Medine’nin havası neden bu kadar sıcak?

Günler hep aynıdır, ama Cuma günü haftanın en güzel günüdür. Aylar da aynıdır, ama Ramazan ayı bir başkadır. Şehirler de aynıdır, ama Mekke, Medine bir başka… Dağlar da aynıdır ama Arafat Dağı, Sevr Dağı, Uhud Dağı bambaşkadır. İnsanlar da aynıdır aslında, yalnız sahabe başka, Allah’ın elçileri emsali olmayan bambaşka güzel insanlardır.

Bu minval üzere devam edecek olursak daha nice güzellikler görmüş oluruz. Ancak şunu belirtmekte fayda görüyorum: Her mekâna, her zamana ve her insana değer veren olaylar da çok önemlidir. Örneğin Arafat’ın güzelliği Havva anne ile Adem babaya kadar giderken, Sevr’in değeri Resulullah ile Hazreti Ebubekir’in hicretine kadar gider. Uhud’un değeri belki tarihe sığmaz, çünkü Rabbimiz Kur’an’da 80 âyette Uhud’tan bahsetmiştir.

Üç aylara gelince…

Ramazan ve ondan hemen önce Recep ve Şaban gelir. Recep ile Şaban, Ramazan’dan etkilenmiş; Ramazan da içinde taşıdığı Kadir gecesi ile şeref bulmuştur.

Kadir gecesi ise; Damarla kanın buluşması… Yaprakla dalın kavuşması… Hatta et ile tırnağın birbirinden ayrılmaması gibi… Allah’ın gökteki nuru Vahiy ile yerdeki nuru Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in buluştuğu gecenin adıdır…

Bilmiyorum hiç dikkatinizi çekmiş midir, neden “Kadir gündüzü” denmemiş de “Kadir gecesi” denmiştir? Neden Kur’an ovada değil de dağda inmiştir? Sanki bize şunu anlatmakta:

“Korkma! Dünyadaki derdin dağlar kadar da olsa, dağları ovaya çevirecek Kur’an’a sarılırsan çareyi bulacaksın. Evindeki, işindeki sıkıntılar psikolojini bozsa, gönlünü zindana çevirse de Kur’an nasıl Kadir gecesini aydınlatmışsa senin gönlünü de aydınlatacaktır. Kur’an’a sarıl ki; her gecenin sabahının olması gibi sen de dertlerinin dermanını bulabilesin.”

Şair ne güzel söylemiş:

Sakın, dağlar gibi yüceyim deme!
Zaman gelir, etