Gizli kalmış bir alim Hüseyin Küçükkalay

Unutulan değerlerden birisi olan çağımızın büyük tefsir alimi Konyalı Hüseyin Küçükkalay hoca, aynı zamanda Arap dili ve edebiyatında da bir deha idi. O kadar dolu bir insandı ki, Cahiliye döneminden başlar Rasulullah dönemi, Emeviler ve Abbasiler dönemine kadar gelen tarihi süreçteki şiirler, tartışmalar ve önemli bilgileri hafızasından nakleder, harika analizler yapar ve konuları güncellerdi. O sanki yürüyen bir kütüphane ve arşivdi. Suriye ve Irak’ta lise ve üniversite okuduğu için Arapçayı fasih ve avamca olarak ana dili gibi konuşurdu. Karşısındakinin de fasih ve beliğ konuşmasını isterdi. Ondaki ilim hırsını ve aşkını her ilim talibi okumalı ve başkalarına da aktarmalı ki ilim meşalesi yanmaya devam etsin.

Hüseyin Küçükkalay(1) hoca 1932 yılında Konya‘da doğdu. İlköğrenimini Konya’da tamamladıktan sonra, Arapça dersleri aldı. Daha sonra Arap ülkelerine giderek, tahsilini tamamladı. Bir müddet Suriye’de kaldıktan sonra Bağdat’a geçti. Bağdat Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi.

Türkiye’ye döndükten sonra Konya Yüksek İslâm Enstitüsü’ne öğretim görevlisi olarak atandı. Arapça dersleri okuttu, öğrencileri tarafından çok sevildi.  Konya Yüksek İslâm Enstitüsündeki birçok öğretim üyesinin hocası oldu ve onların fakülteye alınmalarında görev aldı. Konya Yüksek İslâm Enstitüsünden emekli oldu. Suudi Arabistan Riyad Üniversitesi’nde misafir hocalık yaptı. Yurda döndükten sonra Konya Selçuk İhtisas Eğitim Merkezi‘nde Tefsir ve Arapça derslerine girdi.

Bir süre Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde öğretim üyeliği görevinde bulundu. Daha sonra Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesine geçti. Yeniden öğrencileriyle birlikte olmanın mutluluğunu yaşarken, rahatsızlandı. 17 Ocak 1999 Ramazan ayının sonlarında Hakkın rahmetine kavuştu.

İlim aşkı

İlkokulu 1944 yılında bitiren Hüseyin Küçükkalay, babasının zoru ile 3 yıl bisiklet tamirciliğinde çalıştı. Ancak içindeki ilim aşkına bir türlü hakim olamıyordu. 1947 yılında okumaya ve İslami ilimleri tahsil etmeye karar verdi. Her gün işe gitmeden önce sabah namazından 1-2 saat önce kalkarak o dönemin büyük alimi Hacı Veyiszade Mustafa hocadan, Cemil Efendi‘den Sarf ve Nahiv dersleri aldı. İlk dersi ile ilgili şu hatıra onun içindeki ilim aşkını göstermeye yeterdir:

Hüseyin Küçükkalay ilim öğrenmek için devrin büyük alimi Hacı Veyiszade Mustafa hocaya gider. O da yaşça büyük talebelerinden Ali Rıza Işın’ı kendisine yardımcı olması için yönlendirir. Bundan sonra yaşananları Ali Rıza hoca bir sohbette şöyle anlatmıştı:

Hacı Veyiszade bazen yeni gelen öğrencilerin eğitimi için eski talebelerini görevlendirirdi. Bir gün 15-16 yaşlarında Hüseyin isimli bir çocukla benim ilgilenmemi ister. Benim ise yapmam gereken dersler olduğu için ilk anda şaşırırım. Bu çocuğun ilme olan tutkusunu denemek için ertesi günü sabah namazından 1 saat önce Aslanlı Kışla’nın oradaki camiye gelmesini söyledim. Bu saatte geleceğini zannetmiyordum, ama gittim. Baktım ki bir çocuk soğukta abdest almaya çalışıyor. Yaklaştığımda bunun dün gelen Hüseyin isimli çocuk olduğunu gördüm. Onun azmi beni çok etkilemişti ve derse başladık.”

