Kendi dilinden Mehmet Zeki Aydın hocamız…

29 Ekim 1959 tarihinde Konya ili Çumra ilçesinde doğmuşum. Dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuyum. Ben doğduktan kısa bir süre sonra babam askere gitmiş. Çumra o tarihlerde 10 bin nüfuslu bir ilçeymiş. İlkokula başlamadan önce, en belirgin hatırladıklarım; babamın kalaycı, amcamın bakırcı, dedem İbrahim Efendi’nin nalbant ve dayımın marangoz dükkanlarına gitmelerim.

Ayrıca yaklaşık 5 km uzaklıktaki Okçu köyündeki teyzemlere anneden saklı kaçarak gittiğimi ve dedemle birlikte yine annemden saklı nalbantlık için gittiğimiz köyleri hatırlıyorum. Tabi, Çumra’nın erkek çocuklarının sünnetçisi olan Tıkır amcanın beni sünnet etmesini de iyi hatırlıyorum. Dedemle birlikte gittiğimiz mahallemizdeki Ak Cami’yi, yılda birkaç kişinin boğulduğu Çarşamba Çayı’na annemin beni göndermemesi nedeniyle yüzme öğrenemediğimi de unutmuyorum. 

İlkokul ve sonrası

İlkokul ve ortaokulu Çumra’da okudum. İlkokula mahallemizdeki Hürriyet ilkokulunda başladım. İlk öğretmenim Ayşe Karaorman’dı, ikinci öğretmenimin adı sanıyorum Tankut idi, bir de Hasan Hüseyin öğretmenimi kısmen hatırlıyorum. İlkokulda, süt tozundan kaynatarak verdikleri içtiğimiz sütler, gezi gözlem amacıyla bizi PTT’ye götürmeleri, iki ninemin vefatı, ailesi köyde olduğu için evimize ortaokulda okumaya gelen teyzemin oğlu da aklımda kalanlardan. Babam bizi bırakıp gittiği için annem terzilik yaparak bizleri büyüttü. Annem, ablam ve iki kız kardeşim, babamın yokluğunun getirdiği maddi ve manevi sıkıntıları birlikte göğüsledik.

İlkokuldan sonra ortaokula gidecek ve benden önce okulu bitirmiş bir abladan aldığım öğrenci şapkasını giyeceğim diye çok sevinmiştim. Ancak o zamana kadar ortaokul ve lise öğrencilerinin üniforma gibi taktıkları şapka giyme mecburiyeti o yıl kaldırılmıştı. Derken orta ikiye geçtiğim yılın yazında babam beni İzmir’e çağırdı ve annem beni otobüse bindirdi, tek başıma İzmir’e gittim. Ertesi yıl babam hepimizi İzmir’e götürmeye karar verdi. 1973’de İzmir Gültepe’de bir gecekonduya göçmüş olduk. İzmir’de yaşadığım 5 yılda gecekondu kültürünü tanımış oldum.

Orta üçüncü sınıfı Gültepe Ortaokulunda bitirdim. Ortaokulu bitirince hangi liseye gideceğime karar veremedik. Hemen işe başlarım diye Çınarlı Endüstri Meslek Lisesine kaydoldum ama oraya iki otobüsle gidilip gelinebildiği ve otobüs parasını bulamayacağımız için buradan kaydımı sildirdik. Tek otobüsle veya yürüyerek de gidebileceğim (yaklaşık 6-7 km uzaklıktaki) Ticaret Lisesine kaydoldum. O yıl ahlak dersi okutulmaya başlanmıştı bunu hatırlıyorum. Ticaret Lisesine 2-3 hafta kadar devam ettim.

Unutulmaz nasihat

Bir gün postadan bir resmî yazı geldi. “İzmir İmam Hatip Lisesi’ni devlet parasız yatılı olarak kazandınız, aşağıdaki evrakları şu tarihe kadar getirerek kaydınızı yaptırabilirsiniz.” Ben o güne kadar İmam Hatip Lisesi nedir, bilmezdim. Sadece ben değil ailem de bilmiyordu. Komşulara ve mahallemizdeki caminin imamına sorduk. Beyşehirli bir teyzenin şöyle dediğini hatırlıyorum: “Oğlum, bu okula git. Hem dünyan hem ahiretin kurtulur.”

