Bize bir haller olmuş!

Hacısı, hocası, genci, ihtiyarı lokantaya gidiyor; “Bana bir kadınbudu köfte ver” diyor. Ne çirkin kelime bu Allah aşkına! Bu bizim ağzımıza bile yakışmıyor. Allah’ın nimetine yıllarca bunu nasıl söylemişiz? Güzelim böreğe sigara böreği diyeceğimize kalem böreği desek olmaz mıymış? Başka kelime mi kalmamış da bu zararlı maddenin ismini nimete vermişiz?

Bir yemeğe “imambayıldı” demişiz. Allah Allah bu ne biçim çirkinlik! İmam bayılırsa cemaat ne hale gelir, hiç düşündük mü? Acaba buradaki saldırı imama mı yoksa topyekûn bir millete mi? Sütle yapılan bir tatlıya Sütlü Nuriye demişiz. Kimisinin bacısının, kimisinin annesinin ismini bu şekilde kullanmak biraz ayıp olmamış mı? Sahi bunları bize öğretenler bizimle alay etmiş olmuyorlar mı? Ben bunları özellikle vurguluyorum ki bu isimleri protesto edelim, kullanmayalım diye….

İlla edep illa edep

Acaba böceklere neden “Karafatma” demişler, hiç düşündünüz mü? Biz Hazreti Ali radıyellahu anh’ın yanında bir böceğe “Karafatma” deseydik, acaba Hazreti Ali bize ne derdi? O, gözümüzün nuru gibi sevdiğimiz Hasan ve Hüseyin radıyallahu anh’ın annelerinin ismini nasıl böyle bir böceğe veririz? Yıllarca çok ayıp etmişiz. Şu anda yazarken bile çok büyük utanç içindeyim.

Vefat ederken kocası Hazreti Ali radıyallahu anh’a; “Beni gündüz mezarıma koymayın, erkekler kefenimi görmesin” diyen Fatıma anamın ellerinden öpüyorum. Senin ismin bizim baş tacımız canım anam! Yıllarca kusur ettik, hata ettik, o güzelim ruhundan özür diliyoruz.

Ama bütün bunları çok görmüyoruz. Bu ülkenin çocukları uzun yıllar okullarda Cin Ali ismindeki hikaye kitaplarından okumayı yazmayı öğrendiler. Kimsenin aklına Hazreti Ali Efendimiz’in isminin başına böyle uygunsuz bir kelime koymuşlar diye gelmedi… Çocukluk yıllarımızda okuma yazma öğretilen okula bile Ali okulu derlerdi. Görüyor musunuz kardeşlerim bize bir haller olmuş. Arif Nihat Asya ne güzel söylemiş:

Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu.
Ne olduysa hep bize azar azar oldu.

Hep aldandık

Milletimizin kültürünü bozmak için gerçekten de öyle türlü formüller uygulanmış ki benim necip milletim, birçoklarını meşru gibi görüp aldanmış. Kimi zaman fıkralarla, kimi zaman da romanlarla, şarkı-türkülerle, kültürümüzün içine öyle çirkin şeyler sokmuşlar ki tek tek ayıklamaya kalksak altından kalkılması mümkün olmayacak bir hale getirmişler. Mesela; “Oturmuş kumar oynar ciğerimin köşesi” ya da “Yoksa sen sarhoşmusun” gibi abes sözleri olan şarkı türküler öğretilmiş. Filmlerde tuhaf tuhaf tiplere imam rolünü vermişler. Örnekleri yazmaya kalksam bitmesi mümkün olmayan şeyler aklıma geliyor.

Şu fıkra diye televizyonlarda anlatılanları izlerken biraz dikkat edin, sonra da bizim yazmaya çalıştığımız kapıdan bakın, neler göreceksiniz neler… Genelde Oflu fıkraları meşhurdur. Neden acaba Rize, Giresun, Artvin değil de, hattâ Trabzon değil de Of fıkrası? Gözlerinizi kapatın ve bir düşünün, inanın ki hemen bu sorunun cevabını kendi zihninizde bulacaksınız.

