Gözün, aklın ve kalbin idraki

İçinde yaşadığımız bu bunalımlı ve buhranlı çağda, görsel idrak öne çıkarılmakta aklın ve kalbin idraki ıskalanmaktadır. Aklın ve kalbin ıskalandığı, ötelendiği ya da yok sayıldığı bir devirde; insanların sağlıklı, mutlu ve müreffeh bir hayatı yaşamaları mümkün değildir. Akıl ve kalbin idraki yok sayılırsa, türlü ruhsal hastalıkların, bunalımların başlaması mukadderdir.

Görsel idrak; aklın ve kalbin idrakiyle uyumlu bir şekilde bütünleşirse, hayat anlamlı olur. O zaman, mutluluktan, huzurdan söz edilebilir. İdrak demek; anlamak, kavramak ve algılamak demektir. Üç türlü idrak vardır. 1. Gözün idraki (Görsel İdrak),  2.Aklın idraki, 3.Kalbin idraki.

Bu üç idrak yaratılış fıtratına uygun tarzda koordine olursa, mikro evren demek olan insan, anlamlı bir hayatı yaşar ve meşru dairede hayattan zevk alır, haz alır, tad alır. Şimdi bu idrakleri açalım:    

Sahih akıl

Akıl sahih olmalı ve selim olmalı. Sahih ve selim bir akıl, olayları ve olguları bir değişkenli fonksiyonlarla değil, çok değişkenli fonksiyonlarla değerlendirir, olayların ve olguların arka planını görme fırsatını elde eder.

Sahih aklın inşasında çok yönlü çabaların olması büyük bir önem arz etmektedir. Akıl, yaratıcının insana en büyük armağanıdır. Allah’ın “gör” dediği yerden görmek, “bak”  dediği yerden bakarak inşa olunan akıl, mikro-evren demek olan insanı, makro-insan demek olan evrene egemen kılar.

Akıl, Allah’ın en büyük ayetlerinden biridir. Allah’ın ayetlerinden biri olan aklın yine O’nun ayetlerinden oluşan vahiyle ilişkisini koparması hem akla karşı hem de vahye karşı bir zulümdür. Akıl göz ise vahiy de onu görmek için muhtaç olduğu ışıktır. Işık olmadan göz göremez. Tabii ki göz olmadan da ışık bir işe yaramaz”.

Sahih akıl; düşünür, analiz eder, sorgular, tetkik eder ve tasavvur dünyasındaki objeyle yaratıcı arasında varoluşsal, aktif, etken, etkin ve aktüel bağlar kurar. Bu yönüyle sahih akıl, selim akıldır. Selim akıl, “göz” fonksiyonunu icra ederken, vahiy de “ışık” işlevini yerine getirir. Işığı olmayan bir gözün hiçbir fonksiyonu olmadığı gibi, görme duyusundan mahrum bir “göz”e de ışığın yararı olmaz. Dolayısıyla, göz ve ışık birlikte anlamlıdır. 

Sahih akıl ve vahiy birlikte, varlık dünyasının tüm olgu ve olaylarını analiz etmede ve hayatı anlamlandırmada yegâne perspektiftir. Bu perspektifle her şey, yaratılış fıtratına ve formatına uygun tarzda dizayn edilir. Bu perspektifte “burhan” vardır, “beyan” vardır ve “irfan” vardır.

Akıl bir bağdır

Aklı inşa eden tasavvurdur. Ağacın tasavvuru, tohumudur. Fizyolojik varlığımızın tohumu, genlerimizdir. Bu bakımdan genlerimiz, fizyolojik varlığımızın düşünce bağlamında tasavvurudur.

Akıl, Arapça bir sözcük olup, “iki şeyi birbirine bağlayan bağ” şeklinde tanımlanır. Tasavvur, aklı inşa derken; akılda insan şahsiyetini inşa eder. Sahih akıl ve vahiy birlikte, varlık dünyasının tüm olgu ve olaylarını analiz etmede ve hayatı anlamlandırmada yegâne perspektiftir. Bu perspektifle her şey, yaratılış fıtratına ve formatına uygun tarzda dizayn edilir.