Hüseyin Küçükkalay her sabah namazından önce ilim okumaya, sonra da çalışmaya gidiyordu. Onun azmi annesini bile şaşırtmıştı. Bir keresinde annesi ona kıyamayıp sabahleyin kaldırmamıştı. Uyanınca ona sitem etti ve kızdı. Annesi Fatıma hanımın anlattığına göre bundan sonra uyumadan önce sağ elini bileğinden tavana bağlardı ki rahat uyumasın ve sabah namazından önce çabucak uyansın. Annesinin bütün ısrarlarına rağmen 2-3 ay buna devam etti. Bu bir yıl içinde sırasıyla Ali Rıza Işın, Hacı Veyiszade Mustafa Hoca, Cemil Efendi ve Mustafa Parlayan’dan (Akdedeoğulların) ders okudu.

Halep ve Şam’da

Onun esas isteği bir Arap ülkesinde okumaktı. Uzun çabalar sonunda babasını ikna edip onun rızasını alınca Eski Beyşehir müftüsü Ömer Tekin Efendi’nin oğlu Cemal Tekin hoca ile beraber büyük sıkıntılar çekerek Haleb‘e giderler. Burada çok zor hayat şartları altında okumaya başlarlar. Bu arada Hüseyin Küçükkalay hoca parasızlıktan dolayı bir bisikletçi yanında çalışmaya başlayıp aldıkları para ile karınlarını doyuruyorlardı.

Bir ara Cemil Tekin hoca Mısır’a gitmişti. Hüseyin hoca Halep’ten Şam’a geçti. Bu arada Cemil Tekin de Şam’a geri döndü. İkisi oradaki el-Cemiyetü el-Ğarra’da Lise seviyesinde bir özel eğitim aldılar. Daha sonra buraya gelen başka Türk öğrencilerle bir grup oluşturdular. Mehmet Ulucan, Osman Zeki ve Mehmet Savaş hocalar bunlardan bazılarıydı.

Şam’da Hüseyin Küçükkalay hoca bazı arkadaşları ile birlikte hem okuyor, hem de bir konserve fabrikası çalışıyordu. Hatta Hüseyin hoca yeni gelen öğrencilere abilik yapıyor, onlara maddi ve manevi yönlerden yardımcı oluyorlardı. Mehmet Savaş hocanın “Hüseyin abi, bize Şam’da çok yardımcı oldu” sözünü ben dahil bir çok arkadaş işitmişti.

Hüseyin hoca 1949-1956 yılları arasındaki Şam öğreniminde İslam aleminin en meşhur hocalarından ders aldı: Albülvehap Hafız’dan Fıkıh, Abdurrahman ez-Zubi’den tefsir, Şeyh Halid’den Arap dili ve Edebiyat’ı, Şeyh Nayif el-Abbas’tan fıkıh Usulü dersi okumuştu. Ayrıca Şeyh Abdurrahman Ebu Tok, Şeyh Abdülğani ed-Dakr, hocanın ders aldığı meşhur ilim adamlarındandır. Onun zekasını ve azmini bütün hocaları takdir ediyordu.

Bağdat ve Tahran’da 

Hüseyin Küçükkalay hoca el-Ğarra‘daki eğitiminden sonra Bağdat Şeriat Fakültesi’ne gitti. 1956 yılında Hüseyin hoca okul yöneticilerinin bütün engellemelerine rağmen Şam’daki hocalarından aldığı referans mektupları sayesinde buraya kaydını yaptırabildi. Önceki bazı Türk öğrencilerinin başarısızlığı sebebiyle kaydını zor yaptıran Hüseyin KÜÇÜKKALAY hoca keskin zekası ve azmi ile burayı birinci olarak bitirdi. Bir Türk öğrencisinin ana dili Arapça olan öğrencileri geçerek birinci olması hocaları da şaşırtmıştı.(2)

