İbretlik misafir…

İmam Hatip Lisesinde meslek dersleri öğretmeni olduğumuz için, öğrencileri imamlık, müezzinlik ve vaaz görevleri için hazırlar sonra da yetenekli öğrencileri imkânlar ölçüsünde camilere götürür tatbikat yaptırırız. Böylece hem öğrencileri mesleğe hazırlar hem de yeni kişilerle tanışmış oluruz.

Bir Ramazan günü böyle bir tatbikat için birkaç öğrenciyle birlikte ilçeye yaklaşık 15 km uzaklıktaki o zamanlar köy olan Gürağaç’a gittik. Bir öğrencimiz namazdan önce camide vaaz edecek, bir öğrencimiz teravih kıldıracak,  iki öğrencimiz ezan okuyup kamet getirecek. Birkaç öğrencimiz de teravih namazının aralarında ilahiler- ümniyyeler okuyacak, biz de onlara rehberlik edecektik.

Diğer misafir

Okul idaresi daha önceden gerekli mercilere haber veriyorlardı. Bu sefer de verilmişti. O köyün güzel bir gelenekleri varmış. Ramazan ayı boyunca her gün gönüllü ailelerden biri görevlendirilir imiş. O aile, o gün evini misafir gelecek biçimde hazırlar ve yemeğini ona göre yaparmış. Vakitli vakitsiz köye bir misafir gelirse o eve yönlendirilir imiş.

Biz, akşama yakın köye vardığımızda o günkü nöbetçi eve götürdüler. Daha önce haber verildiği için de ev sahibi sağ olsun hazırlıklıydı. Biz iftarı beklerken, iftara on dakika kala altmış yaşlarında gözüken bir misafir daha getirdiler. Bu şahsın iki gözü de kördü, kulakları sağırdı ve konuşamıyordu yani dilsizdi. 

O zamana kadar görme engelliler görmüştüm. Hatta fakülte dördüncü sınıfa giderken on kadar arkadaş bir vakıf evinde kalmıştık ve arkadaşımızın birisi görme engelliydi. Onların gözü görmüyordu ama işitiyor ve konuşuyorlardı.

İşitme engellileri de görmüştüm ortaokul yıllarında mahallemizde böyle bir arkadaş vardı ve hareketler yardımıyla bir birimizle iletişim kurardık. Onlar da duyamıyorlar ve duyamadıkları için de konuşamıyorlardı. Ama görüyorlar ve işaretlerle anlaşıyorlardı. 

Fakat bu yeni gördüğümüz şahsın durumu farklıydı ve hayatı çok zordu. Ayrı bir yere tepside yemek getirdi ev sahibi. Dış dünya ile ilişkisini sadece dokunma yoluyla sağlayabiliyordu. Ben de bir yandan yemeğimi yerken diğer taraftan o şahsı gözlemledim. O kadar zor bir hayatı vardı ki anlatamam.

Aklıma geldi

İsra Suresi’nin 97. ayeti geldi aklıma: “Allah kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir. Cehennemin ateşi dindikçe, onlara çılgın ateşi artırırız.”

Bu ayeti düşündüm. Mahşerde kör, sağır dilsiz olarak haşrolan bir de yüzükoyon yürümeye çalışan insanları… Şöyle de bir manzara canlandı gözümde: Sur’a ikinci kez üflenmiş ve bütün insanlar tekrar dirilmişler. Her yer insan… İğne atsan yere düşmeyecek.

Ve yukarıda bahsedilen biçimde haşrolan insanlar. Nereye gideceğini göremiyor, bilemiyor, soramıyor, konuşamıyor, konuşulanı duyamıyor. İnsanların ayakları altında eziliyor ve üzerine basan kişilere bir şey diyemiyorlar. Rabbim böyle duruma düşmekten muhafaza buyursun. 

Ali Uslu/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mutluluk bir sırdır…

Mutluluk mutsuzluğun içinde bir sırdır. Mutsuzluk da mutluluğun içinde bir sırdır. Daimi mutluluk yoktur. Yedi …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.