Yazı 1

Beşeri hiçbir amaç erişilemez, hiçbir seviye aşılamaz değildir. Her an bir imkan ve fırsattır, yeter ki hakkıyla değerlendirilsin. Yasa bellidir; çalışan kazanır. Tecrübe fevkalade önemlidir; küçük/ basit görmemeli, istifade etmeliyiz. Kendimizle yüzleşmeli, özeleştirimizi bizzat kendimiz cesaretle yapmalıyız.

Fakat bunu yaparken kazanımlarımızı, başarılarımızı, imkan ve kabiliyetlerimizi dikkate alan, motive edici bir tavır ve üslup benimsemeliyiz. Aksi taktirde yüzleşme ve eleştiri namına ortaya koyduklarımız, karamsarlık ve bitmişlik psikolojisine can suyu olur.

Kötümserliği bırakın

Kötü örneklerden hareketle hâle ve istikbale dair genel kötümserlik çıkarmanın konforu ve rahatlatıcılığı… Ne yazık ki bu tavır, yaygınlık kazanıyor, takdir görüyor. Oysa mesuliyet hissi, en kötü şartlarda bile iyiliği öne çıkararak ümidi yeşertmeyi gerektirir. Bunu yapamayanlar için hayır, susmaktır.

Başta iman ve ahlak değerlerimize sadakat olmak üzere hayatın hemen her alanında ciddi sorunlarımızın olduğu herkesin malumu ve kabulüdür. Bununla birlikte acaba kendimize çok mu haksızlık ettiğimizin de ciddiyetle sorgulanması, muhasebesinin yapılması gerekiyor.

İlimden, teknikten, hukuktan, ahlaktan söz edildiğinde adeta Müslüman coğrafya sıfırı tüketmiş, harekete geçme ve iyileşme ümidi de kalmamış gibi bir yaklaşıma sıklıkla tanıklık ediyoruz. Buna mukabil batı almış başını gidiyor, yetişilmesi mümkün değil ki geçilebilsin!

Eziklik bu

Bu tutum, bir yandan eziklik diğer taraftan karamsarlık ve bitmişlik psikolojisini besliyor. Hiç değilse kendi sefaletimiz kadar batının sefaletini, batının başarıları kadar hatta daha öncelikli ve ağırlıklı olmak üzere kendi başarılarımızı, erdemlerimizi gündeme getirmemiz gerekir.

Söz gelimi mal ve can güvenliği, nesil emniyeti, ailenin korunması, gelir adaleti, ayrımcılığa karşı hukuki güvence gibi temel meselelerde biz kötüyüz de batı çok mu iyi?! Varoş gerçeği sadece bize mi özgü, batının varoşları yok mu, varsa da orada hayat insani mi?!

Harıl harıl teknoloji üreten ve geliştiren beyinler, düşünce üreten bilim insanları, kitlesel tahrip gücüne sahip silahların ve teknolojik ürünlerin üçüncü dünya ülkelerinde testini ne kadar ahlaki buluyorlar?! Neslin ve harsin yok edilmesinde kullanımına itiraz ediyorlar mı?!

Katliamlar, işgaller konusunda ne düşünüyorlar?! Sesleri çıkıyor mu, çıkıyorsa ne kadar güçlü?!Bu arada hangi ölçüt esas alınırsa alınsın başta açlık/ kıtlık olmak üzere insani krizlere insanca müdahalede bulunan iyilik öncüsü bir Müslüman toplum söz konusu. Görmek, göstermek ve takdir etmek için illa batı ülkesi mi olmak gerekiyor?!

Sicilleri kara

İşgal, soykırım, vahşet, sömürü üzerine kurulu teknolojik gelişmişlik ve maddi refahı, medeniyet olarak yutturmaya çalıştılar yıllarca. Bunun için insan hakları dediler, hukukun üstünlüğü dediler, ekolojik denge, çevrenin korunması dediler, demokrasi pazarladılar…Hatta bütün bunlarla ilgili BM, AB, AİHM, AAD vb çok sayıda herkes için bağlayıcı(!) uluslararası kuruluş oluşturdular.

Şimdiye kadar defalarca test edilerek açığa çıkan gerçek yüzleri, son Gazze vahşeti ile bütün çıplaklığıyla gösterdi kendisini: Vahşete dayalı refah topluluğu. Şu halde; Yukarıda bir kısmına işaret edilen uluslararası kuruluşlar, batı barbarlığını kamufle etme işlevi gören oluşumlardır. Hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi gibi kavramlar ise, batının, vahşetini kamuflede başvurduğu kullanışlı aparatlardır. Batının vahşeti insan haklarını muhafaza içindir; işgali demokrasi gereğidir!

Şu saatten sonra hâlâ batıyı, insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü, millet iradesine saygı konularında öncü ve örnek görmek/göstermek, normal/makul insan tutumuyla açıklanamayacak patolojik-psikiyatrik bir maraz halidir.

İki yüzlü mü

“Efendim Batı iki yüzlü” deniliyor. Hayır, kimse ikiyüzlü değil. Ne batı (ABD, AB) ikiyüzlü ne de içimizdeki pespayeleri… Hepsinin tek bir yüzü var, o da şu günlerde herkesin gördüğü kapkara yüz: insanlıktan nasibi kalmamış, Müslüman nefretiyle dolu, kan emici, vampir.

Esasen onlar hep böyle idi ama hakikatlerini perdelemeyi başardıkları için herkes fark edemiyordu. Gazze bütün perdeleri kaldırdı, herkesin gerçek yüzünü bütün çıplaklığıyla açığa çıkardı. Batı ve onun pespaye takipçileri hiçbir zaman ikiyüzlü olmamış, her zaman işgalcinin, zalimin, barbarın, insanlık düşmanlarının safında yer almıştır.

Şu halde artık kendimize haksızlık etmeyelim, batıl propagandaya alet olmayalım. Sorunlarımız var ama asla resmedilmeye çalışıldığı kadar kötü değiliz. Biz insanlığın ümidiyiz. Kendimizle yüzleşmeye evet, ezikliğe ve karamsarlığa hayır!

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.