Unutma unutturma…

1977 baharında hava çok soğuktu ve kaloriferlerimiz yurtta yanmıyordu. Biz de arkadaşlarla bir maç yapmıştık, terlemiştim. Odama geçtim, giysilerimi değiştirirken herhalde biraz ben soğuk almışım. Öksürmeye başladım, iştahsızlık başladı. Gece terlemelerim oluyordu, derken artık öksürmem öyle arttı ki ağzımdan kan gelmeye başladı. Tabi kendimden şüphelendim, korktum. Daha doğrusu ne olduğumu bilmiyordum.

Bir hocamın yönlendirmesiyle kunduracılar caddesinde, Çaykaralı bir Doktor Efendi’ye muayene oldum. Doktor Bey; “Arkadaşım sen tüberküloz olmuşsun yani verem olmuşsun” dedi. “Peki, ne yapmam lazım hocam diye” sorunca; “Ben şimdi sana 30 tane iğne yazacağım. Başka ilaçların da olacak. Yalnız bu ilaçları burada kullanıp iyileşemezsin. Sana bir ay da hava değişimi yazacağım. Memleketine gideceksin kafan sakin olacak, temiz havada kendine dikkat edip, güzel şeyler yiyip içip bu ilaçları da kullanıp geleceksin. Tekrar bir film çekip, takip yapacağız” dedi.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı rustem-kilic-kimdir-kac-yasindadir-nerrlidir-biyografisi.jpg

Hastalık dönemi

Parasız yatılı öğrenci olduğum için, ilaçlarımı gösterilen eczaneden alıp, raporumu da okul idaresine ibraz ederek kendi köyüme gitmek üzere yola çıktım. Köyümüzde Mustafa Polat diye biri vardı; Vakfıkebir’den kurs arkadaşımdı. Askerde Sıhhiye görevlisiymiş; kendisini bulup meseleyi anlattım. Her gün ona iğnelerimi vurdurdum. Babam da kasaptan bana etin iyi tarafından getirdi. Evde buzdolabı yoktu. Zaten köyde o zaman elektrik de yoktu. Eti tuzlayarak bir temiz bez torbasına koyup musluğun yanına astık. Kanı, suyu aktı, bozulmadan kaldı. Her sabah ben o etten bir iki parça tavada kızartıp yedim. Sonra taze inek sütüne içine iki tane yumurta sarısı koyup, başka güzel yiyeceklerle beraber kendime iyice baktım, kilo aldım. Öksürüğüm kesilince iyileşmeye başladığımı anladım.

Raporum bittikten sonra ilaçlarım da bitti ve tekrar Trabzon’a döndüm. Doktorum bir film çekti ve beni muayene etti. “Rüstem sende hastalık varsa bende de vardır. Gayet güzel iyileşmişsin, artık ilaçları da kesiyorum, başka ilaç kullanmanıza gerek yok, okuluna dönebilirsin” dedi.

O tarihlerde ülkemizde verem dediğimiz tüberküloz hastalığı çok yaygındı. Tekrar nükseder diye yaz tatilinde, kendi ilçemizde olmadığı için Görele’deki Verem Savaş Dispanserine gider, ayda bir muayene olurdum. Orada aşı da yaptırıyordum. Hamdolsun ondan sonra hastalık benden uzak oldu, normal hayatıma döndüm. Yalnız verem öyle sinsi bir hastalık ki nerede yeniden karşınıza çıkacağı belli olmaz. İlaçların bir sene boyunca kullanılmaya devam edilmesi gerekirken, bizim doktor bana ilaçları kestirdi… Daha sonra sol elimin üzerinde bir lezyon oluşmaya başladı. Bununun devamını ileride anlatırım.

Tiyatroya katıldım

Trabzon İmam Hatip de bir de tiyatro oynama denemem oldu o da şöyle oldu: Bir gün müdür başyardımcısı Yahya Şahin Bey beni odasına çağırdı: Trabzon Lisesi’nde seçilen bir grup erkek öğrenci ile Kız Sağlık Meslek Lisesi öğrencilerinden seçilen kız öğrenciler Türkmen Düğünü diye bir tiyatro ortaya koymaya başlamışlar. Adından da anlaşılacağı gibi bir yazar yanlış değilsem Afyonkarahisar geleneklerini tanıtan bir kitap yazmış. Yörük ve Türkmenlerin düğün geleneklerini anlatan bu kitaptan esinlenerek bir tiyatro oyunu ortaya koymak istemişler.

