Herkes ektiğini biçer…

Gündüzleri bir hazine bulmak için dağ bayır her tarafı kazarak vakit geçirenler muhtemeldir ki gece rüyalarında ya hazineleri ya da kazma kürek gibi aletleri görürler. Günlük hayatlarında sürekli birileriyle tartışıp didişen insanların gece rüyalarında birileriyle kavga ettikleri gözlemlenir. Tabiri caizse stresle yatan kâbus ile uyanır.

Olaylara olgun yaklaşan halim selim insanlar ise rüyalarında bu hallerinin bir yansımalarını seyrederler. Belki güzel bahçeleri, nehirleri, huzurlu yerleri ve mübarek insanları görürler. Gece aç yatanlar rüyada çeşitli yemekleri görürken, akşam tuzlu yemek yiyenler ise rüyada su içtiklerini görürler. Yani insan neye müştak ise rüyasında da onu görür.

Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem‘in aşkıyla çok salâvat getirenlerin rüyalarında Efendimiz‘i gördükleri söylenir. Gündüz onunla olanların gece de onunla olması son derece normaldir. Yine bunun gibi dünyada iken çok salâvat getirerek onunla bir gönül beraberliği kuranlar, ahirette de onunla beraber olacaklardır. Efendimiz sallellahu aleyhi ve selem bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü bana insanların en yakını, en çok salâvat okuyandır.” (Tirmizi, Salat, 357)

Dünya ve Ahiret

Gündüz hayatımızda olup bitenler gece rüyalarımızı nasıl etkiliyorsa, bunun gibi ahiret hayatımızın nasıl olacağı da dünya hayatımızın nasıl olduğuyla alakalıdır. Bu hususta Cenab-ı Allah kullarını şöyle uyarmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr, 18) Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.”  (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 663)

Ne gariptir ki dünya hayatımızı Rabbimizin istediği bir kıvama getirmeden ahiret ile ilgili beklentilerimizin seviyesini yüksek tutabiliyoruz. Dünya hayatında Kur‘an hükümlerini yaşantımıza geçirmeden Kur‘an‘ın şefaatine talip olup, Efendimiz’in sünnetlerini hayatımıza aksettirmeden de cennette Efendimizle komşu olmayı hayal ediyoruz. Boğazına kadar dünyaya dalmış bir ömrün ardından ahirette cennetin en güzel köşklerinde oturmayı umuyoruz. Bir hocamızın sohbetinden dinlemiştim; “Seni iki adım ötedeki lavaboya götürüp abdest aldırıp, namaz kıldırmayan inancın, cennete nasıl götürecek?” diyordu hocamız.

Bilhassa Müslüman coğrafyasındaki zulümler ve katliamlar karşısındaki imtihanımız pek çetin geçiyor. Filistin’deki soykırım karşısında hiçbir şey yapamayışımız bizi kara kara düşündürüyor. On binin üzerinde şehidimiz varken, orada evlatlarımız hunharca katledilirken biz en küçük zevkimizden bile taviz veremiyorsak acaba hangi mazeretimiz bizi kurtaracaktır? Düşünsenize yan odada evlatlarımız katlediliyor, diğer odada biz maç seyretmeye devam ediyoruz. Hani Müslümanlar bir vücudun organları gibiydi? Birine bir şey olduğunda diğerleri bundan etkilenirdi?

Ödül ve ceza

Dünya imtihanı ödül ve ceza prensipleri üzerine kurulmuşken gerçekçi olmaya bir noktada mecburuz. Yani ödüle talipsek veya cezadan korkuyorsak bunun gereğini yapmak durumundayız.  Unutmayalım ki günahların sevaplara üstün geldiği istikamet üzere olmayan karmakarışık bir dünya hayatının sonu yine dünyadaki gibi karmakarışık olacaktır. Kalitesiz bir tohumdan kaliteli bir meyve beklentisine girmek tutarlı bir davranış değildir. Ahiret hayatının çekirdeği de dünya hayatıdır. Yani dünya tarlasına ne ekilmişse ondan başka bir şey biçilmeyecektir. Ayet-i kerimede buyrulur: “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onu görür; Kim de zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, o da onu görür.” (Zilzal, 7-8)

Bir insan düşünelim; faraza sürekli şarkılar türküler dinliyor, nerede düğün eğlence var orada hazır bulunuyor, internette gereksiz vakit öldürüyor, televizyondaki boş programları takip ediyor, dizilerle, filmlerle, gayri ahlaki programlarla vaktini zayi ediyor. Sizce bu insan iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırma noktasında başarılı olabilir mi? İsabetli tespitler, mantıklı düşünceler, doğru yorumlar bu insandan sadır olur mu? Bu insanın dini ile arası nasıldır? Manevi değerlerine ne derece sahip çıkar?

Bir kafaya nerede boş ve faydasız bir şey varsa onu doldurup da o kafadan güzel bir şey çıkmasını bekleyemezsiniz. Bir satranç hastasının son nefesine geldiği zaman “şah mat” diyerek öldüğü anlatılır. Ömrünüzü ne ile geçirmişseniz, son nefeste de onunla karşılaşırsınız. Bir arkadaşım inançsız yaşamış bir insana son nefeste kelime-i şahadet telkin ettiğini onun ise inatla “hayır” anlamında kaşlarını yukarı doğru kaldırdığını söylemişti. Şu halde bereketsiz ve maneviyatsız bir ömrün nihayetinde güzel bir ölüm nasip olur mu, bunu düşünmek lazım.

Bir videoda şöyle bir şey izlemiştim. Yaşlı bir hocaefendi camiye gelen çocuklara şeker veriyor, onları teşvik ediyor ve ardından düşüp oracıkta emaneti teslim ediyordu. Allah’ın evinde, tam da Allah’ın küçük kullarına şefkat gösterirken son nefesi vermek nasip olmuştu bu hocamıza. Bir başka videoda ise bir adamın bir eğlencede dans ederken düşüp başını bir yere çarparak öldüğünü izlemiştim. Onun için büyüklerimiz her zaman; “Ölümün dahi hayırlısını ver” diyerek dua ederler. Bizler de birer mü’min olarak elbette hayırlı bir yerde, hayırlı insanlarla beraberken emaneti teslim etmeyi isteriz.

Peygamber Efendimiz’in anlattığı bir kıssada çok günah işlemiş ve sonunda tövbe etmiş bir adamın iyi insanların olduğu yere doğru bir hicretinden bahsediliyor. Günahkâr kişi bir irade ortaya koyuyor, eski kötü çevresini terk ediyor ve bundan sonra iyi insanların çevresinde olmaya karar veriyor. Bulunduğu yerden göç ediyor fakat ulaşacağı yere gidemeden yolda ölüyor. Melekler mesafeleri ölçüyorlar, hayır niyetiyle gitmeyi hedeflediği yere yakın olduğu için cennetlik olduğu bildiriliyor.

Burada çarpıcı soru şu olmalı? Nereye giderken ölmek istersiniz? Melekler bizim de mesafemizi ölçtüğünde acaba biz nereye yakın olacağız? İnsan hacca giderken, camiye giderken, mektep medrese yolunda ilim tahsil ederken, cihad ederken veya evine rızık götürürken ölebilir. Veyahut nefsinin peşinde koştururken, günah mahallerine giderken, mesela bankaya kredi çekmeye giderken de ölebilir. İnşallah biz camiye, medreseye, sohbete ve yuvamıza yakın olanlardan oluruz.

Arkadaş tercihi

Dünya ve ahiret denklemi içerisinde dikkat edilmesi gereken önemli konulardan birisi de arkadaş seçimidir. Dünyadaki her şey bir diğerinden etkilendiğinden dolayı hayatın çeşitli dönemlerinde bir tevafuk eseri karşılaştığımız kişilerin bile bizim kişiliğimizde bir etki payları söz konusuyken bilinçli seçimlerimizin kişiliğimize ve yaşantımıza nasıl etkiler yapabileceğini düşünmek durumundayız.  

İnsan dünyada kiminle beraber ise ahrette de onunla beraber olacaktır. Dünyada kime meyil edilmişse; “Kişi sevdiği ile beraberdir” (Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165) hadis-i şerifi mucibince ahrette de onlarla olunacaktır. Dünyadayken falan şarkıcının, falan artistin veya falan topçunun peşine düşenler, ahirette âlimler, hocalar ve mürşidlerle birlikte olacak değillerdir.  

Sosyal hayatta; iş yerinde, mahallede, apartmanda bazı kişilerle muhatap oluruz, onlarla tanışık olmamız bizim kaderimizde daha önceden yazılmış olan bir durumdur. Nerede kimlerle tanıştığımız kaderin bir cilvesidir ve bu cilve ki dünya ve ukbadaki konumumuzun nasıl olacağıyla da ilgilidir. Fakat burada bize düşen; karşılaştığımız kişileri iyi bir şekilde tanımaya çalışmak sureti ile ilişkilerimizin mahiyetini buna göre belirlemektir.

Tanıştığımız ve irtibat kurduğumuz kişiler ya onlardan bir şeyler öğrenebileceğimiz kişiler ya da alıcıları öğrenmeye açık kimseler olmalıdır. Bunun dışındaki boş ve amaçsız birliktelikler insana ancak bir vebal getirir. Arkadaş ortamlarında lüzumsuz olarak konuştuğumuz birçok söz bize masum görünebilir. Fakat unutmayalım ki yeryüzünde hiçbir söz öyle uçup da havaya karışmaz, tüm sözler kiramen katibin meleklerince bir yerde kaydedilirler. Söz vardır hiçbir faydası olmayan boş sözlerdir, söz vardır muhatabın harf harf gönlünün derinliklerine işler, beynine kazınır. Bir harfi bile hedefinden sapmaz.

Aydın Başar/ Somuncu Baba Dergisi

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Yüz yüze iletişimde on altın kural…

Yüz yüze iletişim; doğrudan, aracısız bir iletişimdir. Bu iletişim iki kişi arasında olabileceği gibi, bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.