Allah kimleri sever, kimleri sevmez?

Muhabbet iki yönlüdür. Birinci yön, Allah Teâlâ’nın kulunu sevmesidir. Allah celle celaluh, kulunu sevmezse her şey boşa gitmiştir ve bundan daha kötüsünü düşünmek bile mümkün değildir. Allah’ın kulunu sevmesi en büyük güzellik ve manevi makamdır. O, kuluna olan sevgisini meleklerine haber vermek suretiyle ilan etmiştir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem de, Yüce Allah’ın kuluna olan muhabbetini şöyle açıklamıştır: “Allah Teâlâ kulunu sevdi mi, Cebrail’i çağırır, kendisinin filan kulunu sevdiğini bildirir ve Cebrail’e ‘bu kulumu sen de sev’ buyurur. Cebrail de onu sever. Cebrail, bütün sema ehline seslenir; ‘Allah Teâlâ, filan kulu seviyor siz de seviniz.’ Sema ehlinin tamamı onu sever. Onun sevilmesi hususunda tereddütsüz kabul konulur. (Herkes onu kayıtsız sever.)”1

Eğer, Allah celle celaluh bir kimseye inanç ve amelindeki bozukluktan dolayı buğzedecek olursa, aynı durum bu sefer de yeryüzünde gerçekleşir.2 Yani yer ehli Allah Teâlâ’nın sevmediğini sevmez. Böyle ulvi bir sevgiye erişebilmek için yapılması gerekenler bizlere şu hadis-i kudside bildirilmiştir: “Kulum, bana kendisine farz kıldığım şeylerle yaklaştığı gibi hiçbir şeyle yaklaşamaz. Nafilelerle, bana daha da yakınlaşmaya devam eder ve ben de onu (bu samimi davranışları nedeniyle) severim. Onu bir kere sevdim mi kendisiyle hakkı duyduğu kulağı, hakikati gördüğü gözü, (hakkı) tutan eli, yürüyen ayağı olurum. (Bütün bunları hidayette kullanmasına yardım ederim.) Benden bir şey isterse hemen veririm; bana bir şeyin şerrinden sığınırsa onu korurum.”3 Hadis-i şeriften anlaşıldığı gibi, farzlara riayet ilahi sevgiyi celbeden en önemli anahtardır. Nafileler ise farzların mütemmimidirler. Farzlardan bir tanesini bile zayi eden şeriatın emirlerinden uzaklaştığı için, Allah sevgisinden de fersah fersah uzaklara düşer.

Allah Teâlâ’nın, bir insanı sevip sevmediğinin en belirgin ölçülerinden birisi de dinin en güzel biçimde mü’minin hayatında anlam bulması ve yaşanmasıdır. Hissedilebilir bu ölçüyü Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem şöyle açıklamıştır: “Allah celle celaluh, aranızda rızıklarınızı taksim ettiği gibi ahlakınızı da taksim etmiştir. Allah Teâlâ dünyalığı sevdiğine de sevmediğine de verir. Dini/ilahi emirlere uymayı ise sevdiklerine nasip eder. Kime, dini (kabul ve yaşama lütfunu) vermişse mutlaka onu seviyordur.”4

İman, marifet, ibadet, huşu, vera, takva, ahlak ve ihsan bilinciyle gönülleri “Hidayet kandili mesabesinde olan bu güzel insanların avam tarafından kıymetleri bilinmese de, onlar her zor meseleyi -Allah’ın izniyle- çözüme kavuştururlar.”5 Allah Teâlâ’ya olan yakınlıkla velayet makamına eren kimseler hem ümmetin sorunlarını keşfederler hem de çözüme kavuştururlar. Çünkü onlar, ilimlerini şeriatın gözünden alırlar. İnsanlığın sorunlarına yabancı olanlardan ve ümmetin dertlerini onların velayetini üstlenmek suretiyle çözme gayreti göstermeyenlerden velî olmaz. Müslümanların problemlerine ilgi duymak ve çözüm yolunda çaba sarfetmek velayetin gereğidir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’i örnek alarak mü’minlerin meselelerine çözüm bulma gayretinde olan bu kimselere edindikleri manevi konum itibarıyla kıyamet gününde herkes gıpta eder. Resulullah’ın veciz ifadesiyle onların bu halleri şöyle vasfedilmiştir: “İnsanlardan Allah’ın öyle kulları vardır ki peygamberlerden ve şehidlerden olmadıkları halde peygamberler ve şehidler bile onlara gıpta ederler…”6

Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de sevgisine mazhar olan kimseleri anlatmış, insanları bu amellerle donanmaya ve ilahi muhabbeti çeken hedefleri gerçekleştirmeye çağırmıştır. Gerçekleştirilmesi gereken bu hedeflerden olmak üzere Yüce Allah; ihsan sahibi muhsin kullarını7, takva ahlakıyla bezenmiş müttakileri8, maddi ve manevi bakımdan temizlenenleri9, günahlarından tevbe edenleri10, yalnızca kendisine tevekkül edenleri11, başlarına gelen musibetlerden dolayı isyan etmeyip sabredenleri12,  hükmettiği zaman adaletle hükmedenleri13 ve Allah yolunda canları, malları ve dilleriyle cihad edenleri sever.14

Allah Teâlâ, emirlerine uyup yasaklarından kaçınanları sever ama isyan edenleri hiçbir zaman sevmez. İsyan formu içerisinde; insan olduğunu unutup haddini aşanları15, İslâm’ı kabul etmeyen kâfirleri16, yeryüzünde fesat çıkaran bozguncuları17, Allah’ın hukuku başta olmak üzere hak sahiplerinin hukukuna riayet etmeyen zâlimleri18, kibirlenip boş yere övünenleri19, hainleri20, çirkin ve kırıcı söz söyleyenleri21, israf edenleri22, büyüklük taslayanları23 ve şımarık davrananları24 kesinlikle sevmez.

Dr. Mehmet Sürmeli Hoca’nın bütün yazılarını okumak için lütfen buyurunuz.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR
1  Buhari, 59, Bed’u’l-Halk, 6, c.IV, s.79.
2  Abdurrezzak, Musannef, Had.no: 19673, c.X, s.450-451.
3  Buhari, 81, Rikak, 38, c.VII, s.190; Ahmed, Müsned, c. VI, s.256.
4  Hakim, Müstedrek, h.no: 3671, c. II, s.485; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, c.I, s.53.
5  İbni Mace, Fiten, 16, Had.no: 3989, c.II, s.132
6  Abdurrezzak, Musannef, Had.no: 20374, c.XI, s.202; Ebu Davud, 17, Buyû‘, 78,        Had.no: 3527, c.III, s.799.
7  Bak: Bakara 2/195; Âl-i İmran 3/134, 148; Maide 5/13.
8  Bak: Âl-i İmran 3/76.
9  Bak: Tevbe 9/108
10 Bak: Bakara 2/222.
11 Bak: Âl-i İmran 3/159.
12 Bak: Âl-i İmran 3/146.
13 Bak: Maide 5/42.
14 Bak: Saf 61/4.
15 Bak: Maide 5/87.
16 Bak: Âl-i İmran 3/32; Rum 30/45.
17 Bak: Bakara 2/205; Maide 5/64.
18 Bak: Âl-i İmran 3/57, 140; Şura 42/40.
19 Bak: Lokman 31/18.
20 Bak: Nisa 4/107
21 Bak: Nisa 4/148.
22 Bak: En’am 6/141; A’raf 7/31.
23 Bak: Nahl 16/23.
24 Bak: Kasas 28/76.

Şunlara Gözat

Dişçi Mehmet Efendi’nin zikri…

Allah dostlarını sevmek ne büyük kazanç, öyle değil mi kardeşlerim. Bu, insana Allah’ın bir lütfu, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.