Bir kümes vardır, kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunmaktadır.
Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor.
Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları da dışarı bırakmıyor.
Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük kalmışlar.
Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.
Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor.
Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor.
Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar.
Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor.Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor.
Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor.
Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor. Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar.
Kümesteki her tavuk semiriyor. Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor. Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar.
Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor…
Taviz veren horozun sonu hikayesini okumak için lütfen tıklayınız.
İrfanDunyamiz.com
Yayın Yönetmeni Notu: Dünyaya nimetler içinde yüzmeye gelmediğimizi bilirsek, maddenin veya paranın esiri olmayız. Bir çok insan bu hakikatten gaflet ettiğinden, az bir menfaat karşılığında bir çok değerlerinden feragat edebilmektedir. Çocuklarımızı üç kuruşa tenezzül etmeyen insanlar olarak yetiştirmeliyiz ki büyüdüklerinde, onları kimse parayla satın alamasın. İki günlük dünyada daha konforlu bir şekilde yaşamak için hırsızlık yapanlar, rüşvet yiyenler, ülkesinin ve milletinin menfaatlerini yabancılara satanlar işte bu ahlaktan mahrum olan kimselerdir. İnsanda “üç kuruşa tenezzül etme” düşüncesi oldu mu mutlaka ondaki bu zaafı kullanmak isteyenler olacaktır. Üç kuruşa tenezzül eden insanlar, aynı bu kıssada olduğu gibi zamanla düşmanının avcunun içine kadar düşeceklerdir. Kendi sonunu kendileri hazırlayacaklardır. Meseleye çocuk terbiyesi açısından baktığımızda ise çocuğunuza “tenezzül etmeme ahlakını” kazandırmak istiyorsanız size şunu önerebiliriz: Mesela bedava dağıtılan nesnelere heveslenmemesi gerektiğini ona söyleyebilirsiniz. Ona bedava olandan daha güzelini alacağınızı vaat edebilirsiniz. Düşünsenize bedavadan bir şeyin dağıtıldığı bir yerde, bir çok insan onu kapışırken, sizin çocuğunuz ona tenezzül etmiyorsa; işte bu asil bir tavırdır. Bu ahlaka sahip olan çocuklar, büyüdükleri zaman her türlü emanetin hakkını verecek ve ona ihanet etmeyecektir. Örneğin hastanede çalışıyorlarsa, devletin gazlı bezini, pamuğunu evlerine götürmeyecek, bir devlet dairesinde çalışıyorlarsa çocuklarının ödevlerini devletin yazıcısından çıkartmayacaklardır. Devletin veya başka birisinin toplu iğnesine bile tenezzül etmeyeceklerdir.