Hüseyin hoca Bağdat’ta et-Tefsir ve’l-Müfessirin sahibi Muhammed Hüseyin ez-Zehebi’den tefsir, Bedir el-Mütevelli’den Fıkıh ve Usul, Abdülkadir el-Cümeyni’den Belağat ve Aruz, Ömer Bavezi’den Arap dili ve Edebiyatı dersleri aldı. O dönemde Türk öğrenciler dahil, Arap hocalar ve öğrenciler Hüseyin hocanın ahlakını, zekasını ve çalışma azmini takdir ediyorlardı. Çünkü o dönemleri birincilikle bitiriyordu. Hatta o dönemde yayınlanan Irak gazeteleri bunu haber veriyordu. Hüseyin hocam bunlardan birisini bize göstermişti ve kendisinden gazetenin fotokopisini almıştık.(3)

Bağdat’taki eğitiminden sonra ilim aşkı sebebiyle Hüseyin hoca bir Türk arkadaşı ile birlikte doktora yapmak için Tahran’a gittiler. Orada kayıt işlemlerinin sürdüğü sırada İran yetkililerinin Ehl-i Sünnete karşı tutumlarından aşırı rahatsız olan Hüseyin hoca Türkiye’ye dönmeye karar verdi. Erzurum’da arkadaşları ile birlikte çektikleri parasızlık sebebiyle bir kamyon şoförüne rica ederek Konya’ya ulaştı. Daha sonra Sami efendi hazretlerinin dergahına devam etti.

Tedris hayatı

Başta Yüksek İslam Enstitüsü, Diyanet İhtisas Merkezi ve İlahiyatlar olmak üzere bir çok yerde Arap dili ve Edebiyatı, Tefsir ve Tefsir Usulü gibi dersler verdi.

Konya’ya döndükten sonra 1961 yılında askerliğini yedek subay olarak tamamlayıp Konya Yüksek İslam Enstitüsüne Arap dili ve Edebiyatı öğretim görevlisi olma hakkını kazandı. Burada şu andaki öğretim üyelerinin bir kısmı onun talebesiydi. Mesela, Prof. Dr. Orhan Çeker, öğrencilik yıllarından Hüseyin Hoca’dan nasıl ders aldıklarını ve onunla ilgili hatıraları bizi anlatmıştı. Onun öğrencileri arasında çok sayıda milletvekilleri, profesörler, müftüler, İhtisas Eğitim görevlileri, vaizler ve imamlar bulunmaktadır.

1969 yılında hoca doktorasını Prof. Dr. Tayyip Okiç‘te tamamladı. Tez çalışması “Abdullah b. Mes’ud ve Tefsir İlmindeki Yeri” daha sonra kitap olarak da basıldı. Sadece bu kitabı okuyan kişi Hüseyin hocanın ilmi derinliğini görebilir.

Hüseyin hoca 22 yıl (1970-1982 arasında) Konya Yüksek İslam Enstitüsünde görev yaptı. 1982 yılında kendi isteği ile emekli oldu.

Hüseyin Küçükkalay hoca Konya Yüksek İslam Enstitüsünden 1982 yılında emekli olduktan sonra Suudi Arabistan Kral Suud Üniversitesinden gelen teklif üzerine yurt dışına hoca olarak gitti. Kral Suud Üniversitesi’nde başladığı Arap Edebiyatı ve Tefsir derslerindeki hocalığı 6, 5 yıl sürdü. Orada ana dili Arapça olan Üniversite öğrencilerine hocalık yaptı, tezler yönetti ve ilmi tartışmalara katıldı. Ziyaretine giden kişiler Riyad da Hüseyin hocaya ne derece saygı duyulduğunu ve öğrencilerin ona “Şeyh” diyerek kendisinden nasıl istifade etmeye çalıştıklarını gördüler.

Konya ve Isparta’da

Riyad’daki 6,5 yıllık Üniversite hocalığından sonra Hüseyin Küçükkalay Türkiye’ye geri döndü. Ama ilim aşkı onu ilerlemiş yaşına kadar rahat bırakmıyordu. O yıllarda Konya’da yeni açılan Diyanet İşleri Başkanlığı Selçuk İhtisas Eğitim Merkezi’nde Arapça ve Tefsir dersleri hocalığına davet edilince hiç tereddüt etmeden kabul etmişti.

