Musibetler ve sebepleri

Kulun başına gelen bela ve musibetlerin pek çok sebebi olabilir. Başına bir musibet gelen kimsenin isyan etmeyip bu sebepler üzerinde düşünmesi ve durumunu düzeltmesi gerekir. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz:

A. AZAP ETMEK İÇİN

Azabın da birtakım sebepleri vardır:

1) Zulüm:

Konuyla ilgili bazı âyet-i kerîmeler şöyledir:

“Rabbin, ana yerleşim merkezlerine kendilerine âyetlerimizi okuyacak bir peygamber göndermedikçe ülkeleri helâk edecek değildir. Zaten Biz, ancak halkı zâlim olan ülkeleri helâk etmişizdir.” (Kasas, 28/59.)

“Sizden önce, zulmettikleri ve peygamberleri kendilerine açık kanıtlar getirdikleri halde inanmadıkları için nice nesilleri helâk etmişizdir. İşte suç işleyen kavimleri böyle cezalandırırız.” (Yûnus, 10/13.)

2) İsraf

Bir ayette şöyle buyurulmuştur:

“Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, onları ve dilediklerimizi kurtardık, israf ehli olanları helâk ettik.” (Enbiyâ, 21/9.)

Bu âyet-i kerîmedeki “israf ehli” olanlardan maksat, küfürde hududu aşanlardır. (Kâsimî, Mehâsinü’t-Te’vîl, XI, 236.)

Bunların kâfir olduğunu ispat eden âyet de şudur:

“Şüphesiz müsrif/haddi aşan kimseler, cehennem ehlidirler.” (Mü’min, 40/43.)

Bu kimseler, cehennem ehli olup cehennemden ayrılmayıp ebedî kalanlardır ki bunlar da ancak kâfir olanlardır. (Alûsî, Rûhu’l Meânî, XVII, 14.)

3) İnzar Edenlere/Uyarıcılara Karşı Çıkmak

İlgili ayetlerden biri şöyledir:

“Biz, hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere inzar edici (peygamber)ler göndermeden helâk etmedik. Biz zulmediciler değiliz.” (Şuarâ, 26/208-209.)

B. İMTİHAN ETMEK İÇİN

İlgili ayetler şöyledir:

“İnsanlar yalnız ‘inandık’ demekle, hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?”(Ankebût, 29/2.)

“Her nefis, ölümü tadacaktır. Biz sizi imtihan olarak şerle de hayırla da deniyoruz. Ve (sonunda) bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ, 21/35.)

“Andolsun, sizi korku, açlık, mallar(ınız)dan canlar(ınız)dan ve ürünler(iniz)den eksiltmek gibi şeylerle imtihan ediyoruz (ve imtihan edeceğiz de); sabredenleri müjdele.” (Bakara, 2/155.)

“Onlar, başlarına bir musibet gelince: ‘Biz muhakkak (her şeyimizle) Allah’a âidiz ve muhakkak biz O’na döneceğiz,’ derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır ve doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” (Bakara, 2/156-157.)

C. CEZA VERMEK İÇİN

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir. (Allah, hatâlarınızın) birçoğunu da affeder.” (Şûra, 42/30.)

“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezâlandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilir, ne de öne geçebilirler.” (Nahl, 16/61.)

“De ki; bize asla Allah’ın bizim için yazdığından başka bir şey isâbet etmez, O bizim mevlâmızdır; onun için mü’minler yalnız Allah’a mütevekkil olsunlar.” (Tevbe, 9/51.)

D. BAŞKALARININ İBRET ALMASI İÇİN

İlgili âyetlerden bazıları şöyledir:

“(O) ülkelerin halkı inanıp (küfürden ve günahlardan) korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları yaptıklarına karşılık yakaladık.” (A’râf, 7/96.)

