Halep ulemasından Abdulfettah Ebu Gudde

Soyunun Halid bin Velld‘e dayandığı söylenen Ebu Gudde, Halep‘te doğdu. Babası Muhammed bin Beşir bin Hasan Ebu Gudde, annesi Fatıma bint Salih’tir. İlk ve ortaöğrenimini Halep’te tamamladıktan sonra buradaki Hüsreviye Medresesi‘ne girdi. Bu medresede kısa sürede arkadaşları arasında öne çıkan Ebu Gudde, hocalarının olmadığı zamanlarda onların yerine derslere girmeye başladı.

Bir gün hocası Muhammed es SelkÎnî birkaç günlüğüne Ebu Gudde’yi yerine bırakır. Döndüğünde talebelerinin; “Ebu Gudde sizin talebeniz midir” diye takdirle ondan söz etmeleri üzerine; “Evet, benim talebemdi; ama şimdi ben onun talebesiyim” der.

Kevserî başka…

Ebu Gudde Hüsreviye Medresesi’ndeki tahsilini tamamladıktan sonra 1944 yılında Ezher Üniversitesi‘nin Külliyetü’ş Şeri’a bölümüne kaydoldu. 1948 yılında mezun olunca aynı üniversitenin Külliyetü’l Adab bölümünde iki yıl eğitim bilimi ihtisası gördü.

Mısır’ da geçirdiği ilk aylarda aradığı ortamı bulamayınca geri dönmeyi düşündü. Ancak bir arkadaşının tavsiyesiyle Fatih müderrislerinden Şeyhülislam Vekili Muhammed Zahidü’l Kevseri (ö. 1952) ile tanışarak Mısır’da kalıp ondan istifade etmeye karar verdi. Bu olayı hayatının dönüm noktası sayan Ebu Gudde: “Kevseri’yi tanıyınca ‘derya gibi’ deyiminin ne demek olduğunu anladım” demiştir.

Mısır‘da diğer bir Osmanlı alimi Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi‘den de feyz aldı. Suriye, Mısır, Irak, Fas, Hindistan, Pakistan, Yemen ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde yüzü aşkın hocadan ilim tahsil etti. Onlardan ayrıldıktan sonra daha çok mektuplaşmak suretiyle ilmi tekamülünü sürdürdü.

Ayrıca Halep ulemasından İsa el Beyanûnî, Muhammed Ragıb et Tabbah ve Mustafa ez Zerka; Mısır’ dan Yusuf ed Dicvî, Ahmed Muhammed eş Şakir, Muhammed el Hıdır Hüseyn ve Hint alt kıtası alimlerinden Zafer Ahmed Tanevi’den de dersler aldı. İlerlemiş yaşlarına rağmen çalışma azminden hiçbir şey kaybetmeyen hocalarını kendine örnek aldı. Onların araştırma ve inceleme azimlerini görerek her yönüyle onlar gibi olmayı hedefledi.

Ebu Gudde; “Karşılaştığım bütün hocalarıma ulaşabileceğimi, onlar gibi olabileceğimi düşündüm, ancak Zahid el Kevserî‘yi gördüğümde; “Hayır bunun gibi olamam’ dedim” ifadesiyle hayatta varmak istediği yeri açıklamıştır.

El Benna ile tanıştı

Ebu Gudde hayranlıkla bahsettiği İhvan-ı Müslimin lideri Hasan el-Benna ile Mısır‘da bulunduğu sırada tanıştı ve ümmet fikrini oluşturmada ondan büyük ölçüde faydalandı. Mısır’da İhvan-ı Müslimin saflarında yer alan Ebu Gudde, 1950’de Suriye‘ye döndükten bir müddet sonra aynı teşkilatın Suriye koluna “el Murakıbülâm” (genel koordinatör) olarak tayin edildi. Ona göre Müslümanlar siyasetten uzak kalmamalı, ama kardeşlik ve dayanışma içerisinde yaşayıp diyalog yolunu herkese açık tutmalıdır.