Tabi Hüseyin hocanın İhtisas Merkezi kadrosuna kazandırılmasında o günkü müdür Dr. Ahmet Baltacı hocanın da büyük emeği vardı. Çünkü Ahmet hoca ilk dönem olmasına rağmen güçlü bir kadro çalışmış, sadece Hüseyin hoca değil, aynı zamanda hadiste Dr. Nurettin Boyacı, fıkıhta Mehmet Savaş hoca ile birlikte İstanbul Haseki Eğitim Merkezinin fıkıh hocaları sırayla gelmiş ve dersler vermişti. Kendilerini minnetle anıyoruz.

Ben Diyanet İşleri Başkanlığı Selçuk İhtisas Eğitim Merkezinin 1. Dönem mezunuyum ve bütün bunlara şahidim. Hüseyin Küçükkalay hoca yanında diğer hocalarla ilgili benim çok sayıda hatıralarım var:

1990 yılında Mevlana Cıvıloğlu tarafındaki bir Kur’ân kursunun 2. katında derslere başladık. İlk başta 32 kursiyer vardı ve dersler çok ağırdı. Ayrıca hocalarımız Hüseyin Küçükkalay, Nurettin Boyacılar ve Mehmet Savaş gibi dünya çapında ilmi ve saygınlığı olan insanlardı, her 3 ayda bir sınav yapılıyor, sınavda derslerden 70 alamayanlar görevlerine geri gönderiliyordu. Biz de hem hocalarımızdan azami derecede istifade etmek, hem de imtihanlarda elenmemek için gece, gündüz çalışıyorduk. Ancak 3 yıl sonra mezun olduğumuzda geride 12 kişi kalmıştı, ve diğer arkadaşlarımız elenmişti. Böyle bir eleme sistemi belki de ilk tecrübe olduğu için çok ağır ve acımasızdı, Eğitim Merkezi tarihinde de bir daha tekerrür etmeyecekti. Ancak şunu itiraf etmek istiyorum ki, bu zorluklar bizi çok iyi yetiştirmişti. Kısa sürede bu kadar mesafe almamız dışarıdaki bir çok hocayı şaşırtmıştı.

Hüseyin hocam biz hazırlık sınıfında iken Nahiv dersine, sonra da tefsir dersine geldi. Kendisinden o kadar çok istifade ettik ki, onun söylediği ve anlattığı her şeyi not alıyor, yazıyorduk.  Hoca ilk dönem olduğu için, tabiri caizse bütün ilmini bize döktü, diğer dönemlere bu kadar faydalı olamamıştı. Bunda bizim dönemi çok sevmesi ve sonraki yıllarda yaşının ilerlemesi ve yorulmasının da payı vardı.

Arapça derslerinde et-Tuhfetü’s-Seniyye, kitabını Hüseyin hocadan okuduk. Derli toplu bir nahiv kitabıydı. Hüseyin hoca engin Arapça ve Edebiyat bilgisi ile bu kitabı öyle şerh ediyor ve anlatıyordu ki sanki bize ciltler dolusu bilgi veriyordu. Ben Arapça eğitimimin büyük bir bölümünü o günlere borçluyum. Ders arasında tahtaya şiirler yazar, onun tahlilini yapar, bize de irabını yaptırırdı. O kadar çok şiir ezberdi ki; cahiliye dönemi, Rasulullah dönemi, Emevi ve Abbasi dönemi, hatta modern dönemlerdeki şairlerin yüzlerce şiirini hiç takılmadan okur, bazen aruz tahlilini yapardı.