Hiç kuşkusuz, evrende en değerli varlık insandır, insanda ise en değerli şey akıldır. Bilme, ölçme ve değerlendirme yetisine sahip olan akıl; sahih, temiz olması durumunda üreteceği bilgi/ilim de o derece yararlı ve doğru bir istikamet göstereceği muhakkaktır. 

Düşünürler, hikmet ehli, bilginler, âlimler ve arifler sahih aklın fonksiyonlarının farkında olarak ve bu fonksiyonları kullanarak; insanlığın istikametini, yaratılış fıtratına uygun tarzda tanzim ederek, hayatın anlamlı olmasını sağlayarak, bizlerin önünü açmakta ve farkındalığı söylem ve eylemde bizlere göstermektedirler.

İçinde yaşadığımız toplumun anlam-değer dünyasını kavramak için kadim medeniyetimizin temel değerlerini, kodlarını; bilmek, solumak ve bu doğrultuda bir hayat inşa etmek gerekmektedir. Akl-i selim, kalb-i selim ve zevk-i selim’i esas alan bir perspektifle zarafet sahibi; alimleri, arifleri ve hikmet ehli bilginleri yetiştiren toplumlar; geleceğe dair planları, programları ve projeksiyonları olan toplumlardır. Böyle bir toplumun inşası için gayret göstermek durumundayız.

Aliya İzzetbegoviç, “Hayat, inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur” diyerek insanlığın önüne gerçek hayatı yaşama kılavuzunu ortaya koymuştur. Bu kılavuz çerçevesinde hayatımızı inşa ederken, birbirleriyle kopmaz bağlarla bağlı iki parametreye dikkat çekmiştir. Bu iki parametre, iman ve salih amel şeklindedir. Dolayısıyla sahih ve temiz bir aklın ürettiği bilgi/ilim ile elde edilen iman ve salih amel, hayata anlam veren ve katma değer katan ikilinin birlikteliğidir. Selim bir akıl ve kalp gözü açık bir basiretle hayatı inşa etmek, hayatı anlamlı kılar.

Kalbin idraki

Yaratılmışların en şereflisi, en onurlusu, en değerlisi olan insanın biyolojik tüm organları aslında benzersizdir. Bu organlar arasındaki mekanizmalar da olağanüstüdür. Bu organlar arasında kalbin yeri başkadır. Kalp, iman ve irfan gıdasıyla beslenir. Bu besin kaynakları ne kadar sahih olursa, insan o kadar mükemmelleşir.

Kemal Sayar; “Son yıllarda yapılan çalışmalar kalbin düşündüğümüzden daha akıllı olduğunu gösteriyor. Kalp beyinden sinyal alıyor evet, ama kendisi de Vagus siniri yoluyla beyne bilgi gönderiyor. Beyne gönderdiği sinyallerle beynin entelektüel işlevlerini yerine getiren bölümünü uyarabiliyor veya tamamen devre dışı bırakabiliyor. Kalp kendi hormonlarını üretip vücuda bırakıyor, beyinden binlerce kat daha güçlü bir manyetik alan yayıyor. Kalbin üzerinde yer alan kırk bin sinir hücresi, tıpkı beyin gibi yapılanıyor. Kalbin beyni, kendi dopaminini salgılayabiliyor. Bu sinirsel iletici, davranışlarımız üzerinde kuvvetli etkileri olan bir bileşiktir” diyerek kalp-beyin arasındaki koordinasyonunu açık bir şekilde ifade etmektedir.

Kalp; acımanın, merhametin, hüznün, sevdanın, imanın ve irfanın ikametgâhı iken; Beyin de aklın, gerçekçiliğin ve düşüncenin ikametgâhıdır. Kalp ve beyin, sıkı bağlarla birbirine bağlı çok önemli iki organdır. Bu iki organı, yaratılış fıtratına uygun tarzda, ihtiyaç duydukları besinlerle dengeli bir şekilde beslersek, aralarındaki koordinasyon sağlanmış ve güçlendirilmiş olur. Kalp kırmaktan, kalp ağrısından, gönül yarasından söz edilir. Kalbin gözyaşı vardır. Bilmenin, farkına varmanın, sevmenin ayrı bir hazzı vardır. Bilmek, bilinmek, fark etmek farklı bir zevk tattırır insana.

