Her işi bir ayarlayan var…

Karadeniz’in incisi Rize’de 3,5 yılım geçti. Karadeniz’in insanı çok sıcakkanlı, yardımseverdir. Yaptıkları yardımları da genelde gizli yaparlar. Rize’de yakından tanıdığım, çok değerli insanlar oldu.

Ramazanlarda işyerlerinde sürekli fakir fukaraya yemekler veren Mustafa Bekiroğlu ağabeyimiz de Kuyumcular Çarşısı’ndaki yardımsever o güzel insanlar da infakta örnek simalardı. Her biri birbirinden üstün meziyetlerle dolu bu güzel insanların hepsini yazmam mümkün değil.

Bir gün Mahmut Hoca’nın kırtasiye dükkânında oturuyordum. Bir öğretmen arkadaş içeri girdi. Mahmut Hoca’ya: “Tanıdığınız bir avukat, hâkim, savcı var mı?” diye sordu. Hoca: “Hayırdır, benim tanıdığım yok, ama çaresine bakarız,” dedi ve beni göstererek ekledi: “Bu kardeşimizin tanıdığı vardır.”

Öğretmen arkadaş durumu anlatmaya başladı: “Seçimde bir köyde sandık başkanıydım. Bazı ihtiyarlara, hastalara yardımcı olmak için yakınları yardımıyla oy kullandırdım ve tutanak tanzim ettim. Muhtar bir oyla kazandı. Kaybeden taraf beni şikâyet etti. Yaşlı ve acizlere bu şekilde yakınları aracılığıyla oy kullandırmam sanırım suçmuş. Ayrıca inkâr etmek şansım da yok, çünkü tutanakları var. Şimdi hem idari yönden yani mesleki olarak, hem de adlî yönden durumum ne olacak?”

“Ben hukukçu değilim, ama bilenlerden durumu öğreniriz. Sen üzülme, böyle şeyler her zaman olur,” diyerek onu teskin etmeye çalıştım. Tanıdık bir arkadaşa durumu telefonda izah ettim. Daha sonra bilgi vereceğini söyledi. Kısa bir süre sonra da aradı ve öğretmen arkadaşın ceza alabileceğini söyledi.

Bu haberi alan arkadaş çok üzüldü ve bir evin tek çocuğu olduğunu, yeni düğün yaptığını söyleyerek ağlamaya başladı. Onun durumuna biz de üzüldük. “Hadi seninle adliyeye gidelim, yetkili mercilerden konunun ne olacağını öğrenelim,” dedim. Doğrusu adliyede hiç tanıdığım yoktu.

Savcı Bey’in kapısını çaldık ve içeri girdik. Savcının karşısında şık giyimli bir beyefendi oturuyordu. Ben kendimi takdim ettim, bir maruzatımız olduğunu söyledim. Şık giyimli beyefendi: “İsminizi tekrar eder misiniz?” dedi. İsmimi tekrar söyledim. O beyefendi: “Ceylani mi yoksa Geylani mi?” diye sordu. “Efendim ne fark eder, ikisi de aynı şey!” Pek belli etmemekle birlikte biraz da kızmıştım.

Savcı Bey: “Buyurun, sıkıntınız nedir?” diye gelme nedenimizi sordu. Ben durumu olduğu gibi izah etmeye çalıştım. Savcı Bey güldü: “O bölgenin Hâkim’i bu beyefendi. Siz derdinizi Hâkim Bey’e anlatın.”

Ben Hâkim Bey’e durumu anlatmaya başladım. O ise tekrar ismimi sormaya devam etti: “Önce şu isminizden başlayalım. Sizin isminiz ‘G’ ile mi başlıyor ‘C’ ile mi?” “Efendim, benim ismim önceden Ceylani’ydi. Daha sonraaslına, yani Abdulkadir Geylani’ye uygun olması için Geylani olarak düzelttim.”

Hâkim Bey sormaya devam etti: “Daha önce Ankara’da çalıştınız mı?” “Evet.” “Elektrik mühendisi falanı tanıyor musunuz?” “Doğrudur, tanırım.” “Ben de sizi arıyordum. O arkadaş benim asker arkadaşımdır. Kendisine Rize’ye tayin olduğumu söyleyince, sizden bahsetti ve sizi görmemi istedi. Ne güzel tevafuk oldu, aramadan siz benim yanıma geldiniz.”

Doğrusu çok şaşırmıştım. Biraz daha konuştuktan sonra, Hâkim Bey’e: “Bu öğretmen arkadaşın durumuna gelelim isterseniz, onun durumu hakkında bilgi alabilir miyiz?” dedim. “Çok fazla korkmuşsunuz, sonuçları sizin korktuğunuz kadar kötü olmayabilir” dedi.

Bu cevaptan sonra bizim öğretmen arkadaş sevincinden ağlamaya başladı. Dışarı çıktık. Öğretmen arkadaşa: “Niçin ağladın?” diye sordum. “Bu nasıl iştir böyle, tüm bu işleri bir ayarlayan var” dedi.

Değerli kardeşlerim gördüğünüz gibi hayat boşluk kabul etmez. Her şeyi, iğneden ipliğe, damladan deryaya hesap edip bir yaratan var. Kâinatta ne varsa hepsini insan için, insanı da kendisi için yaratmış. Ama eğer o insan kâmil olmazsa, Halik’ı bırakıp mahlûkun peşine düşüyor. Onun için dünyanın huzuru kalmadı.

Amirin, patronun, komutanın, hülasa herkesin emri yapılıyor; ama Yaratan’ın emrine gelince insanlar çok gevşek davranıyorlar. Cenabı Hak bütün darda kalanlara yardımcı olsun; mezarda, mahşerde bize merhamet etsin.

Ne güzel bir gündü o gün! Hem öğretmen arkadaş, hem Hâkim sevinmiş, hem de ben sevinmiştim.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.