Düğünde ne olur, bir damat adayı, evlenecek olan bir gelin adayı, gelinin ve damadın anne babası, yakınları, arkadaşları olur. Kız babası rolünde olan kişi üniversiteden bir öğrenciymiş fakat bu öğrenci Sağlık Meslek Lisesi kızlarına sarkıntılık yapmış. Meslek Lisesi’nin müdürü de bizim Yahya Sağlam Hoca ile arkadaşlarmış. Bu olaya içerlemiş ve o öğrenciyi gönderip Yahya Bey’e; “Senin okulunda bu işi yapabilecek bir öğrenci bul, bana gönder onun yerine onu monte etmek istiyorum” demiş.

 Tabi ben Yahya Bey bunu bana anlatınca; “Hocam siz nasıl uygun görürseniz, siz bana izin verip müsaade ederseniz tabi ki seve seve giderim” dedim. Ekip çok daha önceden çalışmaya başlamışlar. Tiyatro için ben de bir hafta sonu gittim yanlarına. Kendileriyle tanıştım, hemen rolümü bana verdiler, ben rolümü ezberlemeye, aktörleri tanımaya başladım.

Rolümü çok beğendim, rol icabı evlendireceğim bir kızım var, rol icabı bir de eşim var. Bir kostüm getirdiler. Mira’nın kostümüymüş bir kalpak, yakası güzel bir gömlek, bacakları düğmeli bir Potur, üzerine güzel bir ceket… Elimde de otuz üçlük bir tesbih, güzel bir bıyık, tam bir kız babası oldum.

Rolüme iyi çalışıp, onlara çabucak adapte oldum. Sonradan iştirak etmeme rağmen uyum sağladım.  Arkadaşlar da çok memnun kaldılar ve bir hafta Trabzon’un en büyük salonunda Vali Bey, Emniyet Müdürü ve üst düzey yöneticiler başta olmak üzere tıklım tıklım dolu olan bir salonda oyunumuzu sergiledik. Sonra hafta boyunca birkaç sefer daha sergiledik. Yanlış değilsem bize ücret olarak birer tane gömlek hediye etmişlerdi.  

Ben o ara izinli olarak tiyatro çalışmalarına gittiğimde dersleri aksatıyordum. Bir gün Kur’an-ı Kerim dersinde İdris Velioğlu ismindeki hocamız “Rüstem’i göremiyorum bu aralar nerede” diye sınıfta sormuş. Merhum hocamız tiyatroya gidiyorum diye her sene pekiyi aldığım Kur’an-ı Kerim’den o sene beni bıraktı. Tabi güzün bütünleme sınavlarına katıldım ve geçtim. Ama fındık vaktiydi, o zor dönemde fındığı bırakıp köyden Trabzon’a gel, tekrar sınava girip geri dön, baya bir masraflı olmuştu. Hani Temel; “Bu da bana ders olsun” demiş ya öyle oldu bir nevi.

1981 öğretim yılında okulu bitireceğiz ama aynı zamanda üniversite sınavlarına hazırlanıyoruz. Bir taraftan hem okul devam ediyor, hem zorlu bir hazırlık dönemi yaşıyoruz. Sömestr tatilinde benle birlikte on beş arkadaş yurtta kaldık. Milli Eğitim’in açtığı üniversite hazırlık kurslarına 2000 TL karşılığı iştirak ederek kursta ders görmeye başladık. Sınıfımızda bazı arkadaşlar, özel hazırlık kurslarına gidiyorlardı. Ama onların imkânları vardı; yanlış değilsem 30.000 lira kursa veriyorlardı.  Tabi iyi kursa gidenler başarılı oldular, biz de hamdolsun kendi çapımızda başarılı olduk. Trabzon İmam Hatip Lisesi üniversiteye öğrenci gönderme konusunda Türkiye’de ilk beşteydi. Üniversite sınavı gelip çattı. Ben Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi bölümünde sınava girdim.

Sağcı solcu çatışması

Tabi 1980 yılı deyince 80 ihtilalinden bahsetmemek olmaz. 1980 yılı yaz tatilinde köye gitmiştim. Yaz tatilini iyi değerlendirdik, manavlık yaptık. Tekrar okula döneceğim uyandık ki asker yönetim el koymuş. Radyoyu merakla açtık baktık ki Kenan Evren isminde ihtilalin başındaki komutan konuşuyor. “Devlet otoritesinin bozulmasından dolayı asker emir komuta silsilesi içinde yönetime el koymak mecburiyetinde kalmıştır” gibi bir şeyler söylüyordu.

