İbn Mesud’un Kur’an anlayışı…

Abdullah bin Mes’ud radıyellahu anh ilk Müslümanlardandır. Babası Mes’ud Zühreoğullarının anlaşmalılarından; Ebû Abdurrahman Gâfil el-Huzelî’nin oğludur. Abdullah bin Mes’ud, Habeşistan ve Medine hicretlerine katıldı. Bedir Savaşı ve diğer savaşlarda bulundu. Sürekli, Rasulullah’la beraber oldu. Risalet döneminden sonra Şam bölgesinin fetihlerine katıldı. Hazreti Ömer, onu Kûfe’ye İslamî bilgileri halka öğretmekle görevlendirdi.1

Künyesi “Ebû Abdurrahman” olan Abdullah’a, sahâbe arasında annesine nisbetle “İbn Ümmü Abd” denilirdi. Gidişat ve huy olarak Rasulullah’a çok benzeyen İbn Mes’ud, sürekli Peygamberimizin evinde görüldüğü için onun akrabası zannedilirdi.2

Hazreti Hatice radıyellahu anha ve Hazreti Ali radıyellahu anh’tan sonra İslam’ı kabul eden üçüncü kişi olduğu söylenirse de bizzat kendisi, İslâm’daki yerini altıncı sıraya koymakla şeref duyduğunu söylemektedir. Fizik olarak zayıf, nahif bir yapısı olan Abdullah bin Mes’ud, İslâm’a ilmî sahada çok hizmette bulunmuştur.3

Resulullah’a yakındı

Peygamberimize yakın olan ve ondan her fırsatta istifade eden Abdullah bin Mes’ud, bizzat Rasulullahın ağzından yetmişten fazla sûre ezberlemiştir.4 Bu onun, Rasulullah’ın eğitim ve öğretiminden geçtiğinin bir kanıtıdır.  Ebû Musa el-Eş’arî, peygambere yakınlığını kastederek, “O, biz işitmezken işitiyor, biz görmezken görüyordu.” der.5

Kur’an’ın tamamını, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem zamanında ezberleyen hafız sahâbîlerdendir.6 İlk Müslümanlardan ve Rasulullah’ın öğretiminden geçmesi sebebiyle; edinmiş olduğu Kur’an bilgisine bağlı olarak şunu söylemiştir: “Kur’an’dan inen (her) sûrenin hangi sebeple indiğini bilirim. Benden daha iyi Allah’ın Kitabı’nı bilen birinin olduğundan haberim olsa, ona giderim.7

Kıraat yönünden de mükemmel bir otorite olan İbn Mes’ud, Peygamber Efendimize Kur’an okuma şerefini kazanan ve Peygamberimizin de dinlemekten zevk aldığı bir sahâbîdir.8 Bir gün Peygamber Efendimiz, İbn Mes’ud’a; “Bana Kur’an oku.” dediğinde O, “Kur’an Sana inmişken Sana nasıl Kur’an okurum?” demiş ve sonra da Nisa Sûresini okumuştur.9Her ümmetten (inanç ve davranışlarının doğru olup olmadığına tanıklık edecek) bir şahid, Seni de bunlara şahit getirdiğimiz zaman (halleri) nice olur?10 ayetine geldiğinde, Peygamber Efendimiz’in gözlerinden yaş geldiğini; ağladığını kendisi rivayet etmektedir.11

İbn Mes’ud’la beraber, sahâbeden bazıları Peygamber Efendimize Kur’an’ı arzetmişler ve o da onları dinlemiştir.12 Rasulullah’ın Kur’an’ı Cebrail’e arzettiği; vefat senesindeki son iki arzda Abdullah bin Mes’ud da hazır bulunmuştur. Böylece O, Kur’an’ın nâsihine, mensûhuna şahit olmuştur.13

Peygamber’in ağzından Kur’an öğrenmek, ona Kur’an’ı arzetmek, vefat senesi Kur’an’ın Cebrail’e arzına şahit olmak suretiyle Kur’an bilgisini ve anlayışını geliştiren İbni Mes’ud, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem tarafından insanlara Kur’an bilgisinden istifade edilmesi gereken dört insandan birisi olarak gösterilmiştir. Bunlar İbn Ümmü Abd (Abdullah bin Mes’ud) ki, Peygamber Efendimiz bunları saymaya ilk önce ondan başlamıştır. Muaz bin Cebel, Sâlim ve Ubey bin Ka’b’dır.14 Hatta Rasulullah Kur’an’ı orijinal okumayı biraz daha özelleştirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Kimi, indirildiği gibi Kur’an okumak sevindirirse, okuyuşunu İbn Ümmü Abd’ın okuması gibi yapsın. (Abdullah bin Mes’ud gibi okusun)15

İşlevsel bakış

Yukarıda açıklandığı üzere, İbn Mes’ud sadece tilâvet konusunda değil, anlama konusunda da seçkin bir yere sahipti. Bütün bu hususlarda üstün bir konuma sahip olan Abdullah bin Mes’ud’un anlama ve bilgiyi hayata katma konusundaki yerini Mesruk şöyle izah etmiştir: “Peygamber Efendimiz’in ashabı ile oturdum. Onları selin artığı su birikintisi gibi buldum. Onların bazısı bir, bazısı iki, bazısı on, bazısı yüz adamı sulardı. Bazısına da bütün yeryüzünün ahalisi gelse hepsini doyururdu. İşte Abdullah bin Mes’ud böyleydi.16

Sahâbenin Kur’an bilginlerinden olan Abdullah bin Mes’ud’un Kur’an’a bakışı, işlevsel bir bakıştır. Böyle bir anlayışı O, Kur’an’ın içerisindeki; işlevsel Kur’an tanımıyla ilgili ayetlerden almıştır.17 Neticede, Kur’an’la ilgili şöyle bir bakış ortaya koymuştur: “Kur’an Allah’ın kelâmıdır. Kim ki Kur’an’dan bir şeyi reddederse Yüce Allah’ı reddetmiş olur.”18

Müslümanlara, Allah’ın kelâmına uyma konusunda şu uyarıyı yapmıştır: “(Kur’an’da Allah’ın ) sana hitap ettiğini bil ve Allah Teâla’yı dinleyip de, ‘Ey iman edenler!’ hitabını duyduğunda kulağını iyice aç. Çünkü onun hitabı ya bir hayrı emir veya bir şerri yasaklamadır.19 Ona göre Kur’an; “Hem şefaat eden hem de şefaati/ yardımı umulandır. Onun (ilkelerine göre) mücadele eden doğru konuşmuş olur. Kim Kur’an’ı önüne alırsa; Kur’an’a subjektif / indî yaklaşmazsa Kur’an onu cennete götürür. Kim de Kur’an’ı arkasına alırsa; içeriğini ciddiye almaz ise, Kur’an, onu da cehenneme sevkeder.20 Cenneti kazanmak ve ateşten uzak olmak için, Kur’an’ın muhtevasına hâkim olup, hayata katmak gerekir. Bunu elde etmenin başlangıcı da; sürekli Kur’an okumaktır. Ancak okumak sayesinde gönüllerin ve hanelerin mamur olacağını Abdullah şu sözüyle vurgulamıştır: “İçerisinde Kur’an okunmayan ev, bakımsız, harabeye dönmüş bir hane gibidir.21

Sahâbe, bireysel okuma ve öğrenimleri yeterli bulmamış, bilgiyi çevresiyle paylaşmıştır. Çünkü bilginin paylaşılmasını emreden birçok ayet vardır. Onun gizlenmesi Kur’an’a göre laneti gerektiren bir suçtur.22 Peygamber Efendimiz, bilgiyi paylaşma ve paylaştırma konusunda ümmetine örnek olmuştur. Her gelen ayeti insanlara ilan etmiştir. Zaman zaman da ayetlerin insanlara duyurulması konusunda arkadaşlarını görevlendirmiştir. Bu arkadaşlarından birisi de Abdullah bin Mes’ud’dur. Hatta O, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’den sonra Kur’an’ı açıktan okuyan ilk kişidir.

Şöyle bir olay anlatılır: “Bir gün Rasulullah’ın sahâbesi toplândı ve ‘Kureyş şimdiye kadar açıktan Kur’an dinlemedi. Onlara kim Kur’an dinletebilir?’ dedi. Bedenen ve soy olarak çok zayıf olduğundan dolayı sahâbe engellemek istese de Abdullah bin Mes’ud bu işe talip oldu. Kuşluk vakti Kabe’ye geldi ve Makam-ı İbrahim’in yanında durup en yüksek sesle, Rahman Sûresi’ni okudu. Müşrikler bu duruma çok kızıp onu döverek işkence ettiler.”23 Kur’an’ı hem bilme hem de yaşama konusunda sahâbenin seçkinlerinden olan İbn Mes’ud, bu olayda görüldüğü gibi bilgiyi paylaşma ve Kur’an’ı ilan etme konusunda da gayretli bir âlim olduğunu göstermiştir.

Buraya kadar ifade edilen şeyler, onun Kur’an anlayışını yansıtsa da, konuyu daha net hale getirebilmek için onun Kur’an anlayışını şu başlıklar altında toplamak mümkündür:

1. Kur’an’ın önüne hiçbir şeyi geçirmemek:

Kur’an’ın önüne hiçbir şeyi geçirmemekten, Sünnet’i dışta bırakma veya hiçe sayma gibi bir şey anlaşılmaz. Bilakis, hüküm verirken hiyerarşik bir anlayış içerisinde önceliği Kur’an’a vermek anlaşılır. Hüküm vermede önceliğin Kur’an’a verilmesini Abdullah bin Mes’ud şöyle izah etmiştir: “Sizden birine bir dava arzedildiği zaman Allah’ın Kitabı üzerine hükmetsin. Eğer Allah’ın Kitabı’nda hükmü bulunmayan bir meseleyle karşı karşıya gelirse, o zaman Rasulullah’ın sünnetiyle hükmetsin.24

Aynı konuyla alâkalı olarak, sahâbeye “Öyle bir zaman gelecek ki biz orada olmayacak ve hüküm de veremeyeceğiz. Şayet sizden birileri (yaşar da) o zamanlara erişirse hüküm verirken önce Allah’ın Kitabıyla hükmetsin, onda bulamazsa Allah’ın Rasulü’nün hükmüyle karar versin, Kitapta ve Sünnette verilmiş bir hüküm yoksa salih insanların verdiği hükümlerle hükmetsin. O da yoksa kendi reyiyle içtihat etsin…25 Her iki örnekten de anlaşılan, olaylara çözüm aranırken önceliğin Kur’an’a verilip, araştırmaya ondan başlanmasıdır. Bu bakış, Abdullah bin Mes’ud’la beraber tüm sahâbenin büyüklerinin Kur’an’a bakış tarzıdır.

2. Okumada ve araştırmada süreklilik:

Öğreneceğimiz şeyleri sık sık tekrar etmek, öğrenim tekniği açısından da önemlidir. Tekrar metodu, öğrenmenin konusunun zihinde daha kalıcı olmasına yardım eder. Sahâbîler, sürekli öğrenmeyi gündemlerine almak suretiyle büyük bir bilgi birikimine sahip olmuşlardır. Abdullah bin Mes’ud da, okuma ve öğrenimde devamlılık konusunu ciddiye almış ve şöyle demiştir: “Şüphesiz ki kalpler, kaplar mesabesindedir. Başka şeylerle değil Kur’an’la (çokça) meşgul olunuz.26

Okuma ve öğrenime süreklilik kazandırma çerçevesinde, etrafındaki insanları teşvik etmek için şu açıklamayı yapmıştır: “Kim bir gecede elli ayet okursa gafiller gurubundan yazılmaz, kim de bir gecede yüz ayet okursa Allah’a gönlüyle itaat edenlerden/ kânitîn’den olarak yazılır. Gecede üç yüz ayet okuyanlara kantar kantar sevap yazılır. Yedi yüz ayet okuyan ise kurtulmuştur.27

Abdullah bin Mes’ud, Kur’an’ın sürekli okunması ile ilmin yerleşmesi ve insanların Kur’an dışı şeylere ilgi duymaması arasında bir alâka kuruyordu.28 Okunan ve öğrenilen şeyler yerleşik bir kültürün oluşumuna zemin hazırlar. Bu kültür insanların gündemini de belirlediğinden, insanlar bundan kopamazlar. Kur’an kültürü için de durum böyledir. Halkla buluşan bir vahiy kültürü Kur’an ilminin yok olmamasının en büyük garantisi olabilir.

3. Anlayarak okuma:

Okuma anlamanın öncülüdür. Vahyeden Allah’ın isteklerini anlayıp, bu isteklere göre bir hayat oluşturabilmek için, anlama gayretinin yoğun olduğu bir okuma faaliyetinin olması zorunludur. Bunun için sahâbîler, okuyucunun Kur’an’ı “Hakkıyla tilâvet etmesi”29 gerektiğini söylemişlerdir. Hakkıyla tilâvet, ayetlerin anlamlarını ve hükümlerini gözete gözete, dikkatle ve saygıyla, bilmediklerini, anlamadıklarını ehlinden sora sora, iyi niyetle ve temiz bir kalple okumaktır.30 İbn Mes’ud’a göre hakkıyla tilâvet; “Kur’an’ın helalini helal, haramını haram kabul edip, tahriften kaçınmaktır.31

“Hakkıyla tilâvet” etmenin içerisinde ayetlerin manasını kavrama vardır. Manayı, anlamayı yok eder endişesiyle, Peygamberimizden kalan tavsiye İbn Mes’ud dahil sahâbede özdeyiş haline gelmiştir. Bundan dolayı Abdullah bin Mes’ud; “Üç günden kısa sürede Kur’an’ı ( tümünü) okumayınız.32 demiştir. “Üç günden kısa sürede Kur’an okumak, süratle şiir okumak gibidir.” benzetmesini de o yapmıştır.33Şiir söyler gibi Kur’an okumayınız, değersiz hurmaların saçılıp savrulduğu gibi sözcükleri savurmayınız, Kur’an’ın ilgi çekici yerlerinde / hayret uyandıran ayetlerinde durunuz, düşününüz; bu ilgi çekici şeylerle kalpleri hareketlendiriniz34 demek suretiyle de manaya verdiği önemi ortaya koymuştur.

4. Usulsüz/ metodik olmayan yaklaşımlara karşı çıkmak:

Usul ilimleri her ne kadar sonraki dönemlerde sistematik hale getirilse de, Peygamber Efendimiz ve sahâbe döneminde ayetlere bir usul dâhilinde yaklaşıldığını daha önce açıklamıştık. Rasulullah’ın öğretim ve eğitiminden geçen Abdullah bin Mes’ud da ayetlere almış olduğu terbiye çerçevesinde metodik yaklaşmış ve metodik yaklaşımdan uzak yaklaşımları ise hoş karşılamamıştır. Ayetleri hevaya göre yorumlayıp şahsî düşünceleri haklı çıkarmak için kullanmayı kınamış ve “Kur’an’la (tartışıp birbirinize üstün gelme düşüncesi ile) tantana yapmayınız”35 demiştir.

Usulsüz yaklaşıma tepki duyması çerçevesinde şöyle bir örnek zikredebiliriz: Adamın birisi mescitte, “Göğün, açık bir duman getireceği günü gözetle. (Duman), insanları sarar. Bu acı bir azaptır36 ayetiyle ilgili kıyamet günü ortaya çıkacak bir gazdan/ dumandan bahsedip, insanlardan kime isabet ederse onları nezleye tutulmuş gibi yapacağını söylemiştir. Ayetin iniş ortamını iyi bilen İbn Mes’ud, “Kim bir şey biliyorsa bildiğini (doğru) söylesin. Bilmeyen bilmiyorum diyerek işi (ehline) havale edip; en iyisini Allah bilir desin. Kişinin bilmediği konularda; ‘Allah bilir’ demesi, anlayışının güzel olduğundandır.” Daha sonra İbn Mes’ud, Kureyş’e isabet eden kıtlık yıllarında; açlıktan kemik ve benzeri şeyler yemeye başlayınca, gökyüzünde duman gibi şeyler gördüklerini bu ayetin resmettiğini haber vermiştir.37

Kısacası, Abdullah bin Mes’ud Kur’an ayetlerinin insan hayatını tümel ve tekil anlamda ilahî kurallara göre düzenlenmesi için geldiğini biliyordu. Bu amacın ötesinde uç yorumlar getirmeyi veya indirgemeci bir tavırla; vahyin yükselen değerlerin gerisine konulmasını hoş karşılamıyordu.

5. Kur’an öğreniminde tedrîcîliği tercih etme:

Kur’an ayetlerini kademeli olarak öğrenmek, ayetlerin nüzul ortamı ile alâkalı amelî bir durumdur. Böyle bir öğretimin içinden geçmek ilahî isteklere gönlün yatışmasını ve ayetlerin zihne yerleşmesini beraberinde getirir. Nüzul ortamında yetişen İbn Mes’ud da böyle bir eğitimin içinde olgunlaşmak suretiyle kendini yetiştirmiştir. Ayetlerdeki tedrîcîliği ve hayata katılma biçimini şöyle anlatmaktadır: “Bizden birisi on ayeti öğrenip, manasını kavrayıp, onları hayatına katmadan başka bir ayete geçmezdi.38 İslâm’ın doğuş döneminde faydalı olan bu öğretim biçimi bugün de geçerliliğini korumaktadır. Abdullah bin Mes’ud’un böyle bir haberi nakletmesinin altında, aynı öğrenme yolunu tavsiye etme vardır.

6. Ayetleri anlamada nüzul ortamından faydalanma:

Kur’an’ı anlama ve yorumlama olayını sadece nüzul sebebiyle kayıtlamak; vahyi, 610 ile 632 arasında dondurup, mesajını tüm zamanlar içerisinde etkisiz hale getirmek demektir. İbn Mes’ud, nüzul sebeplerini bilmesine rağmen içtihat etmek suretiyle ayetleri tarih içerisinde dondurmamıştır. Onlara işlerlik kazandırmıştır. Ayetlere işlerlik kazandırmada nüzul ortamı bilgisinden, her zaman faydalanmıştır. Nüzul ortamına ve ayetlerin nüzul sebebine ileri derecede vakıf olduğunu şu sözüyle dile getirmiştir: “Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın Kitabındaki her ayetin nerede ve kimin hakkında indiğini bilirim. Kitabı bilme konusunda benden daha bilgili birini bilseydim onun yanına yolculuk ederdim.39 Böyle iddialı bir sözün sahibi, ayetleri anlarken ve hayata katarken bu birikiminden istifade eder ve Kur’an’ı indiriliş gayesinin dışında bir amaç için yorumlamaktan uzak durur.

7. Gelişen olaylara Kur’an’dan çözüm arama; içtihadî yaklaşım:

Abdullah bin Mes’ud, “Sizden biriniz dini konusunda başkalarını taklit etmesin. Öyle ki, o iman ediyorsa o da iman ediyor, o, küfrediyorsa o da küfrediyor. Şerde örnek olmaz,40 demek suretiyle dinde taklitçiliği yermiştir. Özellikle, dinin kaynağı olan Kur’an konusunda daha araştırmacı bir mantık ortaya konulmasını istemiş ve şu tavsiyeyi yapmıştır: “Kim, ilim öğrenmek istiyorsa Kur’an’ı iyi araştırsın. Çünkü onda öncekilerin ve sonrakilerin ilmi vardır.41

Kur’an üzerinde yapmış olduğu araştırmalar sebebiyle, diğer sahâbîler kadar nafilelerle uğraşamamıştır. Kendisine, “Sen az oruç tutuyorsun.” dediklerinde O, “Oruç beni (güçten düştüğüm için) Kur’an okumaktan alıkoyar. Kur’an okumak benim için oruç tutmaktan daha sevimlidir.” demiştir.42 Bir Kur’an bilgini olarak yeni olaylar karşısında içtihadî yöntemi kullansa da kendi görüşünü hiçbir zaman mutlaklaştırmamıştır. Bunun kanıtı, ilk dört halifenin içtihatlarına vermiş olduğu değerdir.43

Abdullah bin Mes’ud, içtihat yaparken ilk başvurusunu Kur’an’a yapardı. Olayların çözümünü ararken zaman zaman ayetin bile bütünlüğünden koparak, çözüm aradığı meseleye Kur’an’dan delil getirirdi. Konuyla ilgili şu meşhur örneği zikredebiliriz: “Abdullah’ın peruk takanlara, güzel gözükmek için dişlerini seyreltenlere ağır ifadeler kullandığını duyan, Esedoğullarından bir kadın gelmiş ve ona; ‘Kitabı baştan sona okudum, bu işleri yapanlara laneti gerektirecek bir ayet bulamadım’ diye durumu arzetmiştir. Abdullah, ‘Kur’an’ı iyi okusaydın bulurdun’ demiş44 ve arkasından şu ayeti okumuştur: ‘…Rasul size neyi verdiyse onu alınız ve vermediği/ nehyettiği şeyden de kaçınınız…45

Bu ayet ganimet mallarının dağıtımıyla ilgilidir. Ayet, tümüyle böyle bir anlam ifade etmesine rağmen, bütünlüğünden koparılmış ve bir bölümü alınarak istenilen konuda delil olarak getirilmiştir. Böyle bir yaklaşımın hakemliğini yapmak yerine olayı olduğu gibi ortaya koymayı daha doğru buluyoruz. Varmak istediğimiz sonuç Abdullah bin Mes’ud’un yeni meseleler karşısında susmayıp, ayetlerden çözüm aramasını ve bulduğu çözümleri insanlarla paylaşmasın göstermektir. Ona göre Kur’an, “Allah’ın ziyafet sofrasıdır ve herkes gücüne göre ondan istifade etmelidir…46 İstifade etmenin yeterince gerçekleşmesi ancak içtihat ehli olmakla mümkün olabilir.

Yeni meselelere Kur’an’dan çözümler üreten İbn Mes’ud, bu davranışıyla Kur’an-ı Kerim’i, bilimsel çalışmaların yapıldığı bir obje olarak görmemiştir. Kur’an’ı Allah’ın kelâmı ve hitabı olduğunu hiçbir zaman zihninden çıkarmamış ve araştırmacı ruhuyla, değer üreten aklını birleştirmiştir. Şu sözü bunun kanıtıdır: “Kendisine edep verilmesini isteyen kimse için, Allah’ın edebi olan Kur’an’dan başka terbiye edici yoktur.47

