Kısa bir görev için Almanya’dayım

Daha önce birkaç kere Almanya’da imamlık yapmış ve bundan yazılarımda bahsetmiştim. Bu sefer 29 Ağustos 2022 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Stuttgart Reutlingen Ditip Yunus Emre Camii’ne kısa süreliğine görevli olarak gönderildim. Stuttgart havaalanından güler yüzlü, sıcak kanlı bir cemiyet başkanı tarafından karşılandım.

Yol boyu tanışma faslından sonra başkan Avrupa gibi bir yerde faizsiz ilk camiyi yapan dernek olduklarını söyledi. Tabi ben buna hakikaten çok sevindim. İnşaatında faiz bulunmayan bir camiyi Rabbim nasip eylediği için ne kadar şükretsem azdır. Belki ilk defa duyanlar; “Cami inşaatında bile mi faizli para kullanılıyor?” diye sorabilirler. “Faize bulaşmayan ne kaldı ki?” diye ben de bir soruyla karşılık vermek isterim. Bu ahir zamanda Mevla bizleri faizin tuzuna bulaşmaktan muhafaza eylesin.

Cami geniş

Avrupa’daki kardeşlerimizin gönülleri geniş ve ferah olduğu için ibadet alanları yaptırmaya çok önem veriyorlar. 16.000 Türk’ün yaşadığı 160.000 nüfuslu şehirde Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı bu camiden başka Milli Görüş’ün, ülkücülerin camileri ve Araplara ait camiler mevcut. Vazifeli olduğum 500- 600 kişilik cami cumaları ful dolu oluyor, vakit namazlarında ise Türklerin yanından Suriyeli, Filistinli, Bosnalı ve diğer milletlerden cemaat oluyor.

Avrupa gibi bir yerde kubbeli, minareli ve sosyal alanları olan böyle camiler hakikaten bizleri duygulandırıyor. Allah Teâlâ bu aziz millete yardım eylesin. Her yerde birer umut ışığı olarak böyle güzel hizmetler dikkatimizi çekiyor. Bazı kardeşlerimiz her zaman olumsuz bakmayı kendilerine adet edinmişler. Allah için biraz da yapılan hayırlı faaliyetleri görelim.

Tabi ki vaktimiz de dar olduğundan gelir gelmez hemen çalışmalara başladık. Çocuklara, gençlere ve yaşı ileri olan cemaatimize Kur’an ve dini bilgiler dersleri ile cami adabı konusunda hatırlatmalar yapmaya çalışıyoruz. Avrupa’daki kardeşlerimizin camiye bakışları ve sahiplenmeleri gerçekten çok güzel ve takdire şayan. Bunu her geldiğimde müşahede ediyorum. Dernek başkanlarının meseleyi sahiplenmesi de ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu.

Örnek bir yer

Geçen gün dernek başkanı olan hemşerimiz bana; “Hocam seni bir yere götüreceğim, bakalım ne diyeceksin?” dedi ve beni bir yere götürdü. Dediği yere gittiğimizde bizlerde olan fakat şu an çok hararetle özlem duyduğumuz insana güven ve itimadın bir numunesini gördüm. Çiftlik gibi bir yer, içerisinde her boydan yumurta ve diğer yiyecekler mevcut ama orayı işleten kimse yok. Oraya gelen herkes alacağı ne varsa alıyor, üzerinde ne fiyat yazıyorsa parasını oradaki kasaya koyuyor ve deftere ne aldığını, ne kadar aldığını da yazarak oradan ayrılıyor.

Bu manzarayı görünce hakikaten şu an İslam aleminin düştüğü bu itibarsızlık ve güvensizliğin bizleri nerelere getirdiğini daha net gördüm. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Mehmet Akif merhumun şu sözleri bir anda dilimden dökülmeye başladı: “Onların dini bizim işimiz gibi, bizim işimiz de onların dini gibi…”

Atalarımızın sadaka taşları yaparak gecenin bir yarısında sadaka ve zekatlarını o taşa koydukları ve gecenin bir yarısında fakirlerin gelip oradan ihtiyacı kadarını alıp fazlasına dokunmadığı zamanlar aklıma geldi. Böyle bir nesilden bu hale gelmemiz ne ile izah edilebilir. Osmanlı zamanındaki insanlara cahil gözüyle bakan uygar olduğunu iddia eden aygır zihniyet, büyük ekseriyeti üniversite mezunu olmasına rağmen böyle bir anlayışa sahip mi? Bu zihniyetin yetiştirdiği insanlardan ne çıkar? Batılı bir eğitimden geçmedi mi bu çocuklarımız? Kul hakkı yemenin ne kadar büyük günah olduğunu genç dimağlara öğretemeyen Eğitim Sistemi maalesef sınıfta kalmıştır.

Eğitim sınıfta kaldı

Nehir kenarında abdest alan İmam-ı Azam’ın babası bir elmadan ısırdığı için rivayete göre 7 sene o elmanın sahibine hizmet eder ve bu hizmetin sonunda mal sahibinin, gözü kör, kulağı sağır, başı kel, dilsiz ve eli çolak, ayağı topal kızı ile evlenmesi şartıyla ancak hakkını helal edeceğini söylemesi üzerine İmam-ı Azam’ın babası bu teklifi de hiç tereddüt etmeden kabul eder.

Evlendiği gece karşısında eşinin dünya güzeli birisi olduğunu görünce, dışarı çıkarak kayınpederine; “Bir yanlışlık var sizin söylediğiniz vasıfta bir kız yok içeride” diyerek bu yanlışlığın düzeltilmesini ister. Bunun üzerine kayınpederi şöyle der: “Benim kızım harama bakmaz gözü kör, başının bir telini namahreme göstermez başı kel, dedikodu gıybet yapmaz dilsiz, boş söz dinlemez sağır, harama el uzatmaz eli çolak, hak yoldan başka yola gitmez ayağı topaldır, ben bunu teşbih olarak söyledim, kızım sana helaldir, ben senin gibi bir damat arıyordum, Rabbim nasip etti, Rabbime şükürler olsun.”

İşte bu izdivaçtan İmam-ı Azam gibi bir büyük bir alim dünyaya geldi. Rivayete göre 5 yaşında iken 3 günde Kur’an’ı hatmetti ve annesinin boynuna sarılarak: “Anneciğim ben Kur’an’ı 3 günde hatmettim beni tebrik etmeyecek misin?” deyince annesi; “Ah oğlum! Baban elmadan ısırmasaydı sen bir gün de hatmedecektin” der. Değerli okuyucular! Haram lokma yemenin ne kadar büyük bir günah olduğu çocuk yaşta öğretilirse işte o zaman özlediğimiz beklediğimiz o güzel nesil inşallah yeniden neşvünema bulacaktır… Haramda huzur arayana huzur haram olur demişler.

Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Konya günlerim böyle başladı…

Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.