Konya’mızın sevilen hocalarından muhterem Muzaffer Dereli Hocaefendi ile tebliğ ve davet konusundaki tecrübelerini konuştuk. Muhterem Hocamızın bilhassa genç davetçilere ilham olacak tavsiye ve önerilerini istifadenize sunuyoruz.

Kıymetli Hocam öncelikle Efendimiz aleyhissalatü vesselâm’ın buyurduğu üzre “Ameller niyetlerle değer bulur.” İmam hatip, müezzin, muallim, Kur’an kursu hocası olsun din görevliliğini, gönüllülüğünü ve davetçiliği hayat gayesi olarak tercih etmek isteyen genç kardeşlerinize neler söylemek istersiniz?

Allah razı olsun Emrah Hocam! Âlemlerin Yüce Rabbi, zerre ve kürrelerin maliki Allah celle celaluh’a sonsuz hamd, O’nun Sevgili Rasülü’ne de sonsuz salât ve selâm ederim. Allah’ın dinine hizmeti kendine vazife görmek kadar, güzel olan ne olabilir ki? Onun için bu vazifeyi tercih eden ya da edecek olan kardeşlerimizi tebrik ederim. Gönlü ihlâs ile dolu, niyeti bu davaya hizmet olan kardeşlerimize selâm olsun.

Bilsinler ki; vazifelerin eşrefi, Rasûlullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in mesleğidir. Evet, din görevlisi olan ya da tercih edecek gençlerimiz; “Âlimler peygamberlerin varisleridir,” (Buhari, İlim, 10) müjdesine nail olacaklardır. Tabii ki burada, o âlimlerin özellikleri akla gelecektir bu da, bu yolda olan herkesin üzerine düşen bir görevdir. Bunun için ilim, amel ve ihlâs üçlüsünü hiç unutmamak gerekir. İlim ve amel ihlâs mayası ile yoğrulunca, hikmet ortaya çıkar ki bu da Allah’ın salih kullarına ikramıdır.

Şüphesiz ki, samimiyet olmadan ne ilmin, ne amelin ve ne de hizmetin tesir ve bereketi olmaz. O halde ihlâsı ön plana alarak; ilmi artırmanın yollarını aramalıdır. Bu çerçevede evvelâ Ehl-i Sünnet akidesini kavramalı ve zamanımızdaki nifak akımlarına cevap verecek kapasiteye ulaşmalıdır. Zira günümüzde, çok planlı bir şekilde itikadımıza saldırılar yapılmaktadır.

Sonrasında ise salih amellere gayret edilmelidir. Ardından gelecek “hakkı ve sabrı” tavsiye, işte bunlara bağlıdır. Bu gerçekler zaten, Asr Suresi’nde haber verilmektedir ki bu sure, hacimde küçük ama anlamda büyük olup, İmam Şafii hazretlerinin ifadesiyle, Kur’an’ın maksadını anlatır. O halde bu sure-i celile her zaman dayanak noktamız olacaktır. İşte bu ölçülere riayet eden hocalarımız, şu ayet-i kerimenin eşsiz övgüsüne de nail olacaktır:

(İnsanları) Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve: Şüphesiz ben Müslümanlardanım diyen kimseden, daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussılet:33)

En zor işlerden biri tabiri caizse en büyük zanaat insan ile ilgilenme, uğraşma, insanı idare edebilme yetisi. Din görevlisinin ana gayesi İslam’ı yaşamak ve tebliğ etmek böylelikle hizmet ve hitap alanı da ilk başta “insan”. Bu çerçevede bu yolda ilerlerken karşılaştığımız zorluklar oluyor. Usul olmadan vusulün mümkün olmadığını biliyoruz.

Hizmette, insan sevgisini nazar-ı itibara almak gerekir. Bütün peygamberler ve “Alemlere rahmet olarak gönderilen” Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem de böyle yapmışlardır. Yani insanların ebedî hayatını kurtarma hedefini gözetmişlerdir. Allah’ın en güzel şekilde yarattığı ve değer verdiği insan, asıl olarak bu dünya için değil, ebedi hayat için yaratılmıştır. Öncelikle bu hakikati düşünerek onları iman ve ibadet hayatına çağırmalıdır ki, bu da insan sevgisine dayanır.