Ebu Gudde Suriye Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullardaki hocalığı yanında Halep’te Hüsreviyye ve Şabaniyye medreselerinde şer’i ilimler okuttu. Ortaokul ve liselerde okutulmak üzere İslamî eğitimle ilgili on civarında ders kitabının hazırlanmasına iştirak etti. Aynı dönemde Halep alimleri tarafından Halep müftüsü seçildi. 1961’de Suriye’nin Mısır’dan ayrılmasından sonra yapılan seçimlerde Halep milletvekili olarak parlementoya girdi. Parlementonun birkaç ay sonra feshedilmesiyle bu görevi sona erdi. Aynı yıl Şam Şeriat Fakültesi‘nde ders vermeye başladı ve bu görevi üç yıl sürdü. Bu arada fakültede fıkıh ansiklopedisi müdürlüğünü ve fıkıh kitaplarını fihristleme çalışmalarını sürdürdü.

Mu’cemu fıkhı İbn Hazm fil Muhalla (Dımaşk 1966) adlı kitabı hazırlayan komisyonun çalışmalarına da katıldı. Bu sırada ilmi çalışmaları içinde önemli bir yeri olan Pakistan ve Hindistan ziyaretlerini gerçekleştirdi. Bunun sonucu başta Zafer Ahmed Tânevî olmak üzere Hindistanlı ve Pakistanlı birçok alimle tanıştı ve onlardan istifade etti. Hatta bu seyahati esnasında tanıştığı Hint ulemasının yazdığı hadis eserlerinin İslam alemine tanıtılmasına gayret etti. Bu seyahatlerine ilave olarak aralarında Türkiye, Suriye, Suudi Arabistan, Fas, Cezayir, Irak ve Somali gibi birçok müslüman ülke yanında Avrupa ve Amerika’da da ilmi faaliyetlere katılarak buralarda çeşitli tebliğler sundu; misafir öğretim görevlisi olarak dersler verdi.

Arabistan günleri

1965 yılında misafir öğretim üyesi olarak Riyad Şeriat Fakültesi‘ne davet edildi. Ailesi ile Suudi Arabistan‘a giden Ebu Gudde‘ye orada profesörlük unvanı verildi, ancak bunu hiç kullanmadı. Bir yıl sonra Halep’e döndüğünde Baas Partisi yandaşlarınca tutuklandı. Suriye‘nin birçok ileri gelen Müslüman düşünürleriyle bir seneye yakın Tedmur Askeri Hapishanesi’nde yattı.

1967 harbinde İsrail, Tedmur‘u bombalayınca hapishane tahliye edildi ve tekrar Suudi Arabistan‘a döndü. Bir yıl kadar el Ma’hedü’l-Âlî li’l Kada’da ders veren Ebu Gudde daha sonra Riyad Şeriat Fakültesi‘ne geçerek burada on yıl fıkıh usulü ve hadis okuttu. Ardından Usulü’d din Fakültesi’ne geçerek emekliliğine kadar burada hadis dersleri verdi.

Türkiye‘ye karşı özel bir sevgisi bulunan Ebu Gudde, bir ara Türkiye’de ikamet etmek için teşebbüste bulundu. İstanbul‘a, özellikle Fatih Sultan Mehmet Han‘a olağanüstü bir hayranlığı vardı. Fatih Camii‘nde yetişmiş iki ulemadan ders almış, olmayı büyük bir mutluluk vesilesi sayan Ebu Gudde, “Ben buradan yetişmiş iki büyük alimden okumakla Fatih’in talebesi sayılırım” sözleriyle bu mutluluğunu dile getirmiştir. Türkiye’nin değişik yerlerini de çeşitli vesilelerle gezen Ebu Gudde, özellikle manevi ikliminden dolayı Konya‘ya ayrı bir muhabbet besliyordu.

Ebu Gudde görev aldığı üniversitelerin eğitim kalitesini yükseltme çalışmalarına katkıda bulundu; çok sayıda yüksek lisans ve doktora çalışmasına danışmanlık yaptı. Binlerce talebe ilmi görüşlerinden faydalandı. Üniversitedeki görevinden ayrılıp telif ve tahkik çalışmalarına hız veren Ebu Gudde, 16 Şubat 1997’de vefat etti.