“Peki, (o) ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken azâbımızın kendilerine gelmeyeceğinden emîn midirler? Ya da (o) ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azâbımızın onlara gelmeyeceğinden emin midirler? Allah’ın tuzağından (kurtulacaklarına) emîn mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah’ın tuzağın(a yakalanmayacağın)dan emîn olamaz. (Geçmiştekilerin başlarına gelenler), sâhiplerinden sonra şu toprağa vâris olanları yola getirmedi mi (hâlâ anlamadılar mı) ki biz dilesek, kendilerini de günahlarıyla cezâlandırırız ve kalplerini mühürleriz, artık hiç işitmezler. İşte o ülkeler; sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Andolsun, elçileri onlara açık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıklarından ötürü, inanmak istemediler. İşte Allah, kâfirlerin kalplerini böyle mühürler.” (A’râf, 7/97-101.)

E. DERECE ARTTIRMAK İÇİN

“Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana gelen her kötülük de kendi (günâhın yüzü)ndendir. Seni insanlara elçi gönderdik. (Buna) şâhid olarak Allah yeter.” (Nisâ, 4/79.)

Ebû Saîdi’l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor:

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, humma/ateşli hastalığından dolayı yatakta iken yanına girdim. Elimi onun üzerine koyunca hararetini örtünün üzerinden hissettim ve:

– Yâ Rasûlallah! Ateşinin şiddetine hayret ediyorum, dedim. O: “Biz (Peygamberler) böyleyiz. Bizim için belâ kat kat fazla olur ve sevabı da bizim için (bu oranda) kat kat olur” buyurdu.

Ben:

– Ya Rasûlallah! Hangi insanlar en şiddetli belaya uğrarlar? diye sordum. O:

“Peygamberler” buyurdu. Ben (onlardan) sonra kimler? dedim. O:

“Sonra sâlih insanlar. Onlardan herhangi biri fakirliğe öyle müptela olur ki, büründüğü abadan başka hiçbir şey bulamaz ve herhangi birimizin mutluluktan sevindiği gibi onlardan herhangi birisi belaya uğramakla cidden sevinir” buyurdu. (İbn Mâce, “Fiten”, 23; Ahmed bin Hanbel, III, 94.)

Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahîh olup râvîleri güvenilir zatlardır. Sa’d bin Ebî Vakkas radıyallahu anh da Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e: Yâ Rasûlallah! Hangi insanların başına gelen belâ daha şiddetli olur? dedim. Peygamberimiz: “Peygamberler, sonra sırayla (Allah katında) rütbece en üstün olanlar. Kul, dininin (zayıflığı ve kuvvetliliği)ne göre belaya uğrar. Eğer dininde kuvvetli ise belâsı şiddetli olur, eğer dindarlığında gevşeklik varsa dindarlığı nispetinde belâya uğratılır. Nihâyet kul üzerinde hiçbir günah kalmayarak yeryüzünde dolaşınca belâ onun peşini bırakır” buyurdu. (Tirmizî, “Zühd”, 57; İbn Mâce, “Fiten”, 23; Dârimî, “Rikâk”, 67; Ahmed bin Hanbel, I, 172.)

F. GÜNAHLARA KEFARET İÇİN

Bu konudaki Bazı Deliller:

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Peygamber’in size yaptığı çağrıyı, birbirinize yaptığınız (sıradan) çağrılarla bir tutmayın. Allah içinizden, birbirinin arkasına gizlenerek sıvışıp gidenleri bilir. Öyleyse, O’nun (Peygamber’in) emrine aykırı davrananlar, kendilerine (bu dünyada) bir belânın çarpmasından yahut onlara (âhirette) acı bir azâbın uğramasından sakınsınlar.” (Nûr, 24/63.)

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Mükâfatın büyüklüğü, belânın büyüklüğüne göredir. Şüphesiz Allah (c.c.) bir kavmi severse onları (çeşitli belâlara) mübtelâ kılar. Kim (belâ ve musibete) rıza gösterirse Allah’ın rızası o kimseyedir. Kim de (imtihan edildiği belâ ve musibetlere) öfkelenir (ilâhî hükme rıza göstermez) ise Allah’ın gazabı (ve azabı) o kimseyedir.” (Tirmizi, “Zühd”, 57; İbn Mâce, “Fiten”, 23.)