“Hikmet ve güzel öğütle” yapılacak bu tebliğ ve davette, Rasûlullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in şu örnekleri unutulmamalıdır: “Benim ve sizin durumunuz, ateş yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve pervaneler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutup asılıyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.” (Müslim, Fezâil 19 / Buhârî, Rikâk 26)

Davette, dinlemek ve sabır da çok önemlidir. Bu konuda Peygamber Efendimiz’den pek çok örnek vardır. Bir genç Rasûlullah Efendimiz’e geldi ve: “Yâ Rasûlallah! Zina etmek için bana izin verir misiniz?” dedi. Oradakiler hemen gencin üzerine yürüdüler ve azarlayarak, “Sus, sus!” dediler. Efendimiz: “Yaklaş!” buyurdu. Genç, Allah Rasûlü’nün yanına varıp oturdu. Rasûlullah ona: “Böyle bir şeyi annen için ister misin?” diye sordu.

Genç: “Allah beni senin yoluna kurban etsin, hayır, vallâhi istemem yâ Rasûlallah!” dedi. Allah Rasûlü: “Diğer insanlar da anneleri için böyle bir şeyi istemezler” buyurdu. Daha sonra Rasûlullah, aynı soruyu kızı, kız kardeşi, halası, teyzesi için de sordu. Genç hepsine: “Allah beni senin yoluna kurban etsin, hayır, vallâhi istemem yâ Rasûlallah!” cevabını verdi.

Rasûlullah her defasında; “Diğer insanların da yakınları için böyle bir şeyi istemeyeceklerini” hatırlattı. Konuşmanın sonunda mübârek elini gencin üzerine koydu ve: “Allah’ım, bunun günahlarını affet, kalbini temizle ve iffetini muhâfaza eyle!” diye dua etti. Genç bundan sonra, böyle bir şeye hiç tenezzül etmedi.” (Ahmed b. Hanbel V, 256-257)

Burada, böyle bir kişi için dua etmek de gözden kaçmamalıdır ki bu da Sünnet’tendir. Yine Mescide bevleden Bedevi de çok dikkat çekici bir örnektir. (Buhari, Vüdû 58) Görevli/ gönüllü her kardeşimizin, Cibril hadisinde geçen, İhsan mertebesini hedeflemesi, şüphesiz ki tesir ve başarıyı artıracaktır.

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem Yahudi bir genci hastalığında ziyaret edip İslâm’a davet etmişti. O da kabul ederek şehadet getirince; “Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun ” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz 80) Bu hizmet gönül işidir. Maddiyat değil, maneviyat işidir.

Şüphesiz Allah celle celâluhu yolunda koşturanlara, Kur’an ve Sünnet hizmetinde bulunanlara, maddi imkânlar da lutfeder. Tabii ki rızık Allah’a aiddir. Ama insan madde hevesinde olursa, ne lezzet alır ne de kazanç elde eder. Onun için Yunus Emre’mizin dediği gibi; “Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmağa geldim” diyerek koşturmalıdır. Bu kelimeyi özellikle söylüyoruz; evet yürümek değil koşmalı ve koşturmalıdır.

İmam Hatiplik sadece günde 5 vakit namaz kıldırmaktan ibaret midir ve Din görevliliği emeklilik ile sona mı ermektedir?

Din görevlisi kardeşimizin gecesi gündüzü yoktur. Sadece 5 vakit namaz kıldırmak değil, o daima hizmettedir. Hasta, cenaze, nişan, nikâh, düğün, asker uğurlama vesaire. Bunun için, onlar çok kıymetlidir. Halkımızın çoğunluğu bunun farkındadır ama bilmeyenler de vardır ki, biz ücretimizi, “Alemlerin Rabbi olan Allah’tan bekliyoruz.” (Şu’ara, 127) Onun emekliliği de yoktur. Bunun için büyüklerimiz şöyle demişler; “Din görevlisinin emeklisi olmaz, rahmetlisi olur.”

