Kaderimde bu da varmış…

30 yıl felçli yaşamış, 35 ameliyat geçirmiş merhum yazarımız Rüstem Kılıç Hoca’nın vefat etmeden kısa bir müddet önce bize teslim ettiği yazılarını yayınlamaya devam ediyoruz. İşte merhum Hocamızın ibretlerle dolu hayatı…

Askerliğimi tamamlayıp Ankara’ya döndükten sonra Bursa’ya naklimin yapılabilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki arkadaşlarımla görüşmeye başladım. Beş kardeşiz, en büyükleri benim… Kardeşlerim Bursa’ya yerleşmişlerdi ve yıllardır benim de kendileriyle beraber olmamı arzu ediyorlardı. Ben de kendilerine; “Askerliğimi tamamladıktan sonra ancak gelebilirim” diye söz vermiştim.

Kardeşlerime verdiğim sözü yerine getirmeliydim. Bursa’ya il dışından öğretmen nakilleri yapılamıyordu. Fakat bir yolunu bulup 1993 yılı mayıs ayı ortalarında naklimi Bursa Milli Eğitim’in Müdürlüğü’ne yaptırabildim. Kardeşlerime telefon edip bizim için kiralık bir ev bulmalarını rica ettim.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı rustem-kilic-kimdir-kac-yasindadir-nerrlidir-biyografisi.jpg

Talihsiz kaza

Ankara’dan göç için hazırlıklara başladık. Milli Eğitim Bakanlığı’na en yakın bir okulda görev yapmanın avantajı ile bakanlıktaki arkadaşlarımla boş kaldığım zamanlar oturup, konuşuyorduk ve bana istersem bakanlıkta görev alıp kalabileceğimi söylüyorlardı. Arkadaşlarıma masa başı görevi yapmaktan hoşlanmadığımı, başından beri öğretmenlikte karar kıldığımı ve öğretmenliğe devam edeceğimi söyledim.

Bursa’da oturan kardeşim Bahtiyar, satın aldığı yeni aracıyla ziyaret için Giresun’a giderken bir akşam Ankara’da kalıp, bizleri ziyaret etmek istediğini söyledi. Ertesi gün öğleden sonra, misafirleri uğurlamak için ben de araçlarına binerek, beraberce ana yola çıktık ve vedalaşıp, onları yolcu ettim.

Evime dönmek için ışıklardan geçip, kaldırımdan dolmuş durağına yürürken, direksiyon hakimiyetini kaybeden bir araç arkadan hızla gelerek bana çarpıyor. Bir şey hatırlayamıyorum, bayılmışım. Kazayı gören vatandaşlar, yaralı olarak beni bir araca koyup, Dışkapı Sigorta Hastanesi’ne götürüp bırakmışlar. Karaciğerim parçalanmış, iç kanamayı durdurmak için acilen ameliyata almışlar. Yaklaşık iki hafta sonra ancak ayılabildim.

Kimse yoktu

Eşim, bir ziyaret için şehir dışındaydı. Yakınlarıma haber verebilmek için hastane polisi cüzdanımın arasında bulduğu bir telefon numarasını aramış. Buldukları telefon numarasını aradıklarında karşılarına çok sevdiğim arkadaşım Mahmut Aşıkkutlu çıkıyor ve kendisi hemen acilen hastaneye geliyor. Hastane görevlileri üzerimden çıkan elbise ve eşyalarımı arkadaşıma teslim etmişler. Küçük çocuklarıma da korkmasınlar diye sağ olsunlar komşularım sahip çıkmışlar. Mahmut Bey kardeşim, eşimi arayarak durumdan haberdar etmiş.  

Arkadaşımdan mesleğim ve görev yerimle ilgili bilgi alan hastane yönetimi, rahatlamış olmalı. Çünkü bahsettiğim yıllarda, yatan hastanın memur mu, sigortalı mı, esnaf mı, ya da düz vatandaş yani ücretli mi olduğu konusunda ayrım yapılırdı. Bahsettiğim yıllarda hasta için yapılan harcamalar, hastanın sahibi ya da yakınlarından tahsil edilmeden hasta kesinlikle rehin alınıp geri verilmiyordu.

Aradan geçen uzun yıllar sonra, o günkü hastane ve sağlık koşullarıyla günümüzün kıyaslanması için hatırlatmak isterim ki 2000’li yıllara gelinceye kadar hastane ve personel yetersizliğinden, sağlık hizmeti almak ülkemizde meşakkatli ve çok zor bir işti. Özellikle sigorta hastanelerinde, sağlıksız ortamlarda, aynı odada 4, 8, 12 hatta 20’ye kadar hastanın yattığı odalar mevcuttu. 

