Ben on üç yaşımdan itibaren hocamızın mücadelesinin içerisindeyim. Babamızın ilçe başkanı olması hasebiyle bu mücadeleyi yakından takip etmek imkânını buldum. Hocamız Teknik Üniversite’yi bitirdikten sonra başarılı bir akademisyen olarak Almanya’ya gitti. Almanya’daki yaptığı faaliyetlerinden sonra Türkiye’ye dönünce, ülkenin kaynaklarının en iyi şekilde değerlendirildiği takdirde müthiş bir kalkınma hamlesi ve refaha kavuşulacağını bildiği için hem Gümüş Motor’daki çalışmalarına hem de Odalar Birliği’ndeki çalışmalarına başladı.
Odalar Birliği’nde Genel Sekreter’ken Türkiye’yi dolaştığı zaman oradaki müteşebbis insanları harekete geçirdi ve onlardan dosyalarını hazırlayıp Odalar Birliğine göndermelerini istedi. Erbakan Hoca bu dosyaları hükümete gönderdi ve hükümetten de teşvik bekledi. Yalnızca bir bölgeden değil her bölgeden gelen projelerle Anadolu’nun her tarafını topyekûn kalkındırmak istiyordu.
Köstek oldular
Ne yazık ki o dönemde Süleyman Demirel hükümeti daha önceki Odalar Birliği raporlarını desteklediği halde sadece bu dönemdeki müracaatlara olumlu yanıt vermemişti. Sonra Resmi Gazete yayınlandığı zaman görüldü ki sadece kendi yandaşı olanlara teşvikler verilmiş. Anadolu’daki yatırımcılar ise teşvik alamamışlar. Erbakan Hoca Odalar Birliği’ndeki faaliyetlerinin hükümet tarafından bir şekilde engellendiğini görünce meselenin merkezi idarede bittiğini anladı ve siyaset yoluyla bir mücadele verilmesi gerektiğine karar verdi.
En başta biz Erbakan Hocamızı başlı başına bir ümmet olarak değerlendiriyoruz. Çünkü o sadece ülkemizin kalkınması ve saadeti için değil tüm insanlığın saadeti için çalışmayı hedefledi. Dolayısı ile siyasi çalışmalarında ülkenin kalkınması ve refaha kavuşması, tam bağımsız olması ve lider ülke olmasını hedeflerken aynı zamanda insanlığın dünya ve ahiret saadetine kavuşması için de sömürüden kurtulması gerektiğini düşünüyordu.
Merhum Erbakan Hoca bu mücadeleyi başlattığında Türkiye’deki ve dünyadaki Müslümanların şuurlarında gerçekten büyük eksiklikler vardı. İnsanlar kendi dar kalıplarına sıkışıp kalmışlardı ve bu dar çerçeve dâhilinde siyaseti belli kalıplar içerisinde algılıyorlardı. Hâlbuki siyaset insanlığa hizmet etmek için en akıllı en şuurlu yöntemlerden bir tanesi olarak kullanılmalıydı. Hocamızı insanlığa hizmet etmek için en başta insanlara şuurlu Müslümanlığı yani “davası Müslümanlık olan insan” şuurunu kazandırmaya çalıştı.
Tam bağımsızlık
Türkiye’de klasik Müslümanlık algısı namaz kılmak, oruç tutmak ama bazı güçlerin talimatına uyarak onlara boyun bükmek olarak şekillenmişti. Hamdolsun bu algı Hocamızın çalışmalarıyla değişti. Hocamız dedi ki: “Türkiye tam bağımsız olması lazım, kendi inisiyatifi ile hareket etmesi lazım, emperyalizme karşı olması lazım, kaynakları var o halde kalkınması lazım.”
Ve insanlığın saadete ulaşması için şu beş ilkeyi ortaya koydu: Birincisi hürriyet ve insan hakları, ikincisi özgürlükler, üçüncüsü adalet, dördüncüsü kalkınma ve refah, beşincisi de izzet ve itibardır. Bunlar olmadan insanlar arasında saadetin gerçekleşmesi mümkün değildir. İşte hocamız bu ilkeleri hayata geçirmek için çalıştı. Hocamız bu amaçla siyaseti yürütürken aynı zamanda kırk yıl kendisi ile siyaset yapanları ve muhatap olduğu seçmen ve kamuoyunu da yetiştirme, eğitme ve şuurlu birer Müslüman yapma mücadelesini verdi.
Elbette. Hocamız dünya ilim ve siyaset adamları ile bir araya geldiği zaman onları mutlaka bu davayı anlatıyor ve onları ciddi manada etkiliyordu. Buna ben bizzat şahit oldum. Birçokları; “Bize şuurlu Müslümanlığı siz öğrettiniz Hocam” dediler. Onlara zikir ve ibadet faaliyetlerini yürütürken bulundukları ülkelerde ekonomik iktisadi faaliyetler yürütmeleri gerektiğini, medya faaliyetleri yürütmeleri gerektiğini, siyasi faaliyetler yürütmeleri gerektiğini, inancımızın ülke yönetiminde de söz sahibi olması gerektiğini uzun uzun anlattı. Ona göre refah, kalkınma, hürriyet, bağımsızlık ancak bu tür çabalarla kazanılabilirdi.
