Hacı Ali Eriş Efendi nasıl zengin oldu?

Hacı Ali Eriş Efendi 1923 Ordu Çatalpınar doğumlu olup ilk öğrenimini kendi köyü olan Karahamza’da tamamlamıştır. Babası Ali Efendi annesi Hatice hanımdır. On üç yaşında babasının yanında ticarete atılmış hem köyünde tarım, hem de Fatsa‘da ticaretle uğraşmıştır. Onu ayrıcalıklı yapan erken sayılacak bir yaşta Sivaslı İhramcızade İsmail Efendi ile tanışıp ona intisapla başlayan ilim ve irfan ehline muhabbeti; o muhabbetle kazandığı istikamet ve cömertliği olmuştur.

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem İbn Ömer radıyellahu anh’dan rivayet edildiğine göre şöyle buyurdu: “Yalnız şu iki kişiye gıpta edilmelidir: Biri, Allah’ın kendisine verdiği Kur’ân ile gece gündüz meşgul olan kimse, diğeri Allah’ın kendisine verdiği malı gece gündüz harcayan kimsedir.” (Buhârî, İlim, 15, Zekât, 5, Ahkâm, 3, Temennî 5, İ’tisâm 13, Tevhîd 45; Müslim, Müsâfirîn 268.)

Bu hadisi şerifin ete kemiğe bürünmüş iki temsilcisinden biri olan Mustafa Önden Hocamızı daha önceki bir yazımıza konu etmiş irfandünyamız’da yayınlamıştık. Şimdi ikincisi olan Hacı Ali Eriş Efendi’yi okuyucularımızın huzuruna getirmek istiyorum. Çünkü Mustafa Hocamızı bulup Çatalpınar’a getirip Kur’an hizmetine sunan odur. Bunu da Çarşambalı Ali Osman Alay (O da İhramcızade’ye intisaplıdır.) Hocamızın işaretiyle yapmıştır.

İstişarenin bereketi

Görülüyor ki Hacı Ali Eriş Ağabey büyüklerinin irşat ve ikazına çok ehemmiyet veriyor. Özellikle hayır hasenat işlerinde onlarla müşaverede bulunarak hareket ediyor, bununda bereketini, semeresini görüyor. Mürşidine gönülden bağlılığına delil, açtığı Kur’an Kurslarına mürşidine ithafen İhramcızade erkek ve kız kuran kursu adını veriyor.

Her iki kurs onlarca yıldan beri hafız ve hafizeler yetiştiriyor. İstidatlı ve istekli olanları yüksek öğrenime hazırlayıp üniversitelerde tahsilini ikmal edip memleket ve din hizmetine sunuyor. İçlerinde her branşta meslek sahibi güzide insanlar memleketin dört bir yanında hayırlı hizmetlere imza atıyor. Bunun yanında binlerce ilim yolcusuna burs ve yurt imkanı sağlayarak gençlerimizin elinden şefkatle tutmaya devam ediyor.

Üstad Necip Fazıl çok veciz bir şekilde “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur!” tespitinde bulunur. Büyüklerin büyüklüğü bu dertle doğru orantılıdır. En asil insanlar yüreğinde nesil derdini çeken insanlardır. Nesil derdi deyince çoğu insan kendi evladını anlıyor. Oysa bunun birçok farklı çeşidi vardır. Osman Nuri Topbaş Hocamız hayırlı nesil yetiştirme konusunda evlat çeşitlerine dikkat çekip şöyle bir mütealeada bulunuyor, biraz kısaltarak nakledeyim:

Dört çeşit nesil

Sulbî nesil: Kişinin neslinden gelen evlâdıdır ki, bunların devamlılığı kadere bağlıdır. …Bir mü’minin; Hazret-i İbrahim gibi, zürriyetinin mü’min, namaz ehli, Hakk’a itaatkâr nesiller olması için fiilî ve kavlî duâdan başka yapacağı fazla da bir şey yoktur.

