Sevgi iletişimi…

Sevgi iletişimini kavramak için muhabbetin kaynağını ve meyvelerini bilmek gerekir. Dünyaya sevgi ile bakan insan imanın tadına erişir ve ahlaklı olmanın, erdemli olmanın güzelliğini kavrar. Sevgi içselleştirilirse muhabbete dönüşür. Eğer muhabbet içselleştirilirse ahlaki bilince dönüşür.

Gazali; “Ahlaki erdemler, sevginin meyvesidir” diyerek toplumsal ilişkilerdeki sosyal normların, fıtratımızda var olan muhabbetten beslendiğini ifade etmektedir. Çünkü içkin ahlak muhabbete, ilişkisel ahlak sosyal değerlere ve kurallara dayanır.

İmandır o cevher

Allah, insanı iyiye, doğruya, güzele ve erdeme yöneltmek için kalbine bir öz, bir cevher yerleştirmiştir. Bu cevher bozulursa, fıtrat bozulur. Zira bu cevher; varoluşumuzun özünü, esasını teşkil eder. Mehmet Akif, “İmandır o cevher ki, İlahi ne büyüktür! İmansız olan paslı yürek sinede yüktür” diyerek, imanın, aşkın ve muhabbetin ikamet ettiği yer olan yüreğimize sahip çıkmamız gerektiğini şiirsel olarak ifade etmektedir.

Fıtratımıza iyi bakmamız, kirletilmesine izin vermememiz gerekir. Zira kirletilen fıtrat, içkin (özümsenen) ahlakın, muhabbetin ve erdemin tüketilmesi demektir. Erdemli duruş, ahlaki davranış dışarda değil; içerde, yüreğin derinliklerinde aranmalıdır.

Hoca Ahmed Yesevi kaybedilen değerlerden şikâyetçidir ve der ki: “Gönülden yumuşaklık, güler yüzlülük ve dostluk uzaklaşmıştır. Bunun sonucunda yabancılaşma, yalnızlaşma ve diğer tüm ahlaki hastalıklar zuhur etmektedir. Müslümanların gönlüne ve kalbine mihribanlığı tekrar çağırmak bir vazife ve zorunluluktur. Gönül baş gözünü kapatır ve can gözünü açar. Gönül gözünü açmak için can gözüyle görmek gerekir. Gönül kafesinin içindeki kuş kalptir. Mevla’nın ve aşkın mekânı da kalptir.” Kalbimize iyi bakmamız lazım.

Kalp ikametgahı

İmanın, aşkın ve muhabbetin ikametgâhı, kalp (yürek)’tir. Dolayısıyla; iman, aşk ve muhabbet hemşeridirler. İkametgâh ifsat olursa, mikrokosmoz/ küçük evren olan insanın fıtratı da bozulur. İnsan, içinde yaşadığımız evrenin özüdür, cevheridir. Öz-cevher bozulursa, evrenin kendisinin de bozulması/ fesada uğraması mukadderdir.

Nesip Hiçyılmaz  der ki: “Kalk! Kalk ve kâbus gibi çöken kaosu defetmek için kalbini terlet. Ayak basılan dünyanın, yüzleşmek zorunda kalınan engellerin, engebelerin çelişkisiyle hesaplaşmak yerine, bulundukları ortama uyum sağlamaya çalışan deniz yorgunu tayfalar gibi görev ve ödevleri ihmal etmeden asırlardır ümmeti esir alan kahredici ataleti düzgün üretime, kısır döngüyü özgün verimliliğe dönüştürmek için doğrul ve yorul. Kalp evine bulaşan tozları tövbe süpürgesi ile süpür. Allah’ın baktığı yer kalptir, onu temiz tut. Temiz kalp, seni ilahi rızaya yükselten Burak’tır.”

