Gençlere nasıl ulaşabiliriz?

Pazartesi Sohbeti’nden çıkıyorduk, kardeşlerimiz; “Bir hanımefendi kapıda bekliyor Hocam” dediler. Gittim; “Buyurun” dedim. “Hocam geçen hafta Müftülüğe gittim, oğlumun dini eğitimi ile ilgili bazı sıkıntılarım olduğunu söyledim. Beni sizin sohbetinize yönlendirdiler. Allah razı olsun sizden, sohbetten istifade ettik fakat benim bir maruzatım var. Oğlumu sizinle tanıştırmak istiyorum” dedi. Ben de “Her Pazartesi mesai saatleri içerisinde Üsküdar Müftülüğünde olduğumu, oraya gelebileceklerini” söyledim.

Pazartesi günü öğleden sonra anne, minik kızı ve oğlu ile müftülüğe geldiler. Tanıştıktan sonra anne hemen konuya girdi: “Hocam ben oğluma dini konuda bir şey söylediğim zaman; ‘Ben bu konuyu araştıracağım, diğer dinlere göre de konuyu tahlil edeceğim’ diyor. Namaz kılmıyor, Hocam oğlumu hangi kursa göndereyim? Nasıl bir din eğitimi vereyim? Lütfen bize yardımcı olun!”

Önce iman anlatılmalı

Hanımefendiden müsaade isteyerek genç kardeşimizle baş başa görüşmek istediğimi söyledim. İmam-Hatip lisesi 3. sınıf öğrencisi olan kardeşimizle tanıştık, sohbet etmeye başladık. İmam-Hatip orta okulunu bitirdikten sonra kendi isteği olmadan İmam Hatip lisesine gönderildiğini ifade etti. “Keşke bu okula gitmeseydim” dedi.

Hedefini sordum; “Mimar olmak istiyorum” dedi. Ben de tebessüm ettim; “Pazartesi sohbetimize gelen iki motorcu mimar genç kardeşim var, seni onlarla tanıştırmak isterim” dedim. Sonra konuya girdik 5- 10 dakika konuştuktan sonra fark ettim ki birçok kardeşimizin olduğu gibi bu kardeşimizin de iman konusu ile ilgili izahlara ihtiyacı var.

Okulda yeterince dini eğitim almamış ya da alamamış. Bazen din dersleri boş geçmiş, bazen başka konular araya girmiş. Velhasıl alınan eğitim şüpheleri yenmek için yeterli gelmemiş. İman kalbe yerleşmemişse bir insan Allah’a nasıl kulluk edecek? Kalbinin mutmain olmadığı bir inancın hangi ibadetini yapacak? Önce bu çocuğa imanı anlatmak ve sevdirmek lazım, diye düşündüm.

Her şey O’nu söyler

Bazı ayetler okudum ve ona sakin sakin imanı anlattım. Rabbimizden bahsettim. Sonra bir soru sordu, dedi ki; “Allah var ama ispatlayamıyoruz!, Göremiyoruz!, Dokunamıyoruz!” Ben de şöyle cevap verdim; “Sevgi var mı? Acı var mı? Nefret var mı? Peki bunları ispat edebilir misin? Gösterebilir misin? Dokunabilir misin?” Genç kardeşim; “Hayır göstermemem” dedi. “Allah celle celaluh da vardır ama göremeyiz” dedim. Hazreti Musa aleyhis selam’ın da Rabbimizi görmek istediğini anlattım. Rabbim şu ayeti aklıma getirdi:

“Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de Rabbi onunla konuştuğunda o; ‘Rabbim! Bana görün; sana bakayım’ dedi. Rabbi; ‘Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin’ buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti; Mûsâ da bayılıp düştü. Kendine gelince dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim.” (Araf Sûresi, 143)

Aslında Rabbimizin kainattaki her şey ile bize kudretini, varlığını gösterdiğini; kuşların uçuşunda, gökyüzünün direksiz ayakta duruşunda, insanoğlunun yaratılışında, gecenin gündüzün peş peşe oluşunda, insanların dillerinin ve ırklarının çeşit çeşit oluşunda kısacası tüm kainatta Allah’ın varlığının ve birliğinin delileri olduğunu ifade ettim.

Bacakta adeta stepne vazifesi gören bir damarın var olduğunu, Koroner By Pass ameliyatı yapılırken kalpteki tıkalı damarların yerine bunun takıldığını anlattım. Mimariye de ilgili olduğunu düşünerek şöyle bir misal verdim: “Bir mimari eserin bile müessiri, mimarı var ise bir tabloyu yapan ressam, bir yazıyı yazan hattat var ise koskoca kainatın bir Yaratıcısı olmaz mı?”

Niçin inanıyorum?

“Hocam az önce okuduğunuz hangi ayetti?” dedi. Hemen cep telefonumdan bakıp “Araf, 143” dedim. Teşekkür etti. Kendisine Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasında yer alan “Niçin İnanıyorum” isimli eseri tavsiye ettim. Her zaman burada olduğumu, istediği zaman görüşebileceğimizi ve Valide-i Atik Camii’ndeki Pazartesi Sohbetimize beklediğimi söyledim. Müsaade isteyip çıktı.

Kapıda bekleyen annesi içeri geldi; “Hocam oğlum belki de konuştuklarınızın tamamını bana anlatmaz, ne yapalım? Hangi kursa gönderelim?” diyerek oğlu için bir şeyler yapabilmek çabasındaydı. “Sizin evladınız için bir şeyler yapmak istediğinizi görüyor ve takdir ediyorum. Fakat oğlunuz mimar olmak istiyor, bunun için dershaneye gidiyor. İmam Hatibe istemeden gittiği için tepkili. İsterseniz daha fazla bu konuyla ilgili sıkıştırmayın, biraz kendi istemesi için ona fırsatlar tanıyın. Biz kendisiyle sohbet ettik, imandan konuştuk ve ben ona bir kitap tavsiye ettim” dedim.

Annesi kitabın ismini kendisi de öğrenmek istedi. Kitabın ismini ona söylemedim; “O isterse almalı, isterse okumalı… O istemeden dini konularda kendisine hiç bir şey yaptırmamalısınız. Siz evladınız için bol bol dua edin, biz de dua edelim. Kapımız size her zaman açık” dedim. Hanımefendi dualar ederek ayrıldı.

Bugün birçok anne babadan buna benzer şeyler duyuyoruz. Sevgi, şefkat ve sabır ile bu kardeşlerimizle iletişimi sürdürmeliyiz. “Gençlere nasıl ulaşabiliriz?” sorusu her zaman gündemimizde olmalı. Allah’ın izni ile bu kardeşlerimiz iman hakikatleriyle tanıştıkça şüphelerinden kurtulacaklardır.

Yüce Rabbim gençlerimizi ve bizleri imandan, Kur’an’dan, Ehl-i Sünnet akidesinden ayırmasın. Bizlere de vazifemizi hakkıyla yapabilmeyi nasip eylesin. Âmîn…

Mustafa Çınar/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İlk Japon Müslüman kimdi?

Japonya’nın en eski ve en büyük İslamî kuruluşu olan Japonya İslam Merkezi Başkanı Dr. Salih …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.