Allah rahmet eylesin -zannediyorum adı Emine’ydi- benim bu okula gitmeme o vesile oldu. Evet, dünyamızı bu okul sayesinde kurtardık, Rabbim ahiretimizi de kurtarmayı nasip etsin. Bu arada, ortaokuldan sonra Polis Koleji sınavını kazandığımı ama sağlık muayenesinden “Renk körlüğü dolayısıyla polis olamaz” raporuyla Ankara’ya gidemediğimi hatırlatmak istiyorum.

Lise ve sonrası

Lisede öğrenciyken sosyal faaliyetleri abarttığım için bir yıl 2 dersten beklemeye kaldım. Ama o yıl işte çalışarak hayat okulunda staj yapmış oldum. Bu tecrübe ile İmam Hatip Lisesi son sınıfta hem yüksek notlarla derslerimi aksatmadım hem de sosyal faaliyetlerde aktif rol aldım. Bu çerçevede okulda öğrenci başkanlığı yaptım; İzmir’de MTTB liseliler başkanlığı ve Manisa MTTB şube başkanlığı yaptım. 

Bu bekleme döneminde 1978 ramazan ayında vaiz ve imam hatip olarak Almanya’da görev yaptım. Ramazan sonrası bir hafta da Paris’i ziyaret ettim. 18 yaşında o döneme göre az kişiye nasip olan Avrupa’yı görmek ve tanımak nasip oldu.

Bu yıllarda ülkemizde o zamanki adıyla anarşi vardı ve gençler memleketi kurtarmak uğruna birbirlerini dövüyorlar hatta her gün 3-5 genç öldürülüyordu. Bir tarafta faşistler diğer tarafta komünistler vardı. Allah razı olsun İmam Hatipteki hocalarımız, MTTB gibi sivil toplum kuruluşlarındaki büyüklerimiz bu oyuna gelmememiz için bizi uyarıyorlardı. Bu nedenle kimseye zarar vermeden liseyi bitirdim. 

Devlet parasız yatılı olarak okuduğum için mecburi hizmet gereği Ankara Şereflikoçhisar Kaşıçalıklar köyüne imam hatip olarak atandım. Böylece 10 ay kaldığım köy imamlığım esnasında köy yaşantısı ve köy kültürünü yaşayarak tanımış oldum. Köyde kaldığım yılın eylül ayında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandım. Köyden Ankara’ya gelerek zaman zaman derslere katılmama rağmen birinci sınıfta kaldım.

Allah’ın yardımıyla 10 ay sonra Ankara Çankaya Hüdaverdi Camii’ne naklen atandım. 12 Eylül 1980’de ihtilal olduğunu sabah camide çocuk okuturken öğrendim. Bu dönemde yaz tatilinde camide (abartmıyorum) sabah 150 civarında erkek çocuğunu ve öğleden sonra 150 civarında kız çocuğunu okuttum. Daha sonra Dikmenderesi (şimdiki adı Dikmen Vadisi) Yeşilvadi Camii’nde görev yaparken 1985 yılında ilahiyat fakültesinden mezun oldum. 

Bu arada fakülte 2. sınıftayken o zamanlar az bulunan Kuran kursu hocası olan eşim Hatice hanımla evlendik. Kırk küsur yıldır da Allah’a şükür mutlu bir yuvamız var.

Fakülte sonrası

Fakülte biter bitmez yaklaşık bir yıl Ulus semtinde toptan kırtasiye mağazasında, mağaza müdürü olarak çalışırken; ticareti bırakarak daha düşük maaşlı öğretmenliği tercih ettim. Böylece, kısa dönem de olsa ticareti tecrübe ettim ve ticaret hayatını tanımış oldum. Daha önce imamlık yaptığım semtteki Çankaya Yıldız Ortaokulu’na 1986 yılında Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak atandım.

1990 yılında Ankara Anadolu Lisesi’ne naklen geçtim. Yıldız Ortaokulu bana, gecekondu çocuklarını ve Anadolu Lisesi de başarılı çocukları ve sosyal, ekonomik ve kültürel seviyesi yüksek aileleri yakından tanıma fırsatı verdi.