Günümüzdeyse yatan hastaların kimliğine, kurumuna bakılmaksızın hastalığı neyse öncelikle tedavi edilip daha sonra diğer gerekli durumları araştırılır. Ayrıca büyük illerde kurulan devasa onlarca şehir hastanesi var ki tek kişilik ya da iki kişilik odalarında tuvalet ve banyosu var. Şimdi artık hastane olmayan ilçe dahi kalmamıştır. 

Yataktan düştüm

Dışkapı Hastanesi’nin odasında, gece yarısı ayılıp uyandığımda hasta olarak tek ben vardım. Karşımdaysa refakatçi olarak memleketten gelen kardeşim Enver ve eniştemiz rahmetli Basri Yılmaz yatıyordu. Ayıldığımda, vücuduma takılı hortumlar mevcuttu. Tuvaletimin geldiğini hissettim ve kardeşime bir kaç defa seslenmeme rağmen, yorgun olmalılar ki bir türlü uyandıramadım.

Ameliyatlarda verilen narkoz ve antibiyotiklerin etkisi henüz geçmemiş olmalı ki, kafam tam yerine gelmemişti. Sanırım ayaklarımı yataktan yere koydum. Ayağa kalkmaya çalışırken kalkamadım ve sert bir şekilde düşerek, yüzükoyun betona kapaklandım. Gürültü ile uyanan kardeşim, sağlık görevlilerine haber vermiş ve geldiler tekrar beni yatağıma yatırdılar. Yanımda bulunan refakatçilerimin söylediğine göre; “Ezan okundu mu? Abdest alıp namaz kılmalıyım” ya da “Çantam nerede? Öğrencilerim beni bekliyor, derse yetişmeliyim” gibi şeyler sayıklıyormuşum.

Karaciğer ameliyatı sonrası, içerde biriken kanları dışarı tahliye eden sondayı çekip çıkardılar, bir aylık rapor yazarak, beni hastaneden taburcu ettiler. Sağ kolum dirsek altından kırılmış platin takılarak alçılanmıştı. Ayrıca sol gözümde de % 49 oranında bir kayma mevcuttu. Sol tarafımda belli bir his kaybı olmasına rağmen, bilezikli bastonlar yardımıyla ihtiyaçlarımı giderebiliyordum. 

Bursa’ya dönüş

Okullar yaz tatiline girmek üzereyken, biz de Bursa’ya gitmek üzere hazırlığımızı tamamladık ve günümüz belli oldu. Gideceğimizi duyan görev yaptığım okulun müdürü Ekrem Bey, başyardımcısı Burhanettin Hocam, kantinci Sadık kardeşim, okulumuzda öğretmen aynı zamanda avukat olan İbrahim Bey’le birlikte, kalabalık bir grup bana geçmiş olsun demeye gelmişlerdi. 

Okul müdürü bana; “Rüstem Bey, taşınmadan önce kaza ile ilgili kanuni haklarını takip etmesi için avukat arkadaşımız İbrahim Bey’e gidip noterden bir vekalet versen çok iyi olur” dedi. Hayatta neyin ne olacağını bilemediğimizden, çocuklarımı da düşünüp İbrahim Bey’le giderek Keçiören noterliğinden kendisine haklarımı takip edebilmesi için vekâlet verdim.

Ayağa kalktığımda nörolojik bir rahatsızlığım olduğu belliydi. Arkadaşlarımın da tavsiyesi üzerine, Ankara’dan ayrılmadan Cinnah Caddesi’nde ünlü bir nörologdan özel randevu alarak muayene oldum. Muayenede doktor bey bana dengesizliğimin travma sonucu, beyincik üzerinde oluşan bir ödem dolayısıyla olabileceğini söyledi. Yazın denize gidip, yüzerek ve güneşlenip kum banyosu yaparsam, rahatsızlığımın büyük ölçüde geçebileceğini söyledi. Ben de sahillerdeki oteller yazın çok pahalı olduğu için, Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki arkadaşlarımın da yol gösterip yardımcı olmasıyla, İzmir Dikili ilçesindeki öğretmen evinden, iki kişilik yer ayırttım. 

Bizim çocuklarımız da karnelerini alıp yaz tatiline girince Bursa’ya göç etmemiz kaçınılmaz olmuştu. Ev eşyalarımızı kiralanan araca komşularım ve arkadaşlarımın da yardımıyla yükleyerek, Bursa’ya gönderdik. Eşim ve çocuklarımla birlikte Ankara’ya “elveda” diyerek otobüs ile arkasından biz de hareket ettik. 

Rüstem Kılıç/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Nurlu mücahid Bayram amca…

“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım.  Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım.”                              Mehmet Akif Ersoy …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.