1980 ihtilaline giderken o sağ sol çatışmalarında aktif olan bizim köyden bir arkadaşımız vardı. İsmini vermek istediğim bu arkadaş Trabzon Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nde okuyordu. Benim kendi köyümde, Trabzon İmam Hatip Lisesi’nde okuyan yaklaşık 15-17 öğrenci vardı. Bu eleman fakülteden arasıra bizim okula geliyor, bizim köylü çocuklara musallat olup onları alıp yemeğe götürüp onlara propaganda yapıyormuş. Kendisi sol cenahta siyaset yapan çok uyanık birisiydi.

Aklımda kaldığı kadarı ile bu eleman bana şöyle bir şey anlatmıştı: “Ben yurtları kime ait olduğunu bilmiyorum, bana bir yurt gösterildi, sen şu öğrenci yurdunda kalacaksın dediler. Meğer o odada ülkücüler kalıyorlarmış. Ben gittim saçımı önce sıfıra kazıttım, örme bir file içine elbiselerimi, kitaplarımı, ayakkabılarımı koyup o şekilde selamünaleyküm deyip odadan içeriye girdim. Öğrenciler de bana; ‘Sen sağcı mısın, solcu musun?’ diye sordular. ‘Kardaşım ben sağdan soldan ne anlarım, ben keçi çobanıyım, ben buraya okumaya geldim’ dedim.”

Bu elaman sonra solcuların kaldığı yurdun nerede olduğunu öğrenip gizlice o yurdu terk edip ötekine geçmiş. Bir yandan da propaganda yapıyor, işte bizim okula da bunun için geliyordu. Biz aynı köylü olduğumuz için beni tanıyordu. Bir gün onu yakaladım; “Bana bak bizim okula gelip çocuklara musallat oluyorsun. Bir daha seni buralarda görürsem ayaklarını kırarım. Bunu göze alabilirsen gel bakalım” dedim.

O günden sonra daha gelmedi. Bir gün yurttan da çıkmış, birkaç tane arkadaşıyla evde kalmaya başlamış. Trabzon’da ve sağ sol çatışmasında yanındaki arkadaşlarını öldürmüşler. O yine kaçmanın yolunu bularak orayı terk etmiş. Bu uyanık, ölen arkadaşının kimliğini almış kendi kimliğini ölen arkadaşının üzerine koyup oradan kaçıp izini kaybettirmiş. Sonra haberlerde sağ sol çatışmasında öldü diye haberde duyduk. Biz ölmüş falan diye düşünürken, 80 ihtilalinden sonra baktım bizim köyde ortaya çıktı. İhtilalin ertesi günü kahvede oturmuş çay içiyor. Şaşırdım; “Hani sen ölmüştün” dedim. “Gardaş ben ölür müyüm ya sen ne yaptın? Kimlik değiştirdim, benim ismim okundu ama ben başka bir kimlikle yaşıyorum” dedi.

Tabi o tarihlerde bir hiç uğuruna genç insanlar sağ sol çatışması adı altında birbirlerine düşman edilip telef edildiler. Bir gençlik, bir nesil yok edildi. Ülke biraz daha geriye çekilmiş oldu. Sonra yolunu düzeltenler oldu, herkes kendi yolunda yürümeye devam etti. İnsan iradesi serbest bırakılmış, tabii ki herkes kendi yolunda yürüyecek, doğru da yanlışta kıyamete kadar devam edecek. Sonra da herkes kendi yaptığının hesabını ilahi adalet gününde verecek. Buna biz böyle inanıyoruz. Rabbim sonumuzu hayır eylesin. Rabbim yavrularımızı gençlerimizi provokasyonlardan korusun.

Anne ve babalara çok iş düşüyor, mümkün olduğu kadar çocuklarına sahip çıkmalılar. Gençler günümüz şartlarında çok dikkat etmeliler. Kimle arkadaşlık yaptıklarını çok iyi bilmeliler ortam çok bozuk, zemin çok kaygan. Aman gençler kimle arkadaşlık yaptığınıza çok dikkat edin! Yani bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diyor büyüklerimiz. Sakın kötülerle arkadaşlık yapmayın. Sonra “eyvah” dersiniz ama vakit çok geç olur.

Rüstem Kılıç/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.