Rabbimin lütfu ile yaklaşık beş yıllık öğretmenlikten sonra yaklaşık 3,5 yıl (1990-1994) Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nde eğitim uzmanı olarak çalıştım. Burada devlet yönetimini ve bürokrasinin işleyişini ve bürokratların ruh ve zihinlerini bizzat yaşayarak öğrendim. Burada program şubesinde uzman olduğum için öğretim programı çalışmalarına ve ders kitaplarının hazırlanma ve yayınlanma süreçlerine katıldım.

Daha sonra Sivas’ta üniversitede çalışmama rağmen, 1999- 2001 yıllarında İmam Hatip Lisesi meslek dersleri ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretim programı geliştirme komisyonunda aktif görev aldım. Benzer şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çeşitli öğretim programlarını geliştirme komisyonlarında da görev yaptım.

Dil eğitimi

Ben Arapça hocası değilim ama Arapça öğretimi benim anabilim alanım olan din eğitimiyle ilgilidir. Çünkü İmam Hatip Lisesi ve ilahiyat fakültelerinde meslek derslerinden biri de Arapça’dır. Ancak benim Arapça öğretimiyle ilgilenmemin özel bir vesilesi var.

Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışırken bakanlık bazı memurları Avrupa Birliği’ne girersek hazır eleman olsun diye, yabancı dil kurslarına gönderdi. Ben de Ankara’da TÖMER’e Fransızca kursuna gittim. Fransızca kursunda hocamız, yabancı dil öğretimindeki 4 temel beceriyi esas alan “iletişimci yaklaşım” ile ders işliyordu ve derste asla Türkçe konuşmuyordu.

Aynı yıl (1993) Temmuz ayında Tunus’a Arapça kursuna gittiğimde aynı yöntemle Arapça öğretildiğini gördüm. Tunus Burgiba Enstitüsü denilen Tunus Yaşayan Diller Enstitisü’nün çok başarılı Arapça öğretme sistemini ayrıntılı olarak inceledim. Dönüşte yabancıl dil öğretim yaklaşımlarını araştırdım ve arkasından “Eğitimde Program Geliştirme ve Arapça Dersi Öğretim Programı Üzerine” başlıklı makalemi yazdım.

Bu makale beğenildiği için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Arapça programını geliştirme komisyonuna davet edildim. Program sonrası Arapça hocalarıyla birlikte bakanlık adına İmam Hatip Lisesi Arapça ders kitapları hazırladık. Böylece İmam Hatip Lisesi Arapça dersleri programına ilk defa iletişimci yaklaşım girmiş oldu.

1985’de Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde din eğitimi alanında doktoraya başladım. Fakülte 5 yıllık olduğu için doğrudan doktoraya başlama imkanı vardı. 1993, yılında “Din Eğitim Öğretiminde Sokrates (Buldurma) Yöntemi” tezimle doktor oldum.

Doktora çalışmam esnasında felsefeyi tanıdım ve sevdim. Felsefe bana düşünmeyi, bilinçli olmayı, orta yolu ve dengeyi ve de İslam mezhepleri içinde Ehl-i Sünnet inancının önemini ve değerini öğretti. Doktorayı bitirdiğim gün Burdur’a askere gittim. O zamanlar sadece yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız için olan bedelli askerlikte istisna olarak tanınan hak ile 2 ay askerlik yaptım. Bu da bana askerlik kültürünü öğretti.

Doktora sonrası

Doktora sonrası önce Tunus Hükümeti’nin bursuyla 1993 yaz ayında bir aylık Arapça kursu için gittiğim Tunus’a bir yıl sonra 1995’de on ay Fransızca öğrenmek için gittim. Tunus bana Fransızca ve Arapça öğrenme fırsatı yanında Arap, Kuzey Afrika ve sömürge kültürünü tanıma fırsatı verdi. Dönüşte “Tunus’ta ilk ve Orta Dereceli Okullarda Din Öğretimi Ders Programları” ve “Sosyo Kültürel Hayat ve Eğitim Açısından Bugünkü Tunus” başlıklı makalelerimi yazdım.

