Farklı yönleri ile namaz ibadeti…

Tertemiz ferah bir abdestin ardından, gönül huzuru ile namaza dururuz. Namaz kılarken farzlara, vaciplere ve sünnetlere dikkat edilmelidir. Namazın hakkını vererek yavaş yavaş kılmak yani tadil-i erkan hem vaciptir hem de Rabbimizin huzurunda O’na karşı edebimizin bir göstergesidir.

Namaz ibadetler arasında en önemli olanıdır. Allah Resulü sallellahu aleyhi ve sellem’in beyanına göre ahiret gününde imandan sonra amel hususundaki ilk sorgu namaz konusunda olacaktır. (Bkz. Tirmizi, Salah, 305) Dolayısıyla namaz konusunda ilk yapılması gerekenlerden birisi de güvenilir ilmihal kitaplarından bu ibadeti öğrenmektir.

Huzur verir

Namaz imandan sonra en büyük emir ve Müslümanlığımızın en önemli göstergesidir. Adeta olmazsa olmazımızdır. Kişi hasta olduğunda oruç tutmayabilir, zengin değilse zekât vermez ve hacca gitmez. Ama namaz kılmamak için kişinin kendinden geçmiş baygın, ameliyatta olması gerekir. Hasta bile olsa oturduğu yerden ima ile namazını tamamlar. Namaz kılarak alnı secdeye giden Müslüman paranın, makamın, herhangi bir beşerin, nefsin değil, sadece Allah azze ve celle’nin kulu olduğunu Allah’tan başka kimseye kulluk yapılmayacağını hal diliyle beyan etmiş oluyor.

Namazda imam efendinin durduğu yere “mihrap” yani “harp yeri” denir. Neden harp yeri denilmiştir? Çünkü insan iftitah tekbiri ile birlikte, dünyevi dert ve tasaları elinin tersiyle arkaya atarak nefsiyle bir cenge başlar. İşte o cenk meydanına çıkabilmektir bütün mesele. Namaz ve diğer ibadetleri yerine getirirken insan her zaman istekli ve arzulu olmayabilir. Eğer canımızın istediği gibi hareket edecek olursak, birçok ibadetimizi terk edecek duruma geliriz Allah korusun.  

Namaz kalbe huzur verir ve hayatın zorluklarına karşı kişiye direnç kazandırır. Peygamberimiz hayatında birçok imtihanlardan geçmiştir. Her birisinde derdini adeta namaza taşımıştır. Bakara Suresi 45. ayet-i kerimede; “Ey iman edenler, sabırla ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Allah sabredenlerle beraberdir” buyrulmaktadır. Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Allah bizlere duaların kabulünün ve ilahi yardıma erişmenin sırrını açıklamaktadır ki bu sır; sabır ve namazdır.

Gönül işidir

Namazı bir borç savar gibi kılmak ehl-i irfan tarafından münasip görülmemiştir. Allah dostları namazı fani ile Baki’nin bir sohbeti olarak nitelendirmişlerdir. Nitekim bu buluşmaya işaret eden Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de namazın kulun miracı olduğunu ifade buyurmuştur. Aynı zamanda namaz kılanları evinin önünden geçen nehirde günde beş defa yıkanan kimseye benzetiyor. Böyle bir kimsede kirden eser kalmaz değil mi? Namaz günahların affına, derecenin yükselmesine vesile oluyor. Resulullah Efendimiz şöyle buyuruyor: “Büyük günahlardan kaçınılması halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında (işlenecek küçük) günahlara kefarettir” (Müslim, Tahâret, 16)

Namaz her türlü dünya metaından bizim için daha hayırlıdır. Her gün camiye gelip namaz kılanlara birer altın dağıtıldığını öğrensek hepimiz her gün camiye koşarız. Oysa Allah Resulü sallellahu aleyhi ve sellem buyurmaktadır ki: “Sabah namazının sünneti dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.” (Müslim, Müsafirin, 96) Sünnet namazlar bile bu kadar kıymetli ise kim bilir Allah katında farz namazlar ne kadar kıymetlidir.

Kur’an-ı Kerim’de namazla ilgili ayetlerde geçen “egıymus salah” ifadesini izah eden müfessirlerimiz, bu kelimenin namazı ayakta tutma anlamına geldiğini ve namazda devamlılığa işaret ettiğini söylemektedirler. Namazda devamlılığı sağlamamız için her namazda bir sonraki namaza kavuşmak için dua etmeli, her daim namazı aksatma korkusuyla yaşamalıyız.

Namazı önemsemeliyiz

Başta Peygamber Efendimiz olmak üzere ilk Müslümanlar namaz konusunda son derece ehemmiyet göstermişlerdir. Hazreti Ömer radıyellahu anh’ın mescitte suikasta uğraması ile ilgili şöyle bir detay anlatılmaktadır: Hazreti Ömer yarasının acısı ile baygınlık geçirdiğinde kolay kolay uyanamamıştır. O esnada Misver bin Mahreme adlı bir sahabenin, “Namazı hatırlatın başka türlü uyandıramazsınız” demesi üzerine kendisine “namaz vakti geldi” denilerek namaz hatırlatılmıştır. Bunun üzerine Hazreti Ömer gözlerini açmıştır. Yine başka bir misal de şudur ki: Hanımının bildirdiğine göre Hazreti Osman radıyellahu anh şehit edildiği gece sabaha kadar namaz kılmıştır. 

Nisa Suresi 102. ayet-i kerimede müminlerin bir kısmı savaşırken bir kısmının da namaz kılması emredilmektedir. Misalen Bedir Savaşı’nda Müslümanlar 314 kişi, düşman ise 1000 kişi olmasına rağmen, Müslümanlar namazlarını bırakmamış ve nöbetleşe kılmışlardır. İlk Müslümanlar bu zor ortamda bile namazını bırakmazken bugün bilhassa rahatlık içinde yaşayan bizlerin bu konuda bir bahanesi olmaması gerekir. 

Bir ayette Allah azze ve celle, işin gücün Müminler için namaz kılmamaya mazeret olmadığını beyan ediyor. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Onlar ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur, 37)

Ayet-i kerime ile sabittir ki namaz kişiyi kötülüklerden alıkoyar. (Bkz. Ankebut, 45) Namaz beraberinde zikri, duayı ve iç huzuru getirir. Ama namazı terk eden kimse diğer salih amelleri de terk etmeye başlar farkında olmadan. Bir nevi Rabbiyle arasındaki bağı koparmış olur. Allah ona şah damarından yakındır ama o bunun farkında olmaz. Namazsızlık insanı böylece gaflete sürükler.

Son devrin alimlerinden Mehmed Zahid Kotku Hazretleri; “En büyük kötülük namazsızlıktır” buyurmuşlardır. Namazsız insanın son nefeste iman ile gidememe riski yüksektir. Rivayet olunduğuna göre asr-ı saadette bir genç ölüm döşeğinde, bir türlü kelimeyi şahadet getiremez. Konu Efendimiz’e iletildiğinde Efendimiz baraj sorusunu sorar; “O genç namazını kılar mıydı?” Cevaben evet denilince Efendimiz onu ziyarete gider. Sonra meselenin o gencin annesi ile ilgili bir kul hakkı meselesi olduğu anlaşılır. Annesi çağrılır ve hakkı helal ettirilir. (Bkz, Tabarani) 

Namazsız dinde hayır yoktur

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde namazsız bir din anlayışı reddedilmiştir. Dolayısıyla namazsız insanların din konusunda ahkam kesmelerine itibar edilmemelidir. Bu tarz insanların din anlayışında, mutlaka birtakım sıkıntılar olacaktır. Rivayete göre Sakif kabilesinden bazı kimseler Efendimiz’in yanına geliyor: “Biz Müslüman olacağız ama bazı şartlarımız var” diyorlar. “Biz Müslüman olacağız ama zekât vermeyelim” diyorlar. Tabii tedricilik olduğu için onları ısındırmak anlamında “olabilir” deniliyor. ”Biz cihada gelmek istemiyoruz” diyorlar. Efendimiz “Tamam gelmeyebilirsiniz” diyor. “Bize namaz ağır gelir” deyince Efendimiz: “İşte bu olmaz, namazsız dinde hayır yoktur” buyuruyor. (Bkz. Ebu Davut, Haraç, 26) 

Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Sonra bunların ardından artık namazı kılmayan ve nefsani arzulara uyan bir nesil geldi. Bunlar elbette azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. Ancak tövbe eden, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler böyle değildir. Bunlar hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın cennete; çok esirgeyici olan Allah’ın, kullarına vaat ettiği, onların idraklerini aşan ‘Adn’ cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz O’nun vaadi yerine gelecektir.” (Meryem, 59,60)

Cemaatle kılınan namazların yirmi yedi derece daha fazla sevaplı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla namazla diriliş camilerde gerçekleşecektir. Efendimiz’in hicret esnasında kumluk ve kayalık bir yerde derme çatma bir şekilde Kuba Mescidi’ni inşa etmesi, ardından Medine’de de ilk iş olarak bir mescit yaptırması dinimizde camilerin önemini göstermesi açısından manidardır.

Sünnet-i seniye gereği bazı sünnet namazlarının evde kılınmasında fayda vardır. Çünkü bilhassa çocuklar ortamdan çok etkilenmektedirler. Evdeki küçük çocukların da bu atmosferden nasiplenmesi için bazı sünnet namazlar evde kılınmalıdır.

Namazı tavsiye

Ramazan Kayan Hoca’nın bir yazısında ifade ettiği gibi: “Namazına karışamadığımız dostluklar aldatıcıdır.” Gerçekten de bir dostumuza ebedi kurtuluş yolu olan namazı tavsiye edemiyorsak o bizim gerçek dostumuz değil demektir. İnsan dostunun dünyasını ve ahiretini düşünmek durumundadır. 

İlmihal kitaplarımızdan bildirildiğine göre erkeklerin başı açık olarak namaz kılmaları mekruh olduğundan dolayı takke kullanmak ihmal edilmemelidir. Namaza başlamadan önce misvak kullanmak bunu abdest alırken de yapabiliriz. Nebi-yi Zişan Efendimiz şöyle buyuruyor: “Eğer ümmetime meşakkat vermem (hususu) olmasaydı, namaza kalktıklarında onlara misvak kullanmalarını emrederdim.” (Buhâri Savm, 27; Müslim, Tahâret 42)

Namaz kılacağımız elbisemizin temizliğine ve tesettüre uygun olmasına dikkat etmeliyiz. Mesela normalde pijama ile namaz olur ama edep yönünden uygun olmaz. “İnsanların yanına çıkamadığın elbise ile Allah’ın huzuruna durma” diye nasihat eden âlimlerimiz olmuştur. Namaza durunca bütün dünyalık düşüncelerden uzak durup huşu içinde namazı eda etmeye gayret göstermeliyiz. Namaz, hemen kılıp kurtulmamız gereken bir amel değil de huşu içinde yavaş yavaş kılmamız gereken bir ibadettir.

Namaz ile ilgili bütün adap ve sünnetleri öğrenmekte fayda vardır. Kıyamda secde yerine, rükuda ayağının uçlarına, secdede burun ucuna, oturuşlarda dize, selam verirken sağ ve sol omuza bakmak edep yönünden daha uygun bir davranıştır. Namazda lüzumsuz yere kaşınmak, esnemek, sağa sola bakmak, öksürmek vb. uygun olmayan davranışlardan da sakınmalıyız.

Abdülkerim Temizcan/ İrfanDunyamiz.com

  • Öğrendiklerimiz:
  • Namazsızlık en büyük felakettir.
  • Namaz fıkhını güzelce öğrenmeliyiz.
  • Temiz ve tesettüre uygun elbiseler giyilmelidir.
  • Kıyamda secdeye bakmak uygundur.
  • Rükûda parmak uçlarına bakmak uygundur.
  • Secdede burun uçlarına bakmak uygundur.
  • Oturuşlarda dize bakmak uygundur.
  • Kaşınmak ve esnemek gibi davranışlardan sakınmak gerekir.
  • Namaza durmadan diş temizliğine dikkat etmek gerkir.
  • Her namaz için abdest almak güzel bir davranıştır.
  • Namazda huşulu olmak, kendimizi Rabbimize vermek nmazın tadını almamıza vesile olur.

İslam İlmihalimiz ↗

Dini sorularınıza güvenilir kaynaklardan cevaplar bulmak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Yüz yüze iletişimde on altın kural…

Yüz yüze iletişim; doğrudan, aracısız bir iletişimdir. Bu iletişim iki kişi arasında olabileceği gibi, bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.