Sayar; “Duyularımız için kalp, esaslı bir metafordur. Kalbin bilimi ilerledikçe, metafor hakikate dönüşebilir. Kalbin bilgeliği, hatırlamaktır. Kaybedileni, unutulanı, görmezden gelineni hatırlamak. Som akıl, insana kılavuzluk edemez. Böler, ayırır, çözümler. Bütünü göremez, yapısı gereği böler ve ayrıştırır. Belki de insan bir yetimdir. Kaybettiği kutsalın açlığıyla kıvranan bir yetim” diyerek, kalbin esas fonksiyonunu ortaya koymaktadır.

Pergel metaforu

Mevlana’nın Pergel metaforunu (mecazını) esas alarak, bir ayağı hakikat üzerinde, diğer ayağı bütün bir evreni dolaşarak, bütün güzellikleri, iyilikleri ve doğruları bir araya toplayarak evrensel değerler manzumesini oluşturmak durumundayız. Evrensel Bakış Açısı, zihinsel fonksiyonlarımızın, evrensel değerlerle buluşmasını ve örtüşmesini sağlar. Çünkü bizler, bu evrenin çocuklarıyız. Evrenin evrensel değerleriyle buluşmamız, bizlere zenginlik katar.

Kadim medeniyetimiz, bütünü görme üzerine inşa olmuştur. Aklın idrakinin hakkını teslim eden, Görsel ve Kalb idrakinin hakkını veren bir medeniyettir. İnsanlık, yitirdiği bu medeniyetin ıstırabıyla kıvranmaktadır. İslam medeniyet tasavvurunda, her bir insana saygınlık ve değer biçme vardır. İslam medeniyet tasavvurunda bütünsel bir yaklaşım söz konusudur. Bu bütün, bizim ve bütün bir insanlığın hakikatidir. Parçalanan hakikat, hakikat değildir. Bütün insanlığın kurtuluşu olmayan bir kurtuluş, hiçbirimizin kurtuluşu olamaz. Aklın, gözün ve kalbin yaratılış fıtratı doğrultusundaki inşası, insana bu dünyada adeta cenneti yaşatır. 

Bizlerin bu çerçevede sorumluluğumuzun gereği olarak yapmamız gerekenler vardır: Zamanımızı; ilimle, bilgiyle… Zihnimizi; tasavvurla, hikmete ve irfanla… Kalbimizi; imanla ve sevgiyle… Ruhumuzu manevi değerlerle buluşturarak, rol model olmak durumundayız. Günümüzde en çok ihtiyaç duyulan dört başı mamur böyle bir model insan inşasıdır.

Asl bir duruş

Rol model insanın yaşadığı bir hayat tarzı vardır. Bu “hayat tarzında”; hayat vardır, güzellik vardır ve “benmerkezci” anlayış değil, bütün toplumsal katmanların yararını esas alan “Biz merkezci” anlayış vardır. Hikmet, irfan ve tasavvuru esas alan bir dil ile diğergâmlığı, fedakârlığı, toplumsal yararı, samimiyeti, sadakati, güveni inşa eden asil bir duruş; bütün bir insanlık için hava gibi, su gibi ve oksijen gibi bir ihtiyaçtır. Bu bilinçte olanlara selam olsun. Temennimiz odur ki, bu bilinçte olmayanlar bir an önce bu bilince ulaşarak onun ab-ı hayatından kana kana içsinler. Bu bilinç, bütün bir insanlığın ortak değeri olsun.

Günümüz dünyasında görsel idrak, öne çıkarılmakta; aklın ve kalbin idraki yok sayılmakta ya da ötelenmektedir. Bu doğru bir yaklaşım tarzı değildir. Bu üç idrak, birlikte anlamlıdır. Bu üçü birlikte hakikati oluşturur. Bu bütünsel hakikate hep birlikte sahip çıkmak durumundayız. Görsel idrakin tek başına esas alınması ve Aklın İdraki ile Kalbin İdrakinin yok sayılması, olayların ve olguların arka planını görmekten, anlamaktan ve kavramaktan yoksun bir yaklaşım tarzı olur ki, bu bizi hayatın gerçeklerinden uzaklaştırır. Görsel idrak; aklın ve kalbin idrakiyle birlikte anlamlıdır.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir yorum

  1. Allah razı olsun hocam başarılılığınız irfan yolunda mübarek olsun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.