Ahlaki öncelik prensibi…

Müslümanlar için toplumsal düzenin Allah ile barışık hale getirilmesi vazgeçilemez bir idealdir. Çünkü Allah sadece dağların, ovaların, gezegenlerin, yağmurun veya havadaki oksijenin düzenini sağlayan bir Rab değil, toplumun içtimai düzeni konusunda da söz söyleyen, buyruklar bildiren bir Rab’dir. Buna rağmen İslam’ın din ve düzen hakkındaki prensiplerini gizleyenler büyük vebal altındadır.

Ancak burada asla unutulmaması gereken bir husus vardır ki o da şudur: Bugün İslam’ın ahlaki boyutunu kavrayamayan ve kişisel iletişimlerinde İslam’ın nezaket anlayışından nasiplerini almamış, bir takım kimseler sadece İslam’ın devlet boyutuna vurgu yaparak selefi ya da neo-selefi diyebileceğimiz bir çizgide meseleyi ele alıyorlar. Ve çoğu zaman bu tür kimseler, emperyalistlerin ve dış güçlerin oyuncağı olmaktan kendilerini kurtaramıyorlar.

Bugün Ortadoğu’nun kan gölüne dönmesinin nedeni, bu tür unsurların batılılar tarafından finanse edilerek kullanılmasıdır. Batılı devletlerin bu gibi kimseleri kullanmak istemelerinin nedeni, hem İslam korkusu oluşturarak İslam’ın önünü kesmek hem de oralardaki zenginlikleri sömürmek istemeleridir. “İslamifobi” adı verilen tuzak kavramın yaygınlaştırılması Batı’nın geleceği için stratejik bir öneme sahiptir.

Yumuşakçalar

Diğer taraftan İslam düşmanları sadece neo-selefi unsurları değil bir de onun ters kutbunda yer alan “yumuşakçalar” adını verebileceğimiz bir zihniyeti de desteklerler. Nasıl selefi unsurlar devlet söylemini ön plana çıkartıyorsa, bu yumuşak kesim de Ilımlı İslam dediğimiz devlet işlerine karışmayan kültürel bir İslam anlayışını ön plana çıkartırlar. İslam’ın sadece estetik ve ahlakî boyutuna vurgu yaparlar.

Yumuşakçalar “devlet, cihad, emri maruf, nehyi münker” gibi kavramlarla ilgilenmezler. Bu tür şeyleri konuştuğunuzda size surat ekşitirler. Süleymaniye’nin kubbesi, Selimiye’nin mihrabı, falanca yerdeki hat yazısı ya da falanca divan şairinin şiiri ilgilerini çeker. “Kültürel Müslümanlık” olarak da ifade edebileceğimiz bu anlayışın, emperyalist, kapitalist sömürgecileri ve masonik güçleri rahatsız etmesi düşünülemez. Bu bakımdan desteklenmelerine salık verilir.

Elbette ki bizler de ecdadımızın yaptığı sanat eserlerini ya da divan şairlerinin şiirlerini beğeniyor ve takdir ediyoruz. Bu tavrımız bizim estetik anlayışımızı ortaya koyuyor. Bizim burada sağlıksız olarak gördüğümüz husus, bu anlayışın sadece kültürel ve ahlaki boyuta vurgu yapması yani tek kanatlı olmasıdır.

Tek yönlülük

Bu kimseler şayet o şaheserlerini beğendikleri Osmanlıları anlamış olsalardı böyle tek yönlü bir anlayışı benimsemezlerdi. Zira Osmanlılar hem sanat eserleri inşa etmişler, hem divan şiirleri yazmışlar, hem de “ilayı kelimetullah” düşüncesi ile büyük fetihler yapmışlardır. Hem tasavvufi çizgiyi benimsemişler, hem de onu “alperen” ruhu ve “cihad” düşüncesi ile özdeşleştirmişlerdir. Hem ahlaka önem vermişler, hem de İslam’ın hukuk düzenini baş tacı etmişlerdir. Yaşadıkları çağın süper gücü olmuşlar ve zillet altında yaşamayı kabul etmemişlerdir. Bütün bunlar onların siyasî bir bilince sahip olduklarını gösterir.

Bizim burada önereceğimiz anlayış ne İslam’ın yönetim ile ilgili prensiplerini ön plana çıkarmak ne de sadece ahlak ve estetik alanına vurgu yapan bir anlayışı benimsemektir. Her ikisini de yerli yerine koymak gerekir. Zira Yüce Allah hem adalet vurgusu yaparak bizden yönetim hassasiyeti beklemekte, hem de ahlaki olgunluk düzeyine ulaşmamızı istemektedir.