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in insan kazanma sanatını unutmamak lâzımdır. O, neyi, nerede, ne zaman, ne kadar, nasıl, niçin ve kime vereceğini çok iyi biliyordu. Buna 6N1K kuralı denir. Buna riayet edilirse başarı sağlanır Allah’ın izniyle. Her cemaat profili çok farklı. Yani gittiğimiz yerin bilgi seviyesi, kültürü ve meslek durumlarına göre hitabet gerekir. Onları siz, sizi de onlar yönlendirir. Tabii ki hidayet Yüce Rabbimize mahsustur. Biz görevimizi yapmakla mükellefiz.

Tebliğde uygulanması gereken bazı hususlar var. Soru-cevap metodu. Kur’an ve Sünnet’te bu usulü çok görüyoruz. Örnekleri var. Temsil ve kıssalar da çok önemli. Bunlar, Kur’an ve sahih Sünnet’ten seçilmelidir. Bir de kevnî ayetler. Bunlardan sonra Cenab-ı Hakk; “Hâlâ akletmeyecek misiniz?” diye sorar ayeti kerimelerinde çokça. İşte buna vurgu yapılmalıdır.

Aklın büyük bir nimet olduğu hatırlatılır. Maalesef insan, onu ve kâinatı yaratanın, Allah Teâlâ olduğu gerçeğini çoğu zaman görmezden gelir. Keşifler yapar, onlarla övünür ama onları kimin en güzel şekilde yarattığını görmez. Onun için ilk inen ayet, “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak, 1) olmuştur. Bu gerçeği görmemek en büyük nankörlüktür.

İşte bunun için özellikle gençlik üzerinde durulmalı, görevli kardeşlerimiz, cami ya da Kur’an kurslarında ya da okullarda çocukları, bu hakikatleri anlatarak yetiştirmelidir. Acizane kardeşlerimize tavsiyelerimizden birisi, okuttukları talebelerin çetelelerini tutmalarıdır. Onlarla irtibatı kesmemeleridir. Çeşitli etkinliklerle onları camiye ve namaza alıştırmaları çok önemlidir. Bu asli görevimizdir.

Hocalarımızın gönlümüzde taht kuran yaklaşımları olmuştur. Bazen bu hiç unutamadığımız ve hayatımızın şekillenmesinde rol oynayan önemli bir anı olarak kalmıştır. Sizin de yaşadığınız böyle bir hatıra var mı?

8-10 yaşlarında 4-5 arkadaş camiye gidiyorduk. Çok alışmıştık. Namaz kılıyorduk ama çocuğuz tabii ki. Bazen gülüşüyor, ses ve gürültü çıkarıyorduk. Amcalar da bize kızıyordu. Bir gün cami hocamız onların kızmasına şahid olunca, onlara şöyle dedi: “Bakın bu çocuklar geliyor, siz gidiyorsunuz. Bunlar bizim geleceğimiz. İçlerinden gelerek camiye geliyorlar. Vallahi bu çocuklar camiye top getirip oynasalar, ben bunlara bir şey demem. Siz de demeyeceksiniz.”

Evet, 60 yıl öncesi hocamızın ifadesi bu idi. Allah celle celaluh razı olsun ondan. Amcalar bir daha kızmadılar ve biz bu sözle sabah namazlarına bile gider olduk. Müezzinlik öğrendik, ezan okuduk. Birbirimizle yarış yaptık.

Ne güzel bir vesile kıymetli hocam. “Camide namaz kılarken arka saflarda gülüşen, koşturan çocuk sesleri yoksa, gelecek nesiller adına korkun” sözü aklıma geldi. Çocuklarımızın güzel anılarında yer alabilmek ne büyük bahtiyarlık. Üzülerek söylemeliyim ki çocuklarımızın hafızasında, kalbinde cami ile olumsuz bir anı bırakmak da ne kötü bir bahttır.

Çocuklar ve gençlere özel gayret etmeyi tavsiye ediyorum kardeşlerimize. Çünkü bir milletin geleceği onlardır. Onlara Allah ve Rasülü aşkıyla Kur’an ve Sünnet sevgisini aşılamalıdır. Bu konuda Peygamber Efendimiz’in talebeleri olan Ashab-ı Suffe örnek alınmalıdır. Onlar yetişmiş olarak, dünyaya İslâm’ı tebliğ için dağılmışlardır. Tebliğ ve irşad görevi asla ihmal edilmemelidir.