1997-1998 yılında TÜBA bursu ile Belçika’da 3 ay araştırmalarda bulundum. Belçika’da “Okullarda din ve ahlak öğretimi nasıl yapılıyor?” konusunda devlet ve özel Katolik okullarında derslere katıldım, program ve ders kitaplarını tanımamın yanında, günümüz öğrencilerine din ve ahlak öğretimi yöntemleri ve materyallerini öğrendim.

Dönüşte “Belçika’da İlk ve Orta Öğretimde Din ve Ahlak Öğretimi” başlıklı makale yanında “Ahlak Öğretiminde Örnek Olay İncelemesi Yöntemi” kitabını yazdım. Ayrıca, “din öğretiminde drama, oyun yöntemleri” konularında tezler yaptırdım ve bu tezler kitap hâlinde yayınlandı. Din öğretiminde sanat, müzik ve resim etkinliklerinin kullanımıyla ilgili sempozyum bildirileri sundum. Bu dönemde Fransızca makaleler yayımladım.

Doktora tezim din öğretiminde yöntemler konusunda olunca akademik alanım olan din eğitiminin alt konularından biri olan öğretim yöntemleri konusunda uzmanlaşmak istedim. İslam dininin dört alanı olan, inanç, ibadet, ahlak ve muamelat alanlarından ahlak eğitimi üzerinde yoğunlaşmak istedim. Çünkü son yıllarda ahlak eğitiminin önemsenmediğini, hele okullarda nasıl öğretileceği konusunda çok az çalışma olduğunu gördüm.

Bazı çalışmalarım

İlk olarak doktora tezine diğer öğretim yöntemlerini ilave ettiğim “Din Öğretiminde Yöntemler ve Buldurma Yöntemi” adlı kitabım 1998 yılında basıldı. Daha sonra bu kitabı geliştirerek “Din Öğretiminde Yöntemler” adıyla bastırmaya devam ettim Kitap 10’un üzerinde baskı yaptı ve ilahiyat fakültelerinde ders kitabı olarak okutulmaya devam ediyor. Bu kitapta örnek ders planları olduğu için kalın olduğunu söyleyenler için örnekleri çıkartarak, “Pedagojik Formasyon İçin Öğretim İlke ve Yöntemleri” adıyla başka bir kitap daha çıkarttım.

Ahlak eğitimi alanını, eğitim bilimciler duyuşsal alanın içinde değerlendiriyorlar, bazı ülkelerde etik ve vatandaşlık eğitimi, Amerika’da karakter eğitimi, Avrupa’da değerler eğitimi şeklinde adlandırıyorlardı. Bu alandaki ihtiyaçlar doğrultusunda tüm dünyada çalışmalar yapılmaktadır. Bu ihtiyaç doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı 2010 yılında bir genelge ile okullarda değerler eğitimi çalışmaları yapılmasını istedi.

Biz ekip arkadaşlarımızla birlikte 2009 yılında ilk değerler eğitimi kitaplarımızı benim danışmanlığımda Timaş Yayınlarından çıkardık.10 kitaptan oluşan Erdemler dizisi 1 kitaplarını 8 yaş ve üstü çocuklar için hazırladık. Bu kitaplar yüz binden fazla baskı yapınca Erdemler dizisi 2 olarak 10 kitap daha hazırladık. Erdemler dizisi kitapları Arapçaya da tercüme edildi.

Bunu fark eden Diyanet İşleri Başkanlığı benden benzer bir çalışmayı kendileri için de hazırlamamızı istedi. Benim danışmanlığımda ekip olarak 10 kitaptan oluşan Dinî Değerler serisi kitaplarını hazırladık. Bu kitaplar da çok tutuldu ve baskıları devam etmektedir. Öğretmenlerin değerler eğitimi yöntem ve materyal ihtiyaçlarına karşılamak üzere Nobel Yayınlarından basılan 10 kitaptan oluşan Değer Sandığı serimiz ile ülkemizde en kapsamlı değerler eğitimi materyallerini üretmiş olduk.

Değer Sandığı setindeki kitaplarda hem kendi kültürümüzde kullanılan Mevlana, Nasreddin Hoca vb. yanında dünyada geliştirilen ve uygulanan değer/ahlak/karakter eğitimi yöntemlerinin kullanıldığı etkinlikler yer almaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda başlattığı değerler eğitimine destek olmak üzere Şebnem Akyol Gürler ile berber yazdığımız “Okulda Değerler Eğitimi Yöntemler-EtkinliklerKaynaklar” kitabımız 2011 yılında Nobel Yayınevi tarafından yayınlandı.

Okulda ahlak değerler eğitimi çalışmalarım beni, aile olmadan ahlak ve değerler eğitiminin eksik kalacağı düşüncesine getirdi. Önce ailede ahlak eğitimini bir makale olarak yazdım, sonra kitap olarak ilk baskısı DEM Yayınlarından “Ailede Çocuğun Ahlak Eğitimi” adıyla sonra Nobel Yayınlarından 7 baskı yaptı. Aynı kitap, “Ailede Ahlak Eğitimi” adıyla ilk olarak 2009’da ve 2022 yılında 8.baskısı Timaş Yayınevi tarafından yapıldı. Bu kitabımla ilgili anne babalar tarafından verilen olumlu geribildirimler benim çalışma azmimi artırdı. Rabbime şükrediyorum.

Öğrenmeyi seviyorum

Doktoramı bitirince 1994 yılında 16 yıl kalacağım Sivas’ta çalışmaya başladım. 19942011 yılları arasında çalıştığım Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde, din eğitim alanında 1994’de yardımcı doçent, 1998’de doçent ve 2004’de profesör oldum. Bu dönemde fakültede bölüm başkanlığı, yönetim kurulu ve senato üyeliği görevlerinde bulundum.

Arkadaşlarımın deyimiyle Sivas bana küçük geldiği duygusuyla olsa gerek İstanbul’a gitmeye karar verdim. 2011-2020 yılları arasında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim ve İlahiyat Fakültelerinde çalıştım. Özellikle 4 yıl çalıştığım ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümü başkanlığı döneminde öğrencilerimle çok verimli dersler ve faaliyetler yaptım. 

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1985 yılında hazırladığımız mezunlar yıllığına şu cümleleri yazmıştım: “Hayatta okumak ve okutmak istiyorum.” Rabbime şükürler olsun, zevkle okuyorum ve okutmaya devam ediyorum. Derslerimde öğrencilerime, hayatta kullanabileceği bilgi, duygu ve becerileri kazandıracak konuları, sadece ben anlatmak yerine, hep aktif yani öğrencilerin derse katıldığı yöntemleri kullandım. Teknolojiyi hayra kullanmaya ve kullandırtmaya gayret ettim.

Hayatta en keyif aldığım iş öğrenmek ve öğretmektir. Öğrenme ve öğretmeyi sadece sınıflarda derslerde yapmıyorum, fırsat bulduğum her yerde herkesten bir şeyler öğrenmek ya da beni dinleyen herkese bir şeyler öğretmeye devam ediyorum. Bu konuda, Gazali’nin İhya kitabının “Emri bil-maruf ve nehyi anil münker; iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak” bölümünün “amme münkeratı” başlığından öğrendiğim bilgilerden yola çıkarak kendim için şu ilkeyi koydum:

“Kişi bildiğinin âlimidir. Dünyanın herhangi bir yerinde benim bildiğimi bilmeyen varsa ve benim gücüm yetiyorsa, ona öğretmek benim için bir görevdir. Aynı şekilde dünyanın herhangi bir yerinde bir kötülük var ve benim haberim var ve de onu önleme imkanım varsa, bu benim için bir görevdir.”

Bu çerçevede Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, belediyeler, okullar, üniversiteler, sivil toplum kuruluşlarının organizesiyle yüzlerce konferans, seminer vb. yoluyla bildiklerimi keyifli bir şekilde anlatmaya çalıştım.

Bu etkinlikler aracılığıyla Türkiye’nin bir ili hariç tüm illerini ve onlarca ilçesini gezmek, görmek nasip oldu. Bu ile gitmek nasip olmadı yani özel bir nedeni yok. Avrupa’da Türklerin bulunduğu Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İsveç’te seminer ve konferanslar verdim. Onlarca TV programlarına konuk oldum. (TV programları ile seminer ve konferans kayıtlarını dinleyebilirsiniz.)

Gezdiklerim gördüklerim

Gezmeyi ve yeni kültürleri tanımayı (öğrenme aşkı) çok seviyorum. İlk olarak 18 yaşında 1 ay Almanya ve 1 hafta Fransa ziyaretiyle başladığım ülke ziyaretlerine devam ettim. 30 civarında ülke ziyaret ettim. Her ülke bana farklı şeyler öğretti. İşte benim dikkatimi çekenlerden bazıları:

– Avrupa ülkelerinde insanların görev bilinci, düzen ve disiplin anlayışını (olumlu); özgürlük fikrinin abartılı şeklini ve kendi dışındaki halkları/insanları aşağılamalarını (olumsuz).

– Polonya ve Gürcistan halkındaki onuru.

– Hindistan’daki (Müslümanlar da dahil) düzensizlik ve pislik içinde yaşadıklarını; halkın peygamberimizden önceki cahiliye dönemindeki inanç ve uygulamaların benzerini hâlâ yaşadığını.

– İslam ülkelerinden Yemen, Tunus ve Cezayir halkının olağanüstü Osmanlı’yı, Türkiye’yi ve Türkleri sevdiklerini.

– Adlarını vermeyeyim ama maalesef eski sömürge/sömürülen ülke halklarının çoğunun celladına/zalimine âşık olduklarını (Cezayir halkı hariç); dünyayı, kendilerini sömüren ülkelerden ibaret saymalarından kurtulamadıklarını; her halkın ikinci dilleri olması gerektiğine inanmalarını.  

– İran halkının çok duygusal ve bir ağlama kültürüne sahip olduğunu; devletin, halkının duygularını kullanarak nasıl oyaladığını; günlük hayattaki düzensizliklerini; ama sanat yönünden çok gelişmiş hâllerini.

– Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudlulardaki şımarıklık ve azgınlığı.

– Batı Avrupa halklarının, kendilerini büyük görerek, özellikle üçüncü dünya denilen ülke halklarını küçümsediklerini.

– Avrupa ülkelerinin sokak, park, resmî kurumlar vb. ortak kullanım alanlarında temizlik konusunda başarılı olduklarını ama evlerinde çok da temiz olmadıklarını.

– (Benim gezdiğim gördüğüm ülkelere kıyasla) Türk evlerinin dünyada en temiz evler, Türk hanımlarının en temiz insanlar olduğunu fark ettim.

2016’da Anadolu Üniversitesi sosyoloji bölümünü bitirdim. 2019’da Marmara Üniversitesi’nde Aile Danışmanlığı eğitimi alarak Aile Danışmanı unvanını aldım.

Yeniden Konya

9 yıl yaşadığımız İstanbul’da ailece yaşamayı sevmedik ve şehrimize yani Konya’ya gelmeye karar verdik. 2020 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Arapça Öğretmenliği Anabilim Dalı’na geldim.

Bir oğlan ve kız olmak üzere iki çocuk babasıyım. Oğlum psikoloji alanında akademisyen ve kızım bir kamu kurumunda memur olarak çalışmaktadır. Gelinim akademisyen mühendis; damadım mimar ve bir inşaat şirketinde çalışıyor. İki kız ve bir erkek torunum var.

Konya’da yaşıyorum, şükür Allah’a bir şikayetim yok. Rabbim nasip ederse emekli olunca kendi “Aile Danışmanlığı” büromu açarak, ailelere yardımcı olmayı planlıyorum. Yaklaşık 2010 yılından beri üzerinde çalıştığım Ahlak Terimleri Sözlük ve Ansiklopedisine çalışmaya devam ediyorum. (www.ahlakterimleri.com) Ömrüm yettiği kadar bu çalışmaya devam edeceğim. Bu sözlük çalışmasında birçok öğrencim veya kardeşim bana yardımcı oluyor. Sizleri de ekibime beklerim.

Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın/ İrfanDunyamiz.com

KENDİ DİLİNDEN İSLAM ALİMLERİ

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Vaiz Osman Yılmaz Hoca Nevşehir’de iz bıraktı…

Nevşehir’deki ilmi hizmetleri ile tanınan Osman Yılmaz Hocaefendi ilmiyle amil bir alim, Allah rızası dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.