Mâlî nesil: Kişinin mal ve mülkü ile yapmış olduğu hayır hizmetleridir. …Bugün adlarını; geride bıraktıkları camileri, vakıfları, çeşmeleri sayesinde hâlâ dillerimizde yâd ettiğimiz nice hayır sahipleri var ki, sulbî nesillerinin devam edip etmediğini bilen, bununla alâkalanan bile yok…

İrşâdî nesil: Kişinin yetiştirdiği ve arkasında bıraktığı hayırlı evlât ve talebelerdir. Bunlar da arkalarından insan yetiştirdikleri ölçüde devam edip gider. Bugün meselâ Hanefî mezhebinde yetişen her âlim, Ebû Hanîfe Hazretleri’nin asırlar sonra gelen bir evlâdı hükmünde değil midir?

İlmî ve irfânî nesil: Kişinin Hak yolunda kulların dimağ ve gönüllerini besleyici mâhiyette yazdığı hayırlı eserlerdir. En kesintisiz ve en verimli nesil budur. Telif edilen bir eser, kıyâmete kadar gelecek olan meçhul muhataplara gönderilen hidâyet mektubu mâhiyetindedir. ’’ (Osman Nuri Topbaş, Nesil Endişesi, s.14)

Himmeti genişti

İşte Ali Eriş ağabeyimiz Bu endişe ile hem kendi evladını hayrul halef olacak şekilde yetiştirmiş hem de mali nesiller yetiştirme derdinde olmuştur. Kur’an kursları, camiler, öğrenci yurtları hatta okullar açmış bu müesseselerin her türlü ihtiyacına destek olmak için Eriş Vakfı‘nı kurmuştur. Ve bu vakıf vesilesi ile ihtiyacı olanlara ulaşmış, kimseden yardımını esirgememiştir. Bunun bizzat yaşayan şahidiyim.

28 Şubat’ın karanlık planlarının uygulandığı kara günlerde eskiden 2250 öğrencisi olan Fatsa İmam Hatip Lisesi’ne iki sene hiçbir talebe gelmemiş, tek bir sınıf açılmamıştı. Sınıflar boşalmış koskoca okul, bal arısı kaçmış boş kovana dönmüştü. Zamanın yerel televizyon kanalı okuldaki boş sınıfları gösterip yetkilileri okul binasının devri için harekete geçirmeye çalışıyordu. Hatta üniversiteye devri için heyetler gelmeye başlamıştı bile…

O günlerde köy köy dolaşıp kız erkek fark etmez yatılı sözü vererek öğrenci arayışına girmiştik. Okulun zaten erkek öğrenci yurdu vardı, kapasitesi de 250 öğrenciye rahatlıkla yeterliydi. O yıl 150 öğrenci kaydı yapıldı, bunların 60 tanesi kız öğrenci. Bunun için üç katlı bir ev bulundu. Barınma yükü bizlere kalınca Ali Eriş Abi‘ye telefonla ulaştım. Hatırladıkça burnumun direği sızlıyor.

Ondan sadece ekmek ihtiyacı için destek istemiştim. Diğer ihtiyaçlar için ilçemizin hayır sahipleri elimizde tutmuştu. O günün şartlarında 110 çuval unu bir kamyona yükleyip bize gönderdi. Bir fırınla anlaşıp ekmek yaptırdık. Çocukların ekmek ihtiyacı Ali Eriş Abi’nin himmeti ile giderilmiş oldu. Sanki çölün ortasında ölümü beklerken suyu bulmuş olduk. O günkü sevincimiz unutulacak gibi değildi.

Nasıl zengin oldu?

Ebu Hüreyre radıyellahu anh’den rivayet edildiğine göre İki Cihan Güneşi Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her Allah’ın günü iki melek iner. Bunlardan biri ‘Allah’ım! Malını verene yenisini ver!’ diye dua eder. Diğeri de: ‘Allah’ım! Cimrilik edenin malını yok et!’ diye beddua eder.”(Buhârî, Zekât 27; Müslim, Zekât 57)

Bu ikaz-ı nebeviye istinaden Hacı Ali Eriş Abi hiçbir zaman hayır hasenattan elini çekmemiş daima veren el olma gayretinde olmuştu. Kendisine bu kadar nasıl zengin olduğu sorulduğunda şu esprili cevabı vermişti: “Ben verdim Allah verdi. Ben verdim Allah verdi. Onunla yarış olur mu? O daha çok verdi. Sonuç böyle zengin oldum’’

İnandığı Allaha güvenen kendini ve malını Yaratıcısının emrine tahsis eden güzel insanlar güzel eserler bırakıyor. Bediüzzaman‘ın ‘’Dünyada ölmemek istiyorsan ölmez bir eser bırak‘’ sözü onun şahsında tecelli ediyor. Onlarca ölümsüz eser bırakırken binlerce hayırlı evladı yetişip milletine hizmette koşturuyor. Böyle bir yüksek himmet ehlinin defteri kıyamete kadar açık kalıyor. Bazı talihsizler gibi ölümüyle adı unutulmuyor.

Çevresindekilere hep; “Helal kazanmaya dikkat edin, namazı düzgün kılın” tavsiyesinde bulunmuştur. Mü’minun Suresi 51. ayette Yüce Rabbimiz; ‘’Ey peygamberler(lerin ümmeti)! Temiz (helâl) şeylerden yiyin ve sâlih amel işleyin!” ilahi irşadıyla helal kazancın salih amellerin tohumu olduğuna dikkatimizi çekmektedir. Haram karışan kazanç sahibini ibadete götürmez, gitse de manevi lezzet alamaz. Evladının hayırlı, ibadetinin makbul olmasını isteyen helal lokma hassasiyetinde olmalı.

Bir hatıra

Fatsamızın demir hafızı diye bilinen yaşı doksanı geçmiş İsmet Hocam anlatıyor: ‘’Kurtuluş camiinde göreve başladığım yetmişli yıllarda camiye yakın bir arsa alıp ev yaptırdım. 75 000 Tl borcum kaldı. Ali Eriş Abi geçmişleri için bir hatim okumamı tembihledi. Ramazan sonuna doğru hatmi bitirip evine bağışlamak için iftara gittim. İftar edildi namaz kılınıp hatim bağışlandı. Çıkışta bana bir zarf uzattı. O günün şartlarında en iyi tahminle beş bin lira verir umudum vardı. Eve geldim zarfı açınca yetmiş beş bin lirayı görünce sevincimi anlatamam . Bütün borcuma yetecek parayı bulmuştum.’’

Konyalıların bir sözü var hiç unutmam; ‘’Vurunca düşür, verince doyur!‘’ Anlaşılan o ki hatim bahane hafızın borcunu silmek gaye idi… Zira o sıkıntıdaki bir Müslümanı kurtarmanın derdindeydi. Yaşından dolayı eski zamanları bilmeyen kardeşlerimiz yanlış anlamasın diye küçük bir not düşelim. Eskiden resmi imamların maaşı toplumdaki en düşük maaştı. Bu hizmeti görenlerin bir çoğu da fahri olarak yapardı. Ağniya-i şakirinden güzel Müslümanlar onlara destek olur, din hizmetleri böylece yürürdü. O dönemi bilmeyenler bunu anlayamaz.

Yüce Rabbim sahibü’l hayrat ve’l hasenat olan bütün kullarından razı olsun. Onları melek orduları ile desteklesin. 2014’de dar-ı bekaya intikal eden Hacı Ali Eriş Abimize de gani gani rahmet eylesin! Ruhu için, bütün geçmişlerimizin ervahı için üç ihlas bir Fatiha okuyalım.

Recep Uzun/ İrfanDunyamiz.com

KARADENİZ ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Nurlu mücahid Bayram amca…

“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım.  Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım.”                              Mehmet Akif Ersoy …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.