Nebevî çizgide bir alim Halil İbrahim Kutlay

Yaklaşık 20 yıl kadar önce, Sivas’tayken ismini ilk defa Yeni Dünya Dergisi‘nde görmüştüm. Sonra bu isme, MGV bünyesinde ezber için dağıtılan -hala sakladığım- 40 hadis-i şerif kitapçığında da rastlamıştım. Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay hocamızın hazırladığı bu kitapçıkta, günümüz Müslümanları için öğrenilmesi elzem olan hadis-i şeriflere yer verilmişti. Bu kitapçığı ve Hocamızın dergideki yazılarını okuyunca kalbimde kendisine karşı gıyaben ve uzaktan bir muhabbet hissetmiştim.

Yıllar sonra İstanbul’da düzenli yaptığı Buhari-yi Şerif sohbetlerine bir süre katılmak nasip oldu. Bir bayram günü Hocamızla telefonda bayramlaştıktan sonra gönlüme kendisi ile ilgili bir yazı kaleme almak düştü. Nasip bugüneymiş. Hocamızla ilgili bir şeyler yazmak olsa olsa saklayamadığım bir muhabbet izharı ve bir çeşit şahitlik olabilir ancak…

Hadis-i şerif dersleri vesilesi ile tanıştığım Halil İbrahim Kutlay Hocamız o gün telefonda; “Siz bize şahit olun, biz de size şahit olalım” ifadesini kullanınca, hangi vesilelerin ve hangi şahadetlerin makbul ve muteber olduğu üzerinde düşünmeye başlamıştım. Belki de hocamız bu sözüyle böylesine hayırlı vesilelerin üzerine titrenilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Hepimiz birbirimizin şahidi değil miydik? Daha önce de müminlerin birbirileri hakkında yaptıkları şahitliğin kıymetli olduğunu Dr. Mehmet Sürmeli hocamızdan da duymuş idim.

Kırk küsur yıl

Şahitliğimizin makbul olması duası ile hocamız ile ilgili birkaç notumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Gücümün yettiğince, dilimin döndüğünce… Öncelikle hocamızdan bahsederken, kendisinin yine kendi ifadesiyle muhterem Mehmet Emin Saraç Hocaefendi’nin kırk küsur yıllık talebesi olduğu gerçeğini zikretmemiz, hocamızın ilim dünyasındaki yerini ve emeğini anlatmaya kafi olsa gerektir.

Allah dostlarının kendisine muhabbetini, Hocamızın da büyük zatlara olan hürmet ve sevgisini, zaman zaman aktardığı hatıralarından kolayca anlayabiliyoruz… Mehmed Zahid Kotku ve Hacı Hasan Dinç hazretleri gibi büyük şahsiyetlere olan hürmetini ve sevgisini hocamız çeşitli vesilelerle hep dile getirmişlerdir.

Kimleri sevdiğimizin ve kimlere karşı sempati duyduğumuzun çok önemli olduğunu her fırsatta vurgulayan hocamız, “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadis-i şerifini izah ettiği bir sohbetinde, ilk defa kendisinden dinlediğim Abdullah bin Mesud radıyellahü anh hazretlerinin şu sözünü nakletmişti: “Bir kimse Hacer-i Esved ile Makam-ı İbrahim arasında (Kabe-i Muazzama kapısı önünde) altmış yıl sürekli ibadet etse bile Allah yine de onu sevdikleriyle beraber haşredecektir.”

Kendisinden önceki selefleri gibi, bütün ömrünü İslam’ın ahkamını ve ahlakını anlatmaya adayan, insanları Kur’an-ı Kerim’e ve Sünnet-i Seniyye’ye bağlılığa çağıran hocamızın bir diğer önemli duyarlılığı da “ümmet” kavramı hususundadır.  Sohbetlerin başındaki dualarında bilhassa başta Suriye olmak üzere, Filistin, Çeçenistan, Afganistan, Irak gibi kanayan coğrafyamızdaki mücahid ve mazlum kardeşlerimizi andığını özellikle belirtmek isterim… Ümmet bilincini diri tutan tüm Hocalarımızdan Allah razı olsun diyelim bu vesileyle…

Sünnetin önemi

Hocamızın bir ilim geleneğine bağlı olduğunu, Allah dostlarına karşı gösterdiği derin hürmeti ve ümmetin kanayan yaralarına karşı duyarlı olduğunu ifade ettikten sonra, bir hadis hocası olarak en çok vurguladığı kavramın “sünnet” kavramı olduğunu söylemeliyiz. Bir Mevlid Kandili sohbetinde yine ilk defa kendisinden duyduğum bir anekdotu, kayda geçmesi için burada zikrediyorum:

Bir keresinde merhum Prof. Dr. Mazhar Özman hocaya gençler; ”Mükemmel bir İslam toplumu kurmak istiyoruz. Bunun için ne tavsiye edersiniz?” diye sormuşlar. Hoca ise onlara; “Yemekten önce ellerinizi yıkayın!” diye tavsiyede bulunmuş.

Bu anekdotu nakleden hocamız, kurtuluş ve muvaffakiyetin ancak Sünnet-i Seniyye’ye sarılmakla olacağını o gün çok güzel izah etmişti. Elbetteki İslam toplumunun maddi ve manevi temizlik üzerine kurulacağını bilmeden, nebevi ahlak ve örnekliği yaşantımızda temsil etmeden bir İslam toplumu kurmaktan bahsetmemiz pek uygun olmayacaktır.

Burada yeri gelmişken Hocamızın “Allah Resulü’nden Hayat Ölçüleri” adlı eserinden kısa bir bölüm paylaşmak istiyorum: “Sünnetin iman, ibadet, ahlak esaslarıyla canlı bir şekilde hayatımıza yansıtılması, dünya ve ahiret saadetini elde etmemize, Allah’ın izniyle kurtuluşumuza vesile olacaktır. İmam Malik rahmetullahi aleyh’in ifadesiyle; ‘Sünnet, Nuh aleyhis selam’ın gemisi gibidir. Ona binen kurtulur. Ona binmeyen boğulur.”

Sahabenin önemi

Eserlerinde ve sohbetlerinde sünnetin öneminden sıkça bahseden Hocamız, tüm ehl-i sünnet alimleri gibi sahabe-i kirama karşı büyük bir hürmet göstermektedir. Hocamız sahabeye hürmet konusunda işlediği bir dersinde, yıllarca vaazlarda -belki iyi niyetle- sahihmiş gibi anlatılan “Salebe kıssası”nın aslının olmadığını söylemişti. Bunu ilk duyduğumda biraz şaşırmıştım; çünkü o kadar çok kişiden bu kıssayı dinlemiştik ki…

O gün Hocamız, Bedir ashabından olan bir sahabinin zekat vermemesinin düşünülemeyeceğini, sahabenin (özellikle Peygamberimiz’e sordukları sorulardan da anlaşıldığı üzere) hep en yüksek sevaba talip olduğunu, sahabenin İmam-ı Azam hazretlerinin tespitiyle; “Gözümüz gibi olduğunu, gözlerin şifasının da tahriş edilmeyip muhafaza edilmesiyle olacağını”; güzel bir şekilde izah etmişti.

Gençliğin önemi

Peygamber Efendimiz sallellahü aleyhi ve selem’in gençliğe yaklaşımıyla ilgili müstakil bir eseri de olan Hocamız, gençliğe yaklaşım tarzımız konusunda sahabe neslinin örnek tavırlardan da sohbetlerinde birçok kere bahsetmiştir. Ebu Said el-Hudri radıyellahü anh hazretlerinin, hadis halkasına bir genç geldiği zaman onu memnuniyetle ve güler yüzle  karşılayıp; “Ey Resulullah’ın bize vasiyet ettiği genç adam! Merhaba! Hoş geldin! Biz bu hadisleri siz gençler için ezberledik ve size meclislerde yer açmamız bize emredildi” dediğini yine hocamızın o güzel sohbetlerinden dinlemişimdir.

Hocamızın bu ifadeleri nakletmesi bile aslında o gün hadis-i şerif dersine gelen gençlere muvafık şekilde değer verdiğini göstermektedir. Yine bu bağlamda Hocamızın kitabında geçen merhum Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’nin şu sözünü aktarmak istiyorum: ”İmanlı bir gencin yetişmesi için bin münafığın kahrını çekmeye hazırım.” (Peygamberimizin Gençliğe Yaklaşımı, s 13)  Diğer taraftan hocamız bunları anlatırken, ümmetin gençliğine hizmet eden hoca efendilerin kendi çocuklarını ihmal etmemeleri gerektiği hususunu da ayrıca vurgulamıştır. Bu bağlamda Nureddin Itr Hocaefendi’nin bir yakınından duyduğu şu sözü nakletmiştir: “Biz hocalar sizin elinizden tutalım, siz de bizim çocuklarımızın elinden tutun.”