Bu ahlaki seviyeye ulaşmamız için de bize iyi ve güzel olanı göstermiş bizden onu doğrulamamızı istemiştir. Leyl Suresi’nin 5-10 ayetlerinde şöyle buyurulmaktadır: “Artık kim verir ve sakınırsa, hüsnayı/en güzeli doğrularsa, biz de onu en kolay olana hazırlarız. Kim de cimrilik eder, kendini müstağni sayar, hüüsnayı/ en güzeli yalanlarsa, biz de onu en zora hazırlarız.”

Hüsnayı doğrulamak

Bu ayetlerdeki “hüsna”yı doğrulama ve yalanlama ifadeleri meallerde genellikle “iyiliği tasdik etme veya yalanlama” ya da “en güzeli doğrulama veya yalanlama” şeklinde yer almaktadır. Cenab-ı Allah’ın “hüsna”yı sıfat olarak değil de isim olarak kullanması, anlamın genişliğine işaret etmekte ve İslam şeriatına, İslam akaidine ve İslam ahlakına uygun olan iyi ve güzel her şeyin hüsna kapsamına girebileceğini göstermektedir.

Dolayısıyla hüsnayı doğrulamak, Allah Teala’nın güzel ve iyi olarak nitelendirdiği şeyleri iyi ve güzel bilmek, hüsnayı yalanlamak ise Allah Teala’nın güzel ve iyi olarak nitelendirmediği şeyleri iyi ve güzel olarak bilmemektir. Başka bir ifade ile “hüsna” doğrudan doğruya “terbiye eden, düzen koyan, nizam veren” manalarına gelen “Rab” isminin tecelli alanından zuhur eden ahlakî ve hukuki temel değerlerin tümüdür.

Mevdudi Tefhimül Kur’an adlı tefsirinde “hüsna”yı akide, amel ve ahlak boyutu ile ele almış ve şöyle izah etmiştir: “Burada iyilik geniş anlamda kullanılmıştır. Akide, ahlak ve amel de bunun içindedir. Akide anlamında iyiliği tasdik etmek, şirki ve küfrü terk ederek tevhide, ahiret ve risaletin hak olduğuna inanmaktır. Ahlakî amellerde iyiliği tasdik etmek, şuursuzca değil, Allah’ın düzenlediği nizamın doğru olduğuna inanarak iyilik yapmaktır. İyiliğin şekilleri bir nizam halinde düzenlenmiştir ve onun topluca ismi İlahî Şeriattır.”

Bazı müfessirler bu kavramının İslam, iman, ibadet ve kelime-i tevhid gibi anlamlara gelebileceğini söylemişlerdir. Ali Küçük Hoca da tefsirinde “hüsna” kelimesinin kapsadığı geniş anlam örgüsünden bahsettikten sonra “hüsna”nın birçok anlamını sıralamış ve bir maddede de “Hüsnâ dindir, Kur’an’dır, Sünnet’tir” ifadesini kullanmıştır. Diyanet’in “Kur’an Yolu” tefsirinde bu geniş anlam şöyle ifade edilmiştir: “Hüsnâ kelimesi bu bağlamda inanç, ibadet, muâmelât ve ahlâk ilkeleriyle İslâm inanç ve uygulamaları bütününü ifade eder.”

Bütün bu tefsirlerden anlaşıldığına göre hüsnayı doğrulamak Rabbimizin güzel dediğine güzel demek, çirkin dediğine de çirkin demektir. İslam ahlakınca iyi olarak görülen şeyi iyi olarak görmek, kötü olarak görülen şeyi de kötü olarak görmektir. İslam hukukunun “doğru” dediğini doğru bilmek, “yanlış” dediğini de yanlış bilmektir. Ve buna ilaveten ibadetlerin götürdüğü dosdoğru kulluk yoludur.

En güzel olan

Kur’an “en güzel”den bahsediyorsa buradaki kasıt elbette ki Yüce Allah’ın “en güzel” olarak nitelendirdiği şey olabilir. Falanca düşünürün, falan düşüncenin, felsefenin, ideolojinin veya “izm”in iyisi, güzeli, doğrusu değil bizzat Allah’ın güzel dediği şeydir “en güzel” olan… Her birisi kör bir kuyu olan beşeri anlayışların ve düzenlerin doğruları ve güzelleri yerin dibine batsın! Yüce Allah bizi kendisine alternatif doğrular üretmemiz için yaratmamıştır!