Diğer ülkelerden gelen misafirlerin birçokları Hocamızın bu talimatlarını ülkelerinde uygulayarak güzel sonuçlara ulaştılar. Emperyalizme, sömürüye karşı da ciddi bir şuur kazandılar. Son yaptığımız Uluslararası Müslüman Öğrenciler Birliği toplantılarında da biz onlara Milli Görüş olarak tecrübelerimizi anlattık. Hocamızın fikirlerini böylece hala yaymaya devam etmekteyiz.
Erbakan Hocamızı bu mücadeleyi yönetirken kırktan fazla kuruluş ortaya koymuştur. Siyasi faaliyetler yürüten kurumlar, mesleki faaliyetler yürüten kurumlar, akademik faaliyetler yürüten kurumlar, gençlik faaliyetlerini yürüten kurumlar, eğitim faaliyetlerini yürüten kurumlar; aklınıza gelen her alanda faaliyet yürüten kurumlar ortaya koymuştur. Ayrıca son zamanlarda da buna yenilerini eklemiştir. Mesela Sinema Derneği’ni kurdu ki bu alana Müslümanların el atması gerekiyordu. Medyader isminde Medya Derneğini kurdu ki bu konuda da şuurlu insanların faaliyetler yürütmesi lazımdı. Öğder adındaki Şuurlu Öğretmenler Derneğini kurdu ki bu da çok hizmetler yapan bir derneğimiz oldu.
D8’i kurdu
Hocamızın en büyük hizmetlerinden birisi D8 organizasyonudur. Burada sekiz tane çekirdek ülke ve daha sonra altmış daha sonra da yüz altmış ülkenin içine alındığı bir çatı kurum kurulmuştur. Tahakkümün, sömürünün, baskının yerine adaletin, işbirliğinin, diyalogun, karşılıklı anlayışın ikame edilmesi için kurulmuştur bu yapı… Ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda dünya insanlığına hizmet etmeyi hedefleyen müthiş bir projedir. Milli Görüş partilerinin engellenmesinin ve kapatılmasının en temel sebebi Hocamız tarafından bu projenin hızla yürütülüyor olmasıydı.
Emperyalistler bir korkuya kapılmıştı. Türkiye geçmişte olduğu gibi büyür ve lider ülke olursa bizim emperyalist faaliyetlerimizi engeller diye düşünüyorlardı. D8’in kurulmasıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin ve İsrail’in Siyonizm projeleri engelleneceği için bundan endişelendiler ve Milli Görüşü durdurmaya çalıştılar. Onlarla göbek bağları olan bizdeki rantiyeciler de haksız kazançlarının engelleneceğini bildikleri için Milli Görüş hükümetlerine yönelik yıkıcı faaliyetlere tam destek verdiler. Mesela özel bankalar devlete para satarak büyük paralar kazanıyorlardı. Ama hocamız bu durumu değiştirmişti. Kaynak paketleri ile de milli kaynaklarımız ortaya çıkarmıştı.
Türkiye’de siyaset tarzı Merhum Erbakan Hocamızın sahneye çıkmasıyla değişmiştir. İlk önce mahalli idarelerdeki başarılarla bir hizmet çığırı açılmıştır. Halk ilk defa böyle bir anlayışla karşılaştı. Sonraları diğer partiler de bu anlayışı uygulamak zorunda kaldı. Çünkü halk onlardan da bunu talep etti. Mahalli yönetimdeki hizmetler merkezi yönetim seçimleri için referans oldu ve 1995 yılında halk bizi birinci parti yaptı.
Bendeniz o dönemde yani yirminci dönemde hocamızın Ordu milletvekilliğini yaptım. O dönemde bağımsız nasıl hareket edildiği herkese gösterildi. Amerika’nın desteklediği çekiç güç bölgeden gönderildi. Dolayısı ile teröre destek veren yapılar ortadan kaldırılmış oldu. O dönemde terör sorunu olmadı. Hocamız ümmet anlayışıyla, Osmanlı anlayışıyla halkına yaklaştı ve böylece terörü durdurdu. O dönemde mevcut borçlar ödendi, yeniden borç alınmadı, IMF kapıdan gönderildi. Hem memurlara, hem işçilere, hem çiftçilere büyük kaynaklar aktarıldı.
M. Hasan Öz/ İrfanDunyamiz.com
EBAKAN HOCA İLE İLGİLİ DİĞER YAZILAR
Abide Şahsiyetler ↗
İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.
İslam Alimleri ↗
Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.