Mesnevi’den Üç Seyyah Hikayesi

Hindistan’da yaşlı bir bilge yaşarmış.

Bir gün uzak bir diyardan gelen, hallerinden aç oldukları anlaşılan üç tane seyyaha rastlamış. Onlara şöyle nasihat etmiş:

– Ey yolcular. Halinize bakılırsa zor günler yaşıyorsunuz. Aç ve açıkta olduğunuz yüzünüzden anlaşılıyor. Fakat beni çok iyi dinleyiniz. Bundan sonra bu Hindistan ormanlarında gideceğiniz yollarda karşınıza filler çıkacaktır.  Onların semiz ve güçsüz yavruları olur. Sizler onları görünce bu yavruları avlamak isteyebilirsiniz. Bu size çok kolay ve cazip gelebilir.

Fakat sakın böyle bir şeye teşebbüs etmeyin. Anneleri yakınlarda bir yerlerde onları beklemektedir. Yavrusunun kaybo­lduğunu anlayınca onu nerede olsa bulur. Filler, yavrularına pek düşkündür. Sakın ola ki fil yavrularım avlayıp yemeyin, açlıktan öleceğinizi bilseniz de bunu yapmayın. Anne fil nereye giderseniz gidin, mutlaka yavrusunun kokusunu takip ederek sizi bulur.

Yolculardan birisi sormuş:

– Peki ama ne yapalım. Ormanda ne yiyip ne içelim? Yaşlı bilge öğütlerine devam etmiş:

– Eğer bu öğüdümü tutarsanız başınızı belâdan kurtarmış olursunuz. Otlara, yapraklara, yabani meyvelere razı olun da sakın nefsinize uyup fil yavrularına tamah et­meyin, onları avlamayın.

Bu öğütleri dinleyen yolcular, bir müddet sonra yollarına devam etmişler. Kısa zaman sonra yiyecekleri bitmiş ve çaresiz kalmışlar. Tam bu sırada, yeni doğmuş semiz nazik bir fil yavrusu görmüşler. Onu kesip yemek istemişler.

Fakat içlerinden birisi diğerlerine ihtiyar bilgenin öğütlerini hatırlatmış. “Yapmayın, etmeyin” dese de diğer iki arkadaşına dinletememiş.

Arkadaşları fil yavrusunu kestikten sonra, onu pişirip yemişler. Diğerine de etinden ikram etmişler. Alaycı bir şekilde ona:

– Bilgenin öğütlerini boş ver, gel karnını doyur, demişler.

Bütün ısrarlarına rağmen öğüt dinlemenin faziletine inanan o kimse filin etinden yememiş.

Eti yiyenler oracıkta uyuya kalmışlar, diğeri ise açlıktan dolayı uyuyamamış.

Aradan bir müddet geçtikten sonra kızgın bir fil çı­ka gelmiş. Önce o uyanık adamın yanına gelip korkudan titreyen ve ecel terleri döken bu adamın ağzını üç kere koklamış.

Yavrusunun kokusunu alamayınca onu bırakmış, uyuyan arkadaşlarının nefeslerini koklamaya başlamış.

Onların nefeslerinden yavrusunun kokusunu alınca, onları hortumu ile havaya fırlatıp dişleriyle parçalamış.

Kaynak: Mesnevî, c. III

İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: “Öğüt dinlemek” insanların çoğu zaman hoşuna gitmeyen bir durumdur. Çoğu insan öğüt dinlerken sıkılır. Fakat bilge kişilerin yaptıkları öğütler, dinlenildiğinde insanı bir çok hayat meşakkatinden kurtardığı gibi, insanı kolay elde edilen bir tecrübeyle de buluşturmuş olur. Öğüt ve nasihat dinleyenler her zaman kazanırlar. Öğüt ve nasihat dinlemeyenlerin ibretlik sonu ise ortadadır. Bilhassa hayat tecrübesi bizden çok olan, görgülü ve bilgili kimselerin öğüdüne kulak vermek her zaman yararımıza olacaktır. Öğüt dinleme hususunda inatçı olan kimselerin, başlarına ne tür belaların geleceği ise bilinmez. Anlayanlar için öğütler, elmas kıymetindedir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de insanlara öğüt vermek tavsiye edilmektedir. Zariyat Suresi 55. ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Sen öğüt ver. Gerçekten de öğüt müminlere fayda verir.” Ne yazıktır ki bu ayetten habersiz nice gafil kimseler, öğüt verenleri, “Bu çağda öğüt veriyor” gibi cümlelerle küçümserler. Modern rehberlik ve psikolojik danışmanlık biliminde de “öğüt”e yer yoktur. Oysa “öğüt” çocuk terbiyesi ilminde olmazsa olmazlardandır. Mümkün olduğunca tatlı dille çocuğa öğüt vermek her zaman faydalıdır.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.