“Cenab-ı Allah’ın en güzel dediği şey nedir?” Bizim için sorulması gereken soru budur. Bu sorunun cevabını vahiyden alabiliriz. Şu durumda “en güzel” diye ifade edilen olgu tefsirlerde de ifade edildiği gibi dinin bütününden başka bir şey değildir. Bir Müslüman için dinden daha güzel ve daha doğru bir şey tahayyül edilemez. Din de ana hatları ile ahlak, hukuk ve ibadetten müteşekkil olduğuna göre bütün bu alanlar “hüsna” kavramının kapsamı içerisindedir.

İslam’da ahlak, hukuk ve ibadet iç içedir. Ayette dile getirilen “verme” konusu sadece ahlaki bir konu olmayıp aynı zamanda zekât ve fitre gibi fıkhî yani hukukî kavramları da içine almaktadır. Tevbe Suresi 60. ayette zekât memurlarının zekât toplayabilecekleri ifade edilmiş ve Efendimiz’in uygulaması da bu şekilde olmuştur. Dolayısı ile “zekât” ahlaki bir konu olduğu kadar hukukî de bir konudur. Hazreti Ebubekir’in zekât vermeyenlere savaş açması zekâtın hukuki boyutu olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda zekâtın bir ibadet olması İslam’da ahlak, hukuk ve ibadet alanlarının nasıl da iç içe geçtiğini gösteren çok güzel bir örnektir.

Seküler hukukun uygulandığı ülkelerde ise ahlak, hukuk ve ibadet birlikteliği söz konusu değildir. Alev Alatlı bir konuşmasında: “21.yüzyılın en yaman toplumsal projesi; helâl olanı, yasal olanla örtüştürmek olsa gerektir” derken bu ayrıma dikkat çekmiştir.

Ahlakî boyut

“Hüsna”yı yukarıda ifade edildiği gibi ahlak, hukuk ve ibadet boyutları ile en geniş anlamda anlamak mümkün olmakla birlikte, kavramın suredeki bağlamına baktığımızda “cömertlik ve cimrilik, takvalı olmak ve kibirli olmak” gibi tam da ahlakla ilgili konuların ortasında yer alması, onun dar anlamda “ahlaki değerler” olarak da anlaşılabileceğini göstermektedir. Zaten her şeyden önce “iyi, güzel ve doğru” kavramları ahlaki kavramlardır.

Şu durumda buradaki “kim hüsnayı doğrularsa” ifadesini de; “kim ahlaki yolu benimserse” ya da ”kim ahlaki yolu tercih ederse” ya da “güzel ahlak yolunu tutarsa” şeklinde de anlayabiliriz. Cenab-ı Hak bu ayetlerinde ahlaki yolu tutan fert ve medeniyetlerin yollarını açacağını ve onları kolay olana sevk edeceğini müjdelemektedir. Yeryüzünde adaleti, doğruluğu ikame edecek kimseler de neticede ahlaklı insanlar olacaktır. Onun için aslolan ahlaktır.

Ahlakî yol

Hatta buradan yola çıkarak diyebiliriz ki kimi zaman “ahlaki yol” hukuki yoldan daha öncelikli ve daha makbuldür. Yani sosyal hayatta bazen yaptıklarımız hukuki bir sonuç doğurmayabilir ama ahlaki ve vicdani anlamda problemli olabilirler. Her şeyi hukukla ve devletin gücü ile halledemeyiz. Fertlerimizin bilinçlerine “ahlaki öncelik” anlayışını yüklememiz gerekir. Merhum Erbakan Hoca’mız bu hakikati; “Önce ahlak ve maneviyat” diyerek özetlemiştir.

Günümüzde “ahlakî öncelik” prensibini kavrayamadıkları için birçok Müslüman, neo-selefi dediğimiz akımlara kapılmakta ve tatsız tuzsuz bir din anlayışını benimsemektedir. Bu prensibi sui-istimal edenler ise ılımlı İslam düşüncesine kapılmaktadır. Her iki anlayışın da tehlikesi İslam’ın bütününü yansıtmıyor olmalarıdır.

Evet, Müslümanlar olarak devlet ve düzenle ilgili taleplerimiz mutlaka olacaktır ancak ondan daha önce ahlaklı insanlar olmakla mükellefiz. Ahlakı öncelemediğimiz takdirde adımız “İslam devleti” ya da “şeriat devleti” bile olsa yeryüzünde Müslüman kanı dökmeyi cihad zanneden sefih kimselerden olabiliriz.

Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.