Bir güzel insan Kadir Kuş…

Tertemiz kalbi, her zaman gülen yüzü, tatlı dili ve samimiyeti ile güzel bir insan… 2012 haziranında yitirdiğimiz Kadir KUŞ hocamdan, ağabeyimden bahsediyorum.

Öğretmenliğe karar verdiğimde fikrini almak için telefon açtığım zaman “çok güzel bir fikir, gel bizim okulumuza beraber çalışalım,” diye cesaretlendiren ve bana her zaman destek olan bir insandı o. Her karşılaştığımızda “elinde güzel kitaplar, yazılar, sunumlar var mı?” diye sorar ve güzelliklerin paylaşılması gerektiğini söylerdi.

Bir tebliğci

Okulda öğretmen ve müdür, kürsüde hakikati, güzel ahlakı ve İslam’ı anlatan bir tebliğci idi. Ne zorluklar çekti, zor dönemlerde ve zor görevlerde… Gündüz zorlu bir okulu idare eden, cuma günleri ve ramazan akşamlarında farklı camilerde vaaz eden, düğün merasimlerini İslam’ı anlatmak için fırsat bilen bir ilahiyatçı, eğitimci ve idareci…

İnsanları seven, onların duasını ve gönlünü kazanmayı, en önemlisi Hakk’ın rızasını elde etmeyi en büyük gaye edinen bir halk adamıydı desek isabet etmiş oluruz herhalde. Okul müdürü, İlçe Müdürü olmakla, büyük büyük koltuklara oturmakla büyük adam olunmayacağını; özü, sözü ve yaptıklarıyla bize gösteren bir dava adamıydı o. Müslümanın bir koltukla, unvanla ve makamla satın alınamayacak kadar izzetli ve şahsiyetli olduğunu ondan öğrendik.

Bilenler bilir, odasına kim girerse girsin tebessümle ayağa kalkarak misafirini karşılayan bir güzel ahlak ve saygı nişanesiydi o… İşte size şahit olduğum bir örnek: Bağcılar İlçe Milli Eğitim Müdürü iken ziyaretine gitmiş ve hazırladığım bir hadis kitabını hediye etmiştim. Sevindi, memnun oldu. “Çok güzel, fazla varsa buradaki arkadaşlara da verelim, onlar da istifade etsin.” dedi. Sahip olduğu güzel şeylere başkalarının da sahip olmasını isterdi.

Güven telkin ederdi

Biz sohbet ederken kapıya gelen (kapısı her zaman açıktı) biri onunla görüşmek istiyordu. Sekreteri “içeride misafiri var, girme, bekle” diyordu. Adamı kapıda görünce “gel, gel” diye seslendi.  Adam utana sıkıla makama girdi.  Kadir hocam, tebessümle “gel yahu, sıkılma, gel otur şöyle,” diyerek karşısına oturttu. “Ne içersin?” diye sordu.  Adam mahcup bir eda ile “sağ olun müdür bey, ben içmeyeyim” dedi. Kadir hocam “olur mu yahu bir çayımızı iç” diyerek çay istedi. Adam derdini anlattı. İstediği şeyin yapılması mevzuat yönünden mümkün değildi. Bunu çayları yudumlarken adama tatlı tatlı anlattı, yol gösterdi. Adam çayını bitirdikten sonra kalktı. Kadir hocam da uğurlamak için kalktı, adam saygı içinde ve teşekkür ederek odadan çıktı.

Bu davranışıyla meselenin “hayır” demek olmadığını öğretti. “Hayır” derken bile karşındaki insana güven telkin edebiliyor, onu ikna edebiliyor musun? Esas mesele; hayır dediğin kişiye, senin yanından çıkarken “Eğer olsaydı bu adam bu işi mutlaka yapardı, demek ki olmuyor” dedirtebilmektir.

Bağcılar’da bir lisede gençlere “Bir Lider Olarak Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem” başlıklı bir konferans vermiştim. Konferansa Kadir hocam da katılmıştı. Programın sonunda onun elinden bir buket çiçek alma şerefine erdim. O sırada bana “Çok güzel, bu çalışmalara devam et, sakın bırakma” demişti.  Ardından yeni çıkan elli iki ders kitap serimizi sordu. Kendisini ziyaret ederek bir takım halinde takdim edeceğimi söyledim. “Beklerim inşaallah” dedi. Kucaklaştık, öyle ayrıldık. Meğer son görüşmemizmiş. Kısa süre sonra, yeni açılacak olan İmam-Hatip Orta Okulu ve Lisesi için din dersi öğretmenleriyle yapılan bir toplantıda kalp krizi geçirdiğini duydum.

Kur’an ile yaşadı

Şu tevafuka bakın. Ömrü boyunca din, İslam ve Kur’an yolunda koşturdu.  Ecel onu yine aynı yolda karşıladı.
Denilir ya “nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz.” Hastaneye gittim ama yoğun bakımda. Dua, dua, dua… Ardından seçmeli din dersleri müfredatının hazırlanması göreviyle İstanbul dışında bir ilde kampa girdik bir akademisyen ve öğretmen grubuyla. Orada bir gece vakti gelen haber… “Kadir KUŞ vefat etti.”

Gece boyu hep o vardı zihnimde, gönlümde… Yutkundum, birşeyler boğazıma düğümlendi. Gözümün önüne, her karşılaştığımızda “Ahmet Bey! Nasılsın, çalışmalara devam mı” deyişiyle gülen yüzü geldi. “Beklerim inşaallah” demişti.  “Beklerim”…. Beklemek, görüşmek dünyaya değil, ahirete nasipmiş. Bir takım kitap da…

Gülümseyen yüzü, temiz kalbi, samimiyeti ve hizmet etmek için koşuşturması kaldı geride… Bir de yüzlerce seveni ve öğrencisi… Allah rahmet etsin… Mekanı cennet olsun..

Ahmet Yapıcı/ İrfanDunyamiz.com

BENZER YAZILAR

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.