İhtisas döneminde Hüseyin hocamdan Tefsir ve Ulumu’l-Kur’ân dersleri okuduk. Nesefi ve Kurtubi tefsirlerini bize okutmuş ve kendi mükemmel uslubu ile anlatmıştı. Tefsirdeki ilmi gücü de Arapça’daki maharetinden aşağı değildi. Ben yurt içinde ve yurt dışında bir çok hocadan ders aldım, ama tefsirde onun gibi bir alim görmedim. Nesefi tefsiri gibi ağır bir kitabı okuturken bile bir gül gibi açılır, etrafa güzel kokular saçardı. Saatlerce dersini dinlerdik de hiç kimsede bir yorgunluk ve bıkkınlık olmazdı.

İhtisas Merkezinden 1993 yılındaki mezuniyetimizden sonra Ankara’da yapılan asistanlık sınavını iki kişi kazanmıştı: Ben ve diğer arkadaşım Hasan Kük. Biz hemen derslere girmedik. Daha iyi yetişmek için iki sene asistanlık yaptık, hocalardan özel dersler aldık. Hüseyin hocamdan özel ve üst derecede Arapça ve tefsir dersleri almaya başladık. Bu arada Mehmet Savaş ve Nurettin Boyacılar hocalardan da asistanlık dersleri almaya devam ettik. Hüseyin Küçükkalay hocam bir ara hastalanmıştı, derslere gelemedi. Biz evine her gün gidip derslere devam etmeyi talep ettik, bizi kırmadı. Evinde, hasta yatağında bize ders okutmaya ve o güzel malumatları vermeye devam etti. Allah ondan razı olsun.

Hüseyin hoca daha sonra bir teklif üzerine Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Arapça ve Tefsir dersleri okumaya başladı. Haftada iki gün Isparta’ya gidiyor, danışmanlık yapıyordu. Daha sonra yol yorgunluğuna dayanamadı ve naklini Konya İlahiyata aldırdı. 1998’deki hastalık dönemine kadar burada da eğitimine devam etti.

İlmi tevazuu

Hüseyin Küçükkalay hoca, Cumhuriyet döneminde yetişmiş olup Osmanlı tarzı medreselerinin belki de son temsilcilerindendi. Onda Osmanlı müderrislerinin ilmi alt yapısı ve yeterliliğini görmek mümkündü. Onun bilgileri teknik anlamda efradını cami ve ağyarını mani idi. Bütün bu ilmi enginliğine rağmen kendisinde eşine az rastlanır bir ilmi tevazuu vardı.

Asistanlık döneminde kendisinden okuduğumuz kitaplardan birisi de İbn Akil’in Elfiye Şerhi idi. 1. Cildi onunla, 2. Cildi de rahmetli Ahmet Gürtaş ile bitirdik. Hüseyin hocanın okuduğumuz kitaplarda içinden çıkamadığı bir Arap şiiri ve ibare görmedim. Kendisine bir şey sorduğumuzda mütevazi bir şekilde “İlim adamları şöyle diyor” veya “Biz şöyle okumuştuk, isterseniz tekrar bakalım” derdi.

İlgili kitaplara baktığımızda hep onun verdiği bilgilerin doğru olduğunu bulurduk. Rahmetli Ahmet Gürtaş dahil İlahiyat Fakültesindeki hocalar bile zor ibareleri ve şiirleri hep ona sorardı. Onun vefatıyla biz büyük bir hazineyi kaybettiğimizi sonradan anladık.

Hüseyin hoca, ilmi hafife alanlara ve cahilce yorum yapanlara çok kızardı. İlmi hak eden ve bu yolda şevki ve hırsı olanlara verilmesi gerektiğini savunurdu. Kendisini ilk defa tanıdığı talebelerine hemen açılmaz, engin bilgilerinden vermezdi. Ama öğrencisindeki şevk ve hırsı gördüğü anda ne var ne yok, bütün bilgisini ona vermeye çalışırdı.

Bir gün hasta yatağındayken dostlarının kendisine; “Yahu hocam, bu kadar ilminize rağmen medyatik olmadığınız için az tanınıyorsunuz. Size yeterince değer verilmediği için bizler üzülüyoruz” sözlerine şöyle cevap vermişti: “Biz basit kullarız. İmam-ı Azam gibi alimlerin yanında bizim adımızın bile anılnması büyük nasip. Bunu dert etmenin anlamı yok. Allah günahlarımızı affetsin.”