“Mümin erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda ve malında, belâ, üzerindeki günahlar yok olup Allah’a kavuşuncaya kadar devam eder.” (Tirmizi, “Zühd”, 57. )

“Allah bir kula hayır dilerse onun cezasını dünyada iken verir, bir kula da şerri dilerse günahı sebebiyle cezayı tutar ki kıyâmette tam verilsin.” (Tirmizi, “Zühd”, 57. )

“Hiçbir müslüman yoktur ki, (ayağına) bir diken veya ondan büyük bir şey batsın da onun sebebiyle kendisine bir derece verilmesin ve bir günah silinmesin.” (Müslim, “Birr”, 46.)

“Kendisine hastalık veya başka bir şeyden eza isâbet eden hiçbir müslüman yoktur ki Allah onunla günahlarını ağacın yapraklarını döktüğü gibi dökmesin.” (Müslim, “Birr”, 45.)

İmtihanda olanın dikkat edeceği şeyler:

a) İmtihan edildiğini bilmeli,

b) İmtihan edenin Allah olduğunu bilmeli,

c) Sıkıntılara sabretmelidir. Çünkü âhirette, “Sabredenlerin ecri hesapsız olarak tastamam verilecektir.”(Zümer, 3/10. )

d) Günahlara keffâret olduğunu idrak etmelidir.

H. GAFLETTEN UYANMAYA VESİLE OLMASI İÇİN

Musibetin, belanın olmaması büyük belâdır. Dünyadaki musîbetler mü’min için bir nimettir, gafletten uyanmaya ve günahların kefâretine vesile olmaktadır. Cezası âhirete kalacak kadar günahı büyük ise musîbetin olmaması daha büyük musîbettir. İşte bunu belirten âyet-i kerîme şudur:

“O’nun (Peygamber’in) emrine aykırı davrananlar, kendilerine (bu dünyada) bir belânın çarpmasından yahut onlara (âhirette) acı bir azâbın uğramasından sakınsınlar.” (Nûr, 24/63)

Bu yüzden sâlihlerin bulunduğu memleketler helâk olur, muslih yani başkalarını da ıslâha çalışan kimselerin bulunduğu yerler helâk olmaz.

Bununla ilgili bazı deliller:

“Sizden önceki devirlerde (insanları) yeryüzünde fesad (çıkarmak)tan vazgeçirmeye çalışacak (bu suretle onları helakten kurtaracak) fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi? (O devirlerin insanları) içinden (vazifelerini yaptıkları için) kurtardığımız (kimseler) ancak (pek) azdır. Zâlim olanlar ise yalnız kendilerine verilen (dünyevî) refahın ardına düştüler ve hepsi de suçlu oldular.” (Hûd, 11/116.)

“Senin Rabbin, halkı içinde başkalarını ıslaha çalışanlar varken zulüm/şirk sebebi ile helâk edecek değildir.” (Hûd, 11/117.)

Allah Teâlâ’nın helâk edişi, ancak memleket ahâlisinin ıslâhattaki eksiklikleri, zulüm ile fesadın yayılmasına sebebiyet vermeleri yüzündendir. Nitekim Rasûlullah’a:

– “Bizim içimizde bu kadar sâlihler varken yine de helâk olur muyuz?” diye sorulduğunda Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem:

– “Evet, pislik (yani fısk u fücûr, fuhuş ve masiyet) çoğaldığı zaman (helâk olursunuz)” diye cevap vermiştir. (Buhârî, “Fiten”,4, 28, “Menâkıb”, 25, “Enbiyâ”, 7; Müslim, “Fiten”, 1-2; Tirmizî, “Fiten”, 21, 23; İbn Mâce, “Fiten”, 9; Muvatta, “Kelâm”, 22; Ahmed bin Hanbel, VI, 428-429.)

İbrahim Cücük/ İrfanDunyamiz.com

İslam İlmihalimiz ↗

Dini sorularınıza güvenilir kaynaklardan cevaplar bulmak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İlk Japon Müslüman kimdi?

Japonya’nın en eski ve en büyük İslamî kuruluşu olan Japonya İslam Merkezi Başkanı Dr. Salih …

Bir yorum

  1. Rabbim sizlerden razı olur inşallah

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.