Halim selimdi

Halim selim mizaçlı, gönül kırmamaya çalışan, nüktedan, vefakar bir kişiliğe sahip olan Ebu Gudde‘nin tekellüfsüz bir hali vardı. Kendisine yapılan her iyiliğe karşılık vermeye çalışırdı. “Fazilet sahibi insanları ancak fazilet sahibi insanlar takdir edebilir” sözünün de işaret ettiği gibi her yönüyle faziletli bir insan olmaya çalışırdı. Kendisine iftira edenlere karşı bile ölçülü davranır, kırıcı olmamaya özen gösterirdi. Her sözünün hesabını Allah’a vereceğinin bilincinde olarak konuşur, daha çok dinlemeyi tercih ederdi.

Ebu Gudde vefat ettiğinde yirmi ye yakın telif, kırkı aşkın tahkik, takdim ve fıhristleme çalışması vardı. Üzerinde çalıştığı kitaplarının apayrı bir hüviyet kazandığı da dikkate alınırsa, onun bütün çalışmalarının birer telif eseri olduğunu söylemek mübalağa olmaz. Bütün eser ve tahkikeri Beyrut‘taki Dârü’l Beşairi’l İslam tarafından basılıp, Halep‘teki Mektebü’l Matbuati’l İslamiyye tarafından neşredilen Abdülfettah Ebu Gudde‘nin başlıca eser ve tahkikieri şunlardır.

Eserleri:

1. Kelimat fi keşfi ebatil ve iftiraat. (1990) Kendisi aleyhine oluşturulmak istenen karalayıcı tavırlara karşı kaleme alınmıştır.

2. Mes’eletü halkı’I Kur’an ve eseruha fi sufufi’r ruvat ve’l muhaddisin ve kütübi’l cerh ve’t ta’dll (?). Yazar bu eserinde Kur’an’ın mahluk olduğu iddiasının halk, raviler ve muhaddisler üzerindeki tesirinden söz etmiştir.

3. Safahat min sabri’l ulema ala şedaidi’l ılm ve’t tahsîl (1992, 3. baskı). Bu eserde alimlerin ilim tahsili sırasında çektikleri sıkıntılar anlatılmakta, ilim yolunun çile yolu olduğuna dikkat çekilmektedir. Eser, İlim Uğrunda adıyla Türkçeye de çevrilmiştir. (İstanbul 1985)

4. Kıymetü’z zaman înde’l ulema. (1987, 4. baskı). Türkçeye de İslam Alimlerinin Gözüyle Zamanın Kıymeti (İzmir 1995) adıyla tercüme edilen eserde zamanın kıymeti ve alimlerin vakitlerini nasıl özenle kullandıklarına dikkat çekilmektedir.

5. Er Resulü’l muallim sallallahu aleyhi ve sellem ve esalibuhu fi’t ta’lim. (1996) Eserde Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem’in öğretmen kişiliği ve bununla ilgili rivayetler aktarılmakta, aynı üslubun günümüzde nasıl uygulanacağına dair tecrübeler nakledilmektedir.

6. Lemahat min tarihi’s-sünneti’l-mutahhera ve ulı1mi’l-hadis. (1983) 1982 yılında Cezayir’de düzenlenen XVI. İslam Düşüncesi Sempozyurnu’na yazann sunduğu “Hadis Uydurma Sebepleri ve Sonuçları” konulu tebliğden oluşan eserde Sünnet Kur’an ilişkisi, Sünnet’in teşri’ değeri ve Kur’an’ın beyan ve tefsir açısından Sünnet’e olan ihtiyacından bahsedilmektedir. Mevzu Hadisler (İstanbul1995) adıyla Türkçeye de çevrilen eserde hadis uydurmacılığına da temas edilmiştir.