Onun yüksek ilmine karşı tevazuunu herkes bilmektedir. Bununla ilgili çok sayıda hatıra vardır. O dönemdeki talebelerden birisinin anlattığına göre; Konya Yüksek İslam Enstitüsünde Öğretim görevlisi iken Hüseyin hoca öğrencilerle birlikte Umre’ye gitmişti.

Türkiye’yi çıktıktan sonra Hüseyin hoca yol üzerindeki bir kasabada İslam şairlerinden birisinin bulunduğunu anlattı. Bunun üzerine kafile o kasabaya yöneldi. Zata dualar okundu. Sonra yanlarına bir Arap yaklaştı ve bu zat hakkında bilgiler verdi, şiirlerini okudu. Hüseyin hoca bir kenarda onları izliyordu. O adam şiir okurken bir yerde takıldı ve devamını hatırlayamadı. Ancak Hüseyin hoca adamın kaldığı yerden şiiri alarak okumaya başladı ve bitirdi. Adam hayretler içinde kaldıktan sonra Hoca’nın elini öpmek için eğildi, ama Hüseyin hoca elini öptürmedi. Allah ondan razı olsun.

Çalışkanlığı

Hüseyin hoca küçükten beri çok çalışkandı. İlkokulu bitirdikten sonra babasının zoru ile bisiklet tamirciliğine gitmişti. Buna rağmen ilimden vazgeçmeyip, her gün sabah namazından 1 saat önce ilim okumaya gidiyor, Konya’daki ulemadan ders okuyordu. Sabah namazından sonra da bisikletçide çalışmaya gidiyordu.

Sonra Suriye ve Irak’taki eğitim hayatı ve buradaki başarıları, sonra Riyad Üniversitesi’ndeki hocalığı onun çalışkanlığını ve azmini göstermektedir. Onun başarılarını yurt dışındaki Irak, Suriye ve Arabistan’lı ilim adamları bile takdir ediyordu. Bunu Şam’da iken birlikte olduğu Mehmet Savaş hoca şöyle anlatır:

“Hüseyin hoca Şam’da iken zeki ve çalışkan bir talebe idi. Her yıl birinci veya ikinci olurdu. Arkadaşı Osman Zeki ile yarışırdı. Bağdat’ta daha iyiyiymiş tabii. Bir gün İstanbul Haseki Eğitim Merkezine Iraklı ilim adamları heyeti gelmişti. İlmi sohbetler yaptık. Tartışmaların birinde Iraklı gruptan Şeyh Abdülaziz ile konuşurken galiba onu biraz sıkıştırmışım. Şeyh bana dönerek şöyle dedi: “Yahu nedir bu Türklerden çektiğim. Bağdat’ta üç-dört uğraşıp geçemediğim biri vardı. Burada da sen çıktın” dedi. Bunun üzerine ben o Türk’ün kim olduğunu sorunca “Hüseyin Küçükkalay el-Konevî” demişti.”

Ben 1997 yılında Milli Eğitim Bakanlığından kazandığım yurtdışı bursu ile Ürdün’e gitmiş ve oradaki Dil Enstitüsünü bitirmiştim. Giderken Hüseyin hocam Ürdün Al-i Beyt Üniversitesine gitmemi ve oradaki arkadaşı Kahtan Abdurrahman ed-Duri’ye selam söylememi ve onunla tanışmamı istemişti.

Bir süre sonra Al-i Beyt Üniversitesine gittim ve Kahtan hocayı buldum. Kendisi İlahiyat Fakültesi dekanı idi. Benim Türkiye’den geldiğimi duyunca çok heyecanlandı. Hüseyin Küçükkalay hocanın selamını getirdiğimi duyunca kalktı ve bana sarıldı. Sonra Hüseyin hocanın Bağdat’ta nasıl başarılı ve çalışkan olduğundan anlattı. Bir süre sohbet ettik. Sonra izin aldım ve oradan ayrıldım. Bu durum beni etkilemişti. Dönüşümde Hüseyin hocama onun selamını getirip yaşadıklarımı anlattım, çok sevindi.

