Dunyabizim.com

Hatıra Arşivi ↗

Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.

İyi Haberler ↗

İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Dişçi Mehmet Efendi’nin zikri…

Allah dostlarını sevmek ne büyük kazanç, öyle değil mi kardeşlerim. Bu, insana Allah’ın bir lütfu, …

2 Yorumlar

  1. Allah razi olsun değerli hocam. İstifade ettik ziyadesiyle.

  2. Teşekkür ederim. Allah işlerinizde muvaffakiyet versin.
    İnşaAllah ferdi eksikliklerimizi düzeltirsek, toplumda da anlayış ve yaşayış düzelecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.