  • Sünnet’in önemi üzerinde durmalı ve Sünnet olmadan Kur’an’ın yaşanamayacağı iyi anlatılmalıdır. Eskiden milletimizde olan Peygamber Efendimize sevgi, yeniden canlandırılmalıdır. Salavat-ı Şerifenin önemi, bizzat tatbikatlarla hissettirilmelidir.
  • Kelime-i Şehadet ve Kelime-i Tevhid’in önemi, İman ve İslâm hakikatleri öğretilmelidir.
  • Gençlerin hafız, alim ve salihlerden yetişmesi için gayret ederken, bir yandan da zamanın teknik bilgileri için yönlendirilmelidir. Her sahada sağlam iman ve amel sahibi gençlerimiz olmalıdır.
  • Sahabe-i Kiram, Ehl-i Sünnet alimleri ve mezhep imamlarının hayatları okunmalıdır.
  • Âlimler ve büyükler ziyaret edilip, onlardan bilgi ve tecrübe alınmalıdır. Ayrıca, bununla onlar taltif edilmelidir.
  • Benlik ve hasedden sakınmalıdır. Zira bunlar hizmetin en büyük engelleridir. İyilikler tebrik edilmelidir.
  • Cami dışı sohbetler yapılmalıdır.
  • Halka hizmetlerden maddi bir karşılık alınmamalıdır. Hatta cemaatten ödünç bile almamaya gayret edilmelidir.
  • Şair ve yazarlık kabiliyeti varsa değerlendirilmelidir. Yazmaktan çekinmemelidir.
  • Hayri işlere öncülük edilmelidir.
  • Dava adamı olmalıdır.
  • Radyoya, TV’ye çıkma imkânı olursa, davamız anlatılmalıdır. Asla ücret alınmamalıdır.
  • Sosyal Medyayı İslâmî şuurda kullanmalı ve boş koymamalıdır.

Hocam söyleşimizde “din görevlisi” tabirini kullanırken çok muallakta kaldım. Merhum Mevlüt Özcan Hoca’nın Din Görevlisinin El Kitabı adlı eserindeki kapak yazısı aklıma geldi, ibare şöyleydi: “Her Müslüman Dinin Görevlisidir.” Bu konu hakkında ne demek istersiniz?

Her iki söz de doğrudur. Ancak öncelikli tebliğ görevi, ilim ehline mahsustur. Adı üzerinde Din görevlisi denmiştir. Ayet-i kerimede zikredilen emir de burada zuhur eder: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran, 104)

Eğer Din alimleri olmasa dava ortada kalabilir. Ama bu insanlar öncelikli vazifelerinin dini tebliğ, iyiliği emretmek ve kötülükten yasaklamak olduğunu bilerek, bu görevi ifa ederler. Aksi takdirde vebalden kurtulamazlar. Ancak bu vazifeyi maddi anlamda görürlerse, manevi kayıp içerisine girerler. Her ne kadar rızıkları bu yoldan gelse de, Allah için gönülden  yapmalıdırlar. Bunun için her görevli, bir gönüllü olmalıdır.

Diğer söze gelince, o da yerinde doğrudur. Her Müslüman dinini yaşamalı ve bildikleriyle yani sahih bilgi ya da bizzat uyguladıkları ile, insanları dine davet etmelidir. Örneğin kendisi namaz kılarken, kılmayan bir kimseyi namaza yönlendirip alıştırması, onun için hem görev, hem de büyük bir kazançtır. Bunu yapmaması ise, yerine göre ona da bir vebaldir.

Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam…

Rabbimiz kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı olsun. Yolundan ve rızasından ayırmasın. Allah celle celaluh gayret ve emeklerinizi bereketli kılsın Emrah Hocam. Allah’a emanet olun.

Emrah Topcu/ İrfanDunyamiz.com

Hatıra Arşivi ↗

Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.

İyi Haberler ↗

İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Sebastian’dan Süleyman’a bir iman hikâyesi…

            Eski ismi Sebastian yeni ismi Süleyman… O bir Fransız ve 2000’li yılların başında din …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.