Sözündeki sadakati

Hüseyin hoca sözlere çok önem verir, bunu imanın bir alameti olarak görürdü. Randevularına dikkat eder, sözleşilen yere dakikalar öncesi kendisi gelirdi. Rahmetli Dr. Abdurrahim abinin evine gitmek için hocam ve arkadaşlarla sözleşmiştik. Meram Lastik durağında belli bir saatte buluşacaktık. Arkadaşlarımdan Hasan Kük buraya biraz erken gelmişti. Hoca onu görünce saatini göstererek “Nerdesiniz?” demişti. Saate baktıklarında daha randevu saatine 20 dakika vardı.

Hüseyin hoca randevu saati geçtiğinde sözleştiği kişi gelmezse beklemezdi. Bazen kendisine “Hocam, sizi bulamadık, gelmediniz mi?” sorusuna “Yok, yarım saat önce geldim. Ama siz vakte riayet etmediniz, geciktiniz” diye cevap verirdi.

Latifeli hoş sohbetleri

Çok hoş sohbet olan Hüseyin Küçükkalay’ın konuşmaları saatlerce dinlenirdi. Konuşmalarını tarihi hikaye ve şiirlerle süsleyen hoca etkili ve ikna edici konuşurdu. Bu nedenle hasta yatağında bile etrafındakilere latifeler yapar, kendisini ziyaret edenler bu hoş sohbetli ortamdan saatlerce ayrılmak istemezlerdi. Hüseyin hoca sertlikten hoşlanmazdı. İnsanlarla konuşurken sesini yükseltmez, her işini güzellikle halletmeye çalışırdı.

Cömertliği

Hüseyin hocanın belki bilinmeyen yönlerinden birisi de cömert bir insan olmasıdır. Biz buna defalarca şahidiz. Onu iyi tanımayanlar bu yönünü bilmez, hatta hocanın cimri olduğunu zannederler. Özellikle asistanlık döneminde hocaya çok yakın olmamız sebebiyle bazen yemekleri beraber lokantada yerdik. Kendisi bize ikram için öne atılır, hesabı öderdi.

Biz asistanken Hüseyin hoca hastalanmıştı. Haftada iki gün ben ve arkadaşım Hasan Kük ile hocanın Meram’daki evine gider ve ders okurduk. Hüseyin hoca her seferinde bize yemek hazırlatır ve yemek ikram ederdi. Hatta kemerlerinizi gevşetin, bu yemekler bitecek, diye bize zorlardı. Bazen Orhan Çeker hoca da bize katılırdı. O da bunlara şahittir.

Vefatı

1998 yılında hastalığı artınca Hüseyin hoca evine çekildi. Hasta olmasına rağmen yatağının başında kitapları dizili durur ve her fırsatta onları okumayı arzu ederdi.

1998 yılı Aralık ayında hastalığı iyice ağırlaştı ve Ramazan ayının 28. Günü (17 Ocak 1999 tarihinde) öğlen saat 12 : 30’da Hakkın rahmetine ulaştı. Cenazesine ben de katılmıştım. Çok kalabalık bir cemaatin elleri üstünde tabutu Üçler mezarlığına ulaştı. Herhalde vasiyeti gereği çok sevdiği hocası Hacı Veyiszade Mustafa hocaefendinin kabrinin yakınlarına defnedildi.