Hocamızın gençlik hususunda böylesine hüsn-ü niyet sahibi olmasından dolayıdır ki onun hadis-i şerif derslerinde gençler yerini almıştır. Sağanak yağmurlu bir akşamda azıcık bir zahmetle bir hadis sohbetine katıldığımızda Hocamız bir kardeşimize şöyle sormuştu: “Bu yağmurlu akşamda sizi buraya getiren nedir?” Kardeşimizin cevabı muhterem Hocamızın sohbetlerinin muhataplarında oluşturduğu tesir ve hissiyatı anlatması bakımından manidardır: ”Hocam bu akşam burada Efendimiz bir ders yapacak deselerdi, kardeşlerimizle beraber nasıl onun sohbetini dinlemeye koşa koşa gelirsek, onun hadis-i şeriflerinin anlatıldığı bir dersi de inşallah bu niyetle dinlemeye geldik.”

Hayırda örnek olmak

Derslerinde hayırda çığır açmak ve vesile olmak gibi konuların da üzerinde duran Hocamız bir gün bu konudaki bir mutluluğunu bizimle şöyle paylaşmıştı: Fatih Camii’ndeki bir vaazından sonra  bir zat kendisine demiş ki; “Pazartesi perşembe orucunun faziletini sizden dinledim, 10 yıldır bu sünnete uyarak oruç tutuyorum.” Tabi hocamız böyle güzel bir amele vesile olduğu için sevinmiş ve Allah’a şükretmiş.

Fakir de hocamızdan dinleyip, yıllardır yatmadan önce 10 yaşındaki evladımızın kulağına fısıldamaya çalıştığım; “Allah bizi görüyor, Allah bizi duyuyor, Allah bizi seviyor” şeklindeki cümleleri, Hocamızın gönlüne sürur damlası olsun diye paylaşmak isterim… Buradan okuyup da çocuklarına her gece bunu hatırlatanlar olursa bundan da ayrıca mutluluk duyacağız.

Hocamızla ilgili son olarak yazıya kayda geçmesi için Hocamızın şöyle bir tavrını nakletmek istiyorum. Hocamızın neden televizyona çıkma konusunda geri durduğunu merak etmiştik. Bir gün öğrendik ki sunucu erkek dahi olsa makyaj vs stüdyo öncesi hazırlıkta bayanlarla muhatap olma ihtimalinden dolayı Hocamız bundan imtina ediyormuş. Açıkçası bu konuyu bazılarına aşırı bir tavır gibi gelebilir endişesi ile yazımızda zikretme hususunda biraz tereddüt etmiştim. Kendisi ile istişare ettiğim Aydın Başar kardeşimin “Açık saçık kadınların karşısında din anlatan hocaların olduğu bir yerde bunları mutlaka anlatmalısınız” demesi üzerine bunu da nakletmeyi kendime bir borç bildim.

Günümüzde belki bu hassasiyet bazılarına aşırı gelebilir ancak unutmayın ki Allah celle celalüh’ü bilme ve tanıma noktasında ilmiyle amil olan alimlerin takva hassasiyetini burada vurgulamakta fayda olsa gerektir. Nitekim Fatır Suresi 28. ayet-i kerimesi’nde de ifade buyurulduğu üzere Allah’tan ancak hakkıyla alimler korkar.

Bu vesile ile muhterem Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay Hocamıza hayırlı, bereketli bir ömür diliyor, Cenab-ı Hak’tan müttaki ve mücahid alimlerimizin kıymetini bilme hususunda bizlere bilinç vermesini niyaz ediyorum.

Dr. Murat Göçgün/ İrfanDunyamiz.com

BENZER YAZILAR

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Sebastian’dan Süleyman’a bir iman hikâyesi…

            Eski ismi Sebastian yeni ismi Süleyman… O bir Fransız ve 2000’li yılların başında din …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.