Eğer insan, Kur’an’la edeplenmişse kurtuluş yolu açıktır. İbn Mes’ud bu durumu şöyle açıklar: “Kıyamet günü Kur’an gelir ve kendisiyle hemhal olana yardım / şefaat eder. Ya onu cennete götüren bir komutan olur veya aleyhine şehadet ederek cehenneme sevkeder48 Bu anlayıştan dolayı O, her an Kur’an’la beraber olmuştur.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR
1 Havva, el-Esas fi’s-Sünne, VI, 45.
2 Ahmed, V, 389; İbnü’l-Esir, el-İsabe, II, 360-2.
3 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 90-1.
4 İbn Sa’d, Tabakât, IV, 154; Ahmed, I, 411.
5 Hallaf, İslâm Teşrî Tarihi, s. 35-6.
6 Turgut, Tefsir Usulü, s. 226.
7 İbn Sa’d, Tabakât, IV, 154.
8 Ahmed, I, 432.
9 Humeydî, el-Musned, I, 55; Taberî, Câmiu’l-Beyan, IV, 9.
10 4/Nisa 41.
11 Nahhas, Meâni’l-Kur’an, II, 89.
12 Alusî, Rûhu’l-Meânî, I, 25: İbni Sa’d, Tabakât, IV, 9
13 İbn Sa’d, Tabakât, IV, 158.
14 Ahmed, II, 163; İbn Ebî Şeybe, Musannef, Fedâil, VII, 185; Suyutî, İtkan, I, 70; İbn Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakki’în, I, 14.
15 İbni Sa’d, Tabakât, IV, 159; İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, V, 3265.
16 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 73.
17 İlgili ayetler için bak; 4/Nisa 105; 6/En’am 92, 155,157; 14/İbrahim 1,52; 16/Nahl 64,89; 17/İsra 9; 20/Tâhâ 124; 25/Furkan 1...
18 Ebû Abdurrahman, Kitabu’s-Sünne, I, 146.
19 Ahmed, Kitabu’z-Zühd, I, 231.
20 Ahmed, Kitabu’z-Zühd, I, 227.
21 İbn Ebî Şeybe, Musannef, Fedâil, VII, 166.
22 2/Bakara 159, 174.
23 İbn İshak, Sîret, s. 166; İbni Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, I, 341-2; Mevdudî, Hz. Peygamberin Hayatı, II, 493.
24 Şatıbî, Muvafakat, IV, 6.
25 Nesâî, 49, Âdâbu’l-Kudât 11, VIII. 230.
26 Ahmed, Kitabu’z-Zühd, I, 236.
27 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, II, 268.
28 Dârimi, 23 Fedail 4, s. 834.
29 2/Bakara 121.
30 Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, I, 389.
31 İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azîm, I, 156.
32 Suyutî, İtkan, I, 104.
33 İbn Ebî Şeybe, Musannef, Tatavvu, II, 384; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, II, 269.
34 İbni Ebî Şeybe, Musannef, Tatavvu, II, 403.
35 Nahhas, Meâni’l-Kur’an, III, 410.
36 44/Duhan 11-12.
37 Ahmed, I, 380.
38 Taberî, Câmiu’l-Beyan, I, 60.
39 İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azîm, I, 4. İbn Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakki’în, II, 167; Zerkanî, el-Menâhil, I, 196; Kettanî, et-Terâtibu’l-İdariyye, III, 144.
40 İbn Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakki’în, II, 135.
41 Ahmed, Kitabu’z-Zühd, I, 229.
42 Şatıbî, Muvafakat, II, 143.
43 Hamidullah, Muhammed, İslâm’da Devlet İdaresi (trc.: Kemal Kuşçu), Nur Yay., Ankara trsz., s. 59.
44 Abdurrezzak, Musannef, Salât, III, 145;Ahmed, I, 415; Buhârî, 65, Tefsîr 59, VI. 59; Ebû Davud, 27, Tereccül 5, no: 4169, VI. 397-9; Humeydî, el-Musned, s. 53-4.
45 59/Haşr 7.
46 Dârimi, 23 Fedailu’l-Kur’an,1, s. 825; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 119.
47 Dârimi, 23 Fedailu’l-Kur’an, 1, s. 829.
48 İbn Receb, Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem, II, 172.

BENZER YAZILAR

Hayat Kitabımız ↗

Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.

Sünnet Yolumuz ↗

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Makama gelince beni tanımadı…

Ankara’da öğrencilik yıllarımda kaldığım bir vakıf evinde, bir yıl, İlahiyat ve Siyasal Bilgiler fakültesi öğrencilerinden …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.