Her nefis ölümü tadacaktır, hükmü onun için de gerçekleşmişti. Daha sonra bir kitabın girişine yazdığı (Arap şiirinden tercüme) şu mısralar onun kabir taşına yazıldı:

Başı zora geldiğinde arayacak insanım benim,

Tıpkı karanlık gecede dolunayı aradığı gibi.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

Eserleri

Hüseyin Küçükkalay hoca için  ilim okuma ve öğrenci yetiştirme çalışmaları sebebiyle yazmaya fazla vakti kalmamıştı. Onun az miktardaki eserlerinin bir kısmı ilmi çalışmalardan oluşuyor, diğerleri ise daha çok davete yönelik idi. Çünkü o, bir ilim adamının aynı zamanda  iyi bir tebliğci olmasını isterdi. Aşağıdaki kitapları da bu gerçeği göstermektedir.

a-Kur’ân Dili Arapça, Manevi Değerleri Koruma ve İlim Yayma Cemiyeti Yay., Konya 1969

b-Abdullah b. Mesûd Ve Tefsir İlmindeki Yeri, Konya, 1971

c-İbn Kesir, Hayatı İlmi Şahsiyeti ve Tefsirdeki Metodu, Tekin Yayınları, Konya, 2010 (Aldığı görevler tefsir ilminde olduğu gibi hadisde de büyük bir, ilme sahip olan İbn Kesir, Ümmü Salih mescidine hadis hocası olarak tayin edilmiştir.)

d-İslam ve Kızıl Rüzgar Komünizm (Belgeler-Bilgiler); Eser Yayınları, Konya, 1975. (Irak’ta o dönemde komünist/sosyalist yönetimin yaptıkları zulümler ve hocanın yaşadıkları anlatılır. Bu konuda belgeler ve bilgiler sunulur.)

e-Hür İslam Eğitimine Doğru, (Ebu’l-Hasen en-Nedvi’den tercüme), Konya 1975

f-İslam’ın Gençliğe Çağrısı, (Prof. Dr. Abdullah Ulvan’dan tercüme), İttifak, Konya

g-Çocuklara Peygamber Hikayeleri, (Ebu’l-Hasen en-Nedvi’den tercüme), İslami Neşriyat, Konya

h-Din ve Maddecilik Arasında Ezelî Savaş, (Ebu’l-Hasen en-Nedvi’den tercüme), Konya 1991

ı-İslami Açıdan Bir Filmin Eleştirisi, Konya 1995

i-Batının İslam Korkusu (Gizli Belge), Esra Yayıncılık, Konya 1995

j-Hz. Peygamber ve Zeynep, Tekin Yayınları, Konya, 2010 (Ahzab suresinin analizi)

Not: Rıfat Oral Hocamızın bu yazısı Dİni İhtisas Dergisi sayı 3’ten iktibas edilmiştir.

Rıfat Oral/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR
1 Bu biyoğrafi/hatırat benim şahit olduklarım-yaşadıklarım yanında Hüseyin Küçükkalay hocayı tanıyan kişilerden aldıklarım ve dinlediklerimden oluşmaktadır.
2 Ben 1997 yılında Ürdün'e Arapça pratik eğitimi için gideceğimde Hüseyin hocam oradan bir kişinin ismini vermişti. Uzun aramam sonunda bu hocayı Âl-i Beyt Üniversitesinde buldum, İlahiyat Fakültesi dekanıydı. Kendisine Hüseyin hocanın selamımı söyleyince çok şaşırdı, benimle kucaklaştı ve hocanın ne kadar başarılı olduğunu bana anlattı. Bu hatıra ilerde gelecektir.
3 Hüseyin hoca Bağdat Üniversitesindeki eğitiminde I. Sınıfta Abdüsselam Cessam isimli öğrencinin arkasından ikinci oldu. Bu derece Yağazu  dergisinin  h. 1157 19 Temmuz sayısının 4. Sayfasında yer aldı.  II. Sınıfta ise hoca Cessam'ın birinciliğini almıştı. Özellikle tefsir ve hadis dersleri 99-100 puandan aşağıya inmemişti. Bu birincilik 26 Haziran 1958 tarihli en-Nas gazetesinin 2. Sayfasında ilan edildi. III. Sınıfla ilgili bir bilgiye ulaşamadık. IV. Sınıfta ise hoca Cessam'ı yine geçerek hem 4. Sınıfın, hem de Fakültenin birincisi oldu. Bu durum Haziran 1960 tarihli el-Hayat gazetesinin 4. Sayfasında ilan edildi.

KONYA ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.