“Of” denilince akla medreseler, Kur’ân Kursları, hafızlık, hocalık gelirdi evvelden. Öyle ki yanılmıyorsam Of’taki Kur’ân Kurslarının temelleri ta Fatih Sultan Mehmet zamanında Maraş’tan gelen iki kardeş tarafından atılmış, böylece bugüne kadar da gelmiş. İşte kardeşlerim ilim irfan merkezi Of’un imajını bu fıkralarla kırmaya çalıştılar. Şimdi “Of” deyince kaç kişinin aklına medreseler geliyor?

Kültür diye diye

Hoca mı bırakıyorlar, alim mi bırakıyorlar? Almanya’da görmüştüm, bir adam Nasrettin Hoca kılığına girmiş, göbek atıyor, sakallı amcalar, başörtülü bacılar da gülüyor. Ayrıca o insana para verip o sahneleri seyrediyorlardı. Aslında o insan da Müslüman, ama herkes bir tarafından bir yara almış işte. Hele şu pop müziği havasında söylenilen ilahiler yok mu? İnsan çıldıracak gibi oluyor. Bilmem kaç bin Euro verip, Almanya, Fransa vs. herhangi bir ülkeye Türkiye’den davet ediyorlar bu tür ilahileri söyleyenleri.

Sanatçı denen bu insanların hem de birçoğu çocukluğunda Kur’ân kurslarında okumuş, kimileri hafızlık yapmış. Şimdi ise her şeyi bırakmış, paranın peşine düşmüşler. Eğer müzik yapacaksan, dağları-taşları, neyi konu edinirsen edin ama benim Medine’mi, Mekke’mi, Hazreti Muhammed Mustafa’mı konu edineceksen, lütfen imanına bir sor ilk önce, ondan sonra böyle müzikle ne yaptığını bir düşün.

Fransa’da bizim Türk gençleri bir parka oturmuşlar, önlerinde biralar, koymuşlar bilmem hangi ilahicinin kasetini, hem dinliyorlar hem de içip göbek atıyorlardı. Bu insanların bu hale gelmemesi için herkes uyarıcılık görevini yapmalıdır. Diyeceksiniz ki uç örnekleri söylemenin ne faydası var. Toplumun seviyesi neyse örnekler de ona göre olur.

Dalga geçerlerdi

Bizim çocukluğumuzda esmer çocuklarla Arap diye dalga geçerlerdi. Ya da köpeklerin isimleri genelde Karabaş veya Arap olurdu. Hiçbirimizin aklına gelmiyordu ki, hem Muhammed Mustafa salellahu alayhi ve sellem denildiğinde tüylerimiz diken diken olacak ve her gece yatağımıza yattığımızda bir kez olsun onu, o güzeller güzelini rüyamızda görmek için Rabbimize yalvaracağız hem de sokaktaki köpeğe o sevdiğimiz insanın ırkının ismini vereceğiz?

Acaba bana köpeğe Arap dedirten zihniyet, Arapların çocuklarına ne dedirtti ki yıllarca aramızda soğukluk oldu? Onlar bizi, biz onları neden dost göremedik? Aslında bu basit bir olay değildir. Batıl olanı yerden yere vuran, zalimin zulmünü önleyen, kadına insanca yaşama hakkını tanıyan, bize hayatı öğreten; öyle ki yatmamızdan kalkmamıza, konuşmamızdan yürümemize, ailemizden toplumumuza, devletimize varana kadar her şeyin güzelini öğrendiğimiz insana, Peygamberimize saldırı vardı ama yıllarca yuttuk, uyuduk.

Bir milletin binasının temeli dindir. Önce din olgusunu yok edip ondan sonra ırkı, bölgeleri ve çeşitli etnik grupları ortaya çıkararak insanları yok etmek isteyenler emellerine ulaşamayacaklar Allah’ın izniyle.

