Rahmetli Halil Tatlıgül Hocamız yurt dışına irşat vazifesiyle gönderilir. Almanya‘da çok bereketli vaaz ve irşat görevi icra edilir. Her kesimden insana gönülden hitap eden Hocamıza iltifat da o denli yoğun olur. Vaazları insanlara ayrı bir heyecan, farklı bir duygu yaşatır. Yeni insanlar tanır, ölümsüz dostluklar kurar. Yüzü güllerin dalı, sözü arının balı gibidir. Duyana, derdine göre şifa olur. İlim irfan ehline sevgisi ve saygısı sınırsızdır. Onun vaaz ve sohbetleri saatler sürse bile vaktin nasıl geçtiğini anlayamazsınız.
İşte böylece sayılı günler biter Hocamız memlekete döner. Esenboğa Havaalanı’na inince ilk iş Diyanet İşleri Başkanlığı‘na gitmek olur. Bir zarfa koyduğu harcırahı iade eder. Gerekçe olarak da; ‘’Verdiğiniz bu parayı dostlar bana harcatmadı. Bütün ihtiyaçları onlar karşıladı. Bu parayı size iade ediyorum’’ der. Bu davranışıyla Muhterem Üstad İslam tebliğcisi samimiyeti ve hassasiyeti ile gönül adamı nasıl olmalı profilini çizer.
Allah için okurdu
Hocamız 1980 yılında İstanbul Haseki‘de Aşere Takrib ve Tayyibe kursundadır. Zamanın zenginlerinden biri Kur’an-ı Kerim okumak üzere evine davet eder. Oldukça geniş bir salon ve hayli kalabalık davetli topluluğu hazır beklemektedir. Üstad bir aşır okur, sonra okuduğu kısmın manasını vererek güzel bir sohbet yapar. Misafirler sorular sorar, Hocamız ikna edici cevaplar verir.
Vakit hayli ilerleyince Hocamız izin isteyip salondan ayrılır. Çıkarken ev sahibi, Hocamıza bir tomar paranın büyük kısmını saymadan; ‘’Azımızı çoğa tut‘’ diyerek uzatır. Hocamız; “Parayı cebine koy Kur’an’ı para için okumadım” deyince adam parayı azımsadı sanıp tomarın geri kalanını da ilave edip onun cebine koymaya çalışır.
Rahmeti Üstad; ‘’Lütfen parayı cebine koy, ben Kur’an’ı para karşılığı okumam, okursam senin ölmüşlerine sevap gitmez. Allah için okudum. Yardım edeceksen Kur’an Kursu öğrencilerine yardım et’’ der. Zengin adam Hocamızı öyle bir kucaklar ki… ‘’Hocam keşke bütün hocalar sizin gibi olsa, biz bu dini başka severdik’’ demekten kendini alamaz.
Allah adamları aşk pınarından içtiği için, bulanık sulara iltifat etmezler. Hani demiş ya şair: “Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş kıyamete kadar sökülmez imiş.” İslam’ı aşkla yaşayanların tebliğ ve irşadı etkili ve daimi oluyor. Onlar kabre değil gönüllere emanet edildiği için, gönülden gönle birbirini yakan mumlar misali irşatları kıyamete kadar devam ediyor.
Muhteşem vaazı
Seksenli yılların sonu… Hocam Fatsa Sahil Camii kürsüsünden imanın önemini anlatıyor: “İman Rabbimizin bize bahşettiği en büyük nimet, en kıymetli cevher. Bu yüzden onu en muhkem kalemiz olan kalbimize koymuş. Bu muhkem kalenin beş kapısına beş tane muhafız dikmiş. Bunlardan biri ya da birkaçı uyursa şeytan imanımızı çalabilir, haberimiz olmaz, Allah muhafaza etsin.”
Yeri gelmişken söyleyelim, Hocamın imanı muhafaza duası da şöyleydi: ‘’Allah’ım sevgili imanımızı koru.” Ve o gün muhteşem vaazına şöyle devam etti: “İman kalemizin birinci muhafızı kelime-i şahadet, bunu gece gündüz dilden düşürmemek lazım. İkincisi namaz. Beş vakit namaz imanın en önemli bekçisi ve koruyucusudur. Beş vakit namazı terk edenlerin imanı tehlikeye girer. Çünkü bekçi uykuda, hırsız tetikte. Bu millet cenazede ağlıyor. Esasen namazı terk edenlerin kapısında ağlamak lazım. Esas felaket onların başına gelmiştir.
Üçüncü kapının bekçisi zekat… Hem malı, hem imanı korur. Zengin olup zekatı vermeyenlerin iman şahidi ve muhafızı yerini terk etmiştir. Dördüncüsü oruç bekçimiz. Türlü bahanelerle bu ibadete kıymet vermeyen gafillerin imanına şeytan musallat olur. Son kapının bekçisi hac ibadeti. Şartların müsait olduğu halde haccı eda etmeyenlerin durumu aynı minval üzere tehlikeye düşebilir. Rabbim cümlemizin imanını muhafaza eylesin!”
Haddini bilmek
Fatsa İmam Hatip Lisesi’nden felsefe ile aşırı meşgul birkaç öğretmen, Halil Hoca’ya gidip birkaç felsefe sorusu soralım, nasıl olsa cevap veremez. O felsefe, sosyoloji, psikoloji okumamıştır, bu konuları bilmez, biz de onu mahcup ederiz diye düşünerek pek de iyi olmayan bir niyetle İslam Dağ’a Hocayı ziyarete giderler.
Hocam onları çok güzel karşılar ve kendilerine ikramlarda bulunur. Tam o arkadaşlar sorularını sormaya kalkıştıklarında Hocam gayet ciddi bir ses tonuyla: ‘’Yüce Allah bana şu kadar bir firaset verdi ki içinizden sabah namazı kılmadan buraya gelenleri ismen tek tek söyleyebilirim’’ der ve noktayı koyar. Bizimkiler sükun üzere mebni olarak dersini almış vaziyette Fatsa’ya dönerler.
Denmiş ya; misafirlikte gözünü, sofrada elini, alimin yanında dilini, arifin yanında kalbini muhafaza et. Yoksa ders alma zamanın gelmiştir. Halil Hocam da sabah namazına kalkmayıp bilginin gururuyla yola çıkanlara dersini vermiş olur. Geçen bir camiye Cuma sohbetine gitmiştim. Vazifeli İmam Efendi bir hocanın; ‘’İmam Efendi bana kızacaksın ama söyleyeyim; ben İmam-ı Azam’dan daha alimim, benim bilgim ondan fazla dedi’’ dediğini söyleyince Halil Hocamı hatırladım.
Kişi haddin bilmek gibi irfan olmazmış. “İslam’ın şartı kaç?” diye bir alime sormuşlar; “Altı, bazen yedi de olur” diye cevap vermiş. “Hocam biz beş diye öğrendik nasıl altı nasıl yedi olur?” denildiğinde cevap vermiş; “Altıncısı haddin bilmektir, yedincisi ise haddini bilmeyene bildirmektir.”
O gün kırılmıştı
Muhterem Halil Hocamla, Şeref Kibar Abi’nin kitap dükkanının bürosunda öğlen yemeği niyetiyle üzüm ekmek yiyoruz. Bizden başka kimse yok. Sükunetle Hocamı dinlerken telefon çalıyor. O günler cep telefonu yok. Müftülükten arandığını söyleyip yemek işini bırakıp hızla bürodan çıktı. Bir zaman sonra biraz üzgün biraz kırgın gelip yerine oturdu.
“Ne oldu Hocam” diye sorunca: ‘’Camide para toplamıştım, sayıp tutanakla birlikte zarfa koyup teslim ettim. Para noksan diye aradılar. Gittim zarfı koyduğum çekmeceyi hızla çekince eksik dedikleri paralar geliverdi. Zarftan düşmüştür deyip özür dilediler.” Halbuki biraz dikkat, biraz itina ne güzel olurdu. Ama tersi gönülleri incitiyor…
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Recep Uzun/ İrfanDunyamiz.com
KARADENİZ ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.