İbn-i Sina; “Ezeli sevgi (muhabbet) sırrı her şeye yayılmıştır. Yoksa âşık bülbül, gül için feryat etmezdi” diyerek varlık dünyasındaki tüm yaratılmışlar arasındaki ilişkinin, ahengin muhabbete dayalı olduğunu ifade etmektedir. Varlık dünyasındaki canlı-cansız tüm varlıkların arka planını hikmet gözüyle ve kalp eksenli bir bakış açısıyla incelendiğinde, görülecektir ki, aralarında görülmeyen ancak hissedilen bir sevgi-muhabbet bağı vardır.

Bülbül nasıl ki güle muhabbetle yaklaşıyorsa; Varlık dünyasındaki Canlı-cansız tüm organizmalarda da aynı muhabbet bağı vardır. Maddenin en küçük yapı taşı olan atomun çekirdeğini oluşturan Proton-nötronun etrafında elektronlar pervane olup muhabbetle ve yörüngelerinden sapmadan dönerler. Atomun büyüklüğünü şöyle ifade edebiliriz: Bir madeni Lira içerisindeki her bir atom bir damla su olursa, Marmara Denizi büyülüğünde iki deniz oluşur (Kaynak: PSSC Fiziği)

Atomun büyütülmüş hali olan Güneş Sisteminde de aynı yapı söz konusudur. Güneşin etrafında dolanan gezegenler, Merkezkaç-Merkezcil kuvvetlerin yasası çerçevesinde Evren yaratıldı-yaratılalı dönmektedir. Aynı şekilde bu ahenk ve düzen, canlı organizmanın en küçük yapı taşı olan hücrede de aynı muhabbet üzere bir ilişki ağı vardır. Eğer bu ilişki ağını kaldırırsanız ne atomda ne hücrede ne evrende bir nizam, bir denge, bir ahenk olmaz, ancak kaos olur. Onun için varlık dünyasının özündeki muhabbet, yaşamın mayasını teşkil eder.

Sevmek ve sevilmek

Bir yazar, “Allah onları sever, onlar de Allah’ı severler” (Maide/45) ayetini Allah-İnsan ilişkisi bakımından tefekkür ederken şunları söylüyor: “Öyle fiiller vardır ki, sadece insana özgüdür, Allah için düşünülmesi muhaldir. Mesela tenzih etmek, niyazda bulunmak gibi. İnsan Allah’ı tenzih eder, O’na niyazda bulunur, ama tersi muhaldir. Öte yandan bazı filler de sadece Allah’a özgüdür, mesela Allah insana merhamet eder, onu rızıklandırır; ama bunların tersi de asla düşünülemez. Bu açıdan bakıldığında, bahsi geçen ayette muhabbetin Allah-İnsan ilişkisinde çift yönlü olarak kullanılması dikkat çekici bir şekilde varoluşun mayasını da ortaya koyuyor. Allah’ın bizim muhabbetimize ihtiyacı yok; bizim O’na ve O’nun yaratıklarına muhabbet duymaya ihtiyacımız var. Sevmek ve sevilmek, insanoğlunun en temel varoluşsal ihtiyaçlarından biridir. Çünkü öncelikle Yaratıcısı ile ilişkisinde fıtratına bu özellik yerleştirilmiştir.”

Sözün özü şudur ki: “Muhammed muhabbettir… Muhabbet müebbettir… Muhabbetten Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem oldu hâsıl… Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?”

Muhabbetin membaı Efendimiz, çölde açan bir güldü. Öyle bir gül ki ne rengi solar ne de kokusu tükenir. Bütün bir insanlık; muhabbeti, sevdayı ondan öğrendi. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe (kamil manada) iman etmiş olamazsınız” buyurarak cennete girmenin gerek ve yeter şartının iman olduğunu ve iman etmenin gerek ve yeter şartının birbirimizi sevmek olduğunu bize veciz bir şekilde ifade etti.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Dişçi Mehmet Efendi’nin zikri…

Allah dostlarını sevmek ne büyük kazanç, öyle değil mi kardeşlerim. Bu, insana Allah’ın bir lütfu, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.