Şuur lazım

Bizim delikanlı kardeşimiz okumuş, mühendis olmuş. İstanbul Bakırköy’de, bana diyor ki: “Bu Filistinliler geçmişte Osmanlıya çok ihanet etmişler, o yüzden Allah celle celaluh bunların başına Yahudileri musallat etmiş.” Bu sözleri cahil bir insan demiş olsa gülüp geçerim. Fakat bir mühendis, hem de namaza-niyaza düşkün bir kardeş nasıl böyle bir gaflet içine düşüyor, anlamak mümkün değil. Yine bu da içimize dışarıdan sokulan fitne tohumlarından bir tanesi ama bu söz çok büyük kazan kaldırır. Çünkü tamamen âyetlere zıt bir ifade teşkil ediyor. Bu sözler üzerine mühendis kardeşle aramızda şöyle bir konuşma geçti:

– “Siz elinde terazisi olmayan tartıcıya benziyorsunuz.”

– “Bu ne demek oluyor.”

– “Bir pazara gidin, terazisini unutmuş bir satıcıdan kim mal alır? Siz alır mısınız?” dedim.

– “Hayır, almam” dedi.

– “Evet, Müslüman’ın terazisi hem bu dünyası hem o dünyası için Allah celle celaluh’un kitabı, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Üzülerek ifade edeyim ki birçok insan gündelik herhangi bir ihtiyacı kadar Kur’ân-ı Kerîm’i ihtiyaç olarak görmüyor. Eğer görmüş olsaydık bu hale gelmemiz mümkün olmazdı. Siz eğer İsra Sûresi’ni veya Necm Sûresi’ni okumuş olsaydınız bu söylediğiniz sözü söylemezdiniz. En kısa zamanda sessiz bir ortamda bu sureleri okuyun. ‘Kimse kimsenin günahını çekmez’ (İsra, 15) ‘İnsan için ancak kendi çalıştığı vardır’ (Necm, 39) ayetlerini düşününce ne büyük hata yaptığınızı anlayacaksınız.”

Mühendis arkadaş bu anlatılanlar üzerine gerçekten çok üzüldü, söylediği sözler için benden özür diledi. Ona şöyle dedim: “Hayır, benden özür dileme yerine Allah celle celaluh’a tövbe edin ve Kur’ân’a sarılın. Lütfen her söylenileni de doğru olarak kabul etmeyin bundan sonra. Duyduğunuz, gördüğünüz, okuduğunuz her şeyi iman süzgecinde süzüp Kur’ân terazisine vurduktan sonra, bakın o zaman bizi kimlerin, nasıl aldattığını anlarsınız. Allah bu millete okuma, öğrenme ve Hak yola hizmet etme gayreti versin inşallah!”

Uyanıyoruz artık

Üç tarafı denizlerle kaplı, her mevsiminin ayrı bir güzelliği olan, Avrupa’yı Asya’ya bağlayıp köprü görevi yapan, tarihi ile geleceğe yön veren bu güzelim vatanımın insanını yıllarca türlü oyunlarla uyutmuş, dinamiklerimizden, değerlerimizden bizi koparmaya çalışmışlar ama elhamdülillah tamamen başarılı olamamışlar. Neden? Çünkü insana hizmeti gaye edinen bir tek insan da olsa, o toplum eninde sonunda iyi nedir, kötü nedir öğrenecek ve fıtratına yani yaradılışına uygun olanın yanında olacaktır.

Elhamdülillah şimdi Allah Teâlâ bizleri uyandırdı da tekrar kendimize gelmeye başlıyoruz. Her insan bir uyuyanı uyandırmalıdır. Rabbimiz bakın ne güzel buyuruyor: “Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.” {Âl-i İmrân sûresi, 114}

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Halil Atalay hoca yüreklere dokunmuştu…

1959 yılı Ramazan ayının Kadir gecesinde Eskişehir’in Mihalıççık ilçesi Çalkaya köyünde doğdu. İlkokulu Çalkaya Köyü …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.