Erkam Radyo’nun her işe koşturan fedakâr çalışanlarından Ercan Güler malum virüs vesilesi ile Hakka yürüdü. Bir dönem Altınoluk dergimizde de çalışan Ercan ağabeyimizi, onu evladı mesabesinde gören Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu hocamız yazdı. Ruhu için bir Fatiha üç İhlas niyaz ediyoruz.
23 Ramazan 1442… Puslu hafif yağmurlu bir Mayıs başı, Erkam’dan haber geldi: “Ercan Korona’dan vefat etmiş hocam” dedi Vahid Abi. Birden anlamadım. “Hangi Ercan?” diye istisfar edip de “bizim Erkam Radyo’daki Ercan” cevabını alınca donuklaşıverdim.
Ercan Güler, Sivaslıydı. 1971 doğumlu, en büyük evladımla aynı yaştaydı. Kendisini evladım gibi severdim. O da fakiri çok severdi.
“Ercan, Allah (cc) rahmet eylesin, çok güzel bir insandı…” diyebildim çalışma masamın başında… Gözyaşımı silerek hemen Fatiha, üç İhlâs okudum.
Fakir için ölüm, uzun süredir bilinçaltında, ruh dünyamda. Cuma Suresi altıncı ayeti paralelinde aşk, bayram ve sevinç duygularını tetikler. Fakat Ercan’ın ölümü, “Rindlerin Ölümü” gibi ruhumu hüzün bulutlarıyla doldurdu.
Orta yaştaydı Ercan… Gönül dünyamda oğlum rahmetli İsmail ile özdeşleşmişti… Sarsılmadım ama gönlüm hüzünlendi, biraz da ağladım. Sanki “yeşil ekin biçilmiş” gibi bir duyguyla…
O, Büyük Kapı’nın şoförüydü. Sekiz yıldır Vahid Abiyle fakiri, Sabiha Gökçen’den Erkam Radyo’ya, Erkam Radyo’dan Sabiha Gökçen’e aşkla, şevkle, biteviye taşımıştı.
Gidiş gelişlerde fakir siyah minibüsün önünde otururdum, Türkiye’nin, İslam’ın, gençlerin, ümmetin ahvâlini konuşurduk… Daha doğrusu fakir sorardı, O da cevap verirdi. Verdiği cevaplara sık sık;
-Ahh Ercan’ım!.. Bu analizlerini, bu yorumlarını gel bir de bizim akademisyen cücelere anlat… derdim. Fikirleri ve tespitleri, entelektüellere taş çıkartacak kadar isâbetliydi.
Zaman içinde Ercan’ı özellikleriyle tanıyınca onu bir başka sevdim, rahmetli oğlumla özdeşleştirdim, farkında olmadan… Heyecanı, öfkesi, hayalleri ve duruşu vardı. Biraz daha farklı, güzel bir karakterdi.
Ercan, aleyhine bile olsa doğruyu konuşmaktan asla çekinmezdi. İyiye rahatlıkla iyi der, kötüye de kötü derdi. Düz konuşurdu yani kıvırmazdı. Medeni cesareti üst seviyedeydi.
Fedakâr ve vefakârdı. Sivaslı bir yiğitti, üç çocuğuyla ailesini helal parayla geçindirmeye çalışırdı. Bağlı bulunduğu Büyük Kapı’nın fedakâr bir hizmetkârıydı.
Zor’un adamıydı. Ne kadar zor da olsa bile, aldığı o terbiye gereği, zoru bir şekilde aşardı. Bu uğurda yeri gelir kapasitesinin ötesine geçerdi. Görevden kaçmazdı. İşine sıkı bağlıydı. Ciddi idi. Laubali değildi.
Vefalıydı Ercancığım… Gidiş gelişlerimizin önceden program bilgisini alır, ona göre ayarlamalar yapardı. Vakti vaktine bizi götürür, getirirdi. Onun bu disiplini fakiri daima hayran bırakmıştı…
Misafirperver bir fütüvvet ruhuyla hareket ederdi. Yaptığı görev itibariyle durduğu, girdiği, çıktığı yeri, adresini bilirdi. Feyz aldığı Büyük Kapıdan o da yeteri kadar nasipdar olmuştu.
Bizi havaalanından getirip götürürken, geç kaldığını bizi beklettiğini hiç görmedim. Daima önce ve erken gelir, bekleyen hep o olurdu. Edep sahibiydi. Büyüklerini bilir sayar. Küçüklerini severdi.
Dik duruşluydu, fikirlerini söylerken aklına ve diline fren yapmazdı. Olanı olduğu gibi “çıplak gerçek” konuşurdu. Ne zaman konuşsak daima “kralın çıplak” olduğunu söylerdi.
Yapamayacağı bir iş olunca makûl bir şekilde, kırıp dökmeden kendini ifade edebilirdi. Ruhunun derinliklerinde güçlü bir merhamet duygusu vardı. Konuşurken bu duygusallığı bazen yumuşak, bazen sert olarak ifadelerine yansırdı.
Biraz geç fark ettim, içten içe dâvâsına sahip olan insanlardaki yüksek ruh asâletine sahipti. Daha yakın tanıyanlar onu nasıl bilir bilmem ama fakirin gözünde Ercan, çok güzel bir hayat şoförüydü. Direksiyonu, sürüşü iyiydi. Şimdi arabasıyla, sürüşüyle onun cennete gittiğine ve şehid olduğuna inanıyor, ruhuna Fatiha ve üç İhlas okuyorum.
Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu/ Altınoluk Dergisi
SİVAS ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ
Sade Hayatlar ↗
Bize kaybettiklerimizi hatırlatan, ilham veren sade hayatlar tanımak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.