Allah Teâlâ’ya karşı, her hâl-ü kârda hüsn–i zan besle.
Sakın kötü zanda bulunma.
Her nefes, son nefesin olabilir, fakat sen bunu bilemezsin. Şayet her nefeste uyanık bulunur, Cenâb-ı Hakk’a karşı daima hüsn-i zan beslersen, ölüm gelip çattığında hüsn-i zan üzere O’na kavuşmuş olursun.
Ne bilirsin, belki de Yüce Allah, verdiğin şu nefesinde senin ruhunu alacak. Birtakım kimselerin “sıhhat ve afiyet içerisinde yaşarken sû-i zannı”, “öleceğin zaman ise Allah’a karşı hüsn-ı zannı” tavsiye eden sözlerine aldırma. Böyle bir yanılgıya düşme.
Her an Allah’la beraber olma şuurunda olan ârifler bile ölümün kendilerine ne zaman geleceğini bilemezler.
Her nefesi son nefes bilip daima hüsn-i zan üzere bulunmak, Allah’ı tanımanın bir işareti olduğu gibi daha başka istifadelerin de sebebidir. Zira bu edebe riayet eden kimseler, Hak Teâlâ’ya gerekli ta’zîm ve hürmette kusur etmemiş, O’na hakkını vermiş olurlar. Çünkü şu âyete inanman, Allah’ın senin üzerinde olan bir hakkıdır:
“Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye (ölümü) takdir ettik.” (Vâkıa Sûresi 60-61).
Belki de Allah Teâlâ, sen O’na kötü zanda bulunduğun bir sırada ruhunu kabzederek kendisine döndürecek ve O’na bu halde kavuşacaksın.
Bir hadis-i kudsîde Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ben, kulumun bana olan zannı üzereyim. Artık kulum bana iyi zanda bulunmaya baksın.” (Buhârî, Tevhid, 15, 35; Müslim, Tövbe, 1, zikir, 2)
Burada da görüldüğü gibi hüsnü zan beslemek, muayyen bir zamânâ hasredilmemiş, her hâl-ü kârda istenmiştir. Öyleyse, Allah Teâlâ’nın af ve mağfiret edici, kusurları ve ayıpları setredici olduğunu bilerek ona hüsnü zan beslemek gerekir. Seni böyle düşünmeye sevk eden Allah Teâlâ’nın şu beyanı olmalıdır:
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin!..”
Bu âyetten de anlaşıldığı gibi Allah Teâlâ seni ümitsizliğe düşmekten sakındırıyor.
Artık O’nun yasakladığı şeyden kaçınman senin üzerine vâciptir.
Sonra bu haberi sana O vermiştir. O’nun haberinde asla yalan bulunmaz ve bu haberin hükmü asla ortadan kalkmaz. Şayet verdiği haberin hükmünün ortadan kalkması söz konusu olsaydı, bu haberin yalan olması gerekirdi ki Allah yalandan münezzehtir. Allah Teâlâ devamla buyuruyor:
“Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar.”
Burada bütün günahlar tabirinden de anlaşıldığına göre hiçbir günah onun affına mâni olamaz. Allah Teâlâ rahmetinin gazabını geçmesi sebebiyle âyetin nihayetini şöyle tamamlar:
“Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, rahmeti bol olandır.” (Zümer 53)
“Günahta aşırı gidenler” tabiri, belli bir aşırılığı değil, her türlü aşırılığı içine alan bir ifadedir. Sonra da “kullarım” diyerek onlara sahip çıkmıştır. Zira hepsi O’nun kuludur. Nitekim İsâ –aleyhisselâm-’ın dilinden de Cenâb-ı Hak günahta aşırı gidenleri “kulları” olarak tavsif ederek şöyle buyurmuştur:
“Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır.” (Mâide, 118).
Burada da Allah Teâlâ kullarını kendisine izafe etmiştir. Yüce Rabbimizin, kullarını kendisine “kullarım” diye izafe etmesi, şeref olarak onlara kâfidir.
Kaynak: Dr. Adem Ergül, Fuhat-ı Mekkiye’den Öğütler Pınarı, s.28)
İbn Arabi/ İrfanDunyamiz.com
Altın Öğütler ↗
Hayatınızı değiştirecek birbirinden faydalı altın öğütler okumak için tıklayın.
Dua Defteri ↗
Gönüllerin pasını silen birbirinden güzel dualar okumak için tıklayın.