7. El İsnad mine’d din. (1992)

8. Es Sünnetü’n Nebeviyye ve beyanü medlilliha’ş şer’i. (1992)

9. Min edebi’l İslfuni. (1992)

10. Ümeraü’l mü’minu fi’l hadis. (1990)

11. Safha müşrika min tarihi semai’l hadis ‘inde’l muhaddisu. (1992)

Bu telif eserlerinden başka, birbirinden kıymetli birçok tahkik eseri de vardır. Ebu Gudde‘nin tahkikteki üslubu sayesinde, tahkik için ele aldığı eserler adeta yeniden hayat bulmuştur. O, tahkik edeceği yazma nüshanın ismini tam olarak tesbit eder ve bu nüshayı tanıtırdı. Ardından eserin lehinde ve aleyhinde söylenen bütün sözleri nakleder, eserdeki kapalı noktaları vüzuha kavuştururdu. Eserde ismi geçen zevatın tercüme-i hallerini verir, isimlerinin zaptım tam olarak yapar, metinde geçen nasların kaynaklarını gösterir, yarım kalmış olanlarını tamamlardı.

Müellifın, nasları naklederken düştüğü hataları ve müellifın nas hakkındaki yanlış kanaatlerini düzeltirdi. Aliyyü’l Kari’nin “Habbeza’l mutehallilfine min ümmeti” hadisinin mevzu ve dolayısıyla onun bu hadisten hareketle verdiği hükmün yanlış olduğunu ortaya koyması buna örnektir (bk. el Masnfi’, s. 90). Bunlar dışında ayet, hadis, müellif, özel isim, yer adı, kaynak ve konu başlıklarını kapsayan fıhrist ve indeks hazırlamayı da ihmal etmezdi.

Tahkikleri:

1. el-Muhasibi’nin Risaletü’l müsterşidin’i. (1964)

2. Zehebi’nin el Mukıza’sı. (1985)

3. Aliyyü’l Kari’nin el-Mevzuatü’s Suğra’sı. (1969) (Ki bu eserin isminin el Masnu’ fi ma’rifeti’l hadisi’l mevzu olduğuna dikkat çekmiştir.)

4. Leknevi’nin el Ecvibetü’l tadıla’sı. (1964)

5. er-Ref ve’t tekmil fı’l cerh ve’t ta’dil’i. (1963)

6. İkametü’l hücce ala enne’l iksarfı’t ta’abbüd leyse bi bid’ah’ı. (1966)

7. Zafer Ahmed Tanevi’nin Kavaid fi ulumi’l hadis’i. (1972)

8. Zahid el Kevseri’nin Fıkhü ehli’l Irak ve hadisühüm’ü. (1970)

9. Tahir el Cezairi’nin Tevcihü’n nazar ila usfili’l eser’i. (1995)

10. Hazreel’nin Hülasatü tezhibi tehzibi’l kemal fi esmai’r rical’i. (1990)

11. Enver el Keşmiri’nin et Tasrih bima tevatere fi nuzuli’l Mesih’i. (1965)

12. İbn Kayyim el Cevziyye’nin el Menaru’l münif fı’s sahih ve’z zaif (1983)’i.

Kitaplara olan düşkünlüğü ile dikkat çeken Ebu Gudde, istediği bir kitaba ulaşmak için “Şu kadar namaz kılacağım” şeklinde adakta bulunurdu. İstediği kitapları alabilmek için hiç çekinmeden en kıymetli eşyalarını gözden çıkarır, kütüphanesinde otuz bir civarında kitap bulunmasına rağmen bir kitapçı dükkanına girdiğinde yüzünde mutluluk alametleri belirirdi.

Çalışmalarının çoğunu ülkesi dışında gerçekleştiren ve hayatının son yıllarına kadar vatan hasreti çeken Ebu Gudde‘ye 1995 yılında Buruney Sultanlığı‘nca İngiltere’de verilen uluslararası bir ödül, Suriye’ye dönmesine zemin hazırladı. Fakat Halep’e döndüğünde evinin üç ayrı kişiye satıldığını ve binlerce cilt eser bulunan kütüphanesinin yağma edildiğini gördü. Evini tekrar alma imkanı bulduysa da, kitaplarına kavuşamadı. Allah’ı rahmeti üzerine olsun.

Not: Bu makale şu kaynaktan iktibas edilmiştir. Ahmet Hamdi Yıldırım İLAM Araştırma Dergisi C. ll, Sayı: 1 (Ocak-Haziran 1997) s.199 Yazının başlığı ve diğer başlıklar sitemize aittir.

Ahmet Hamdi Yıldırım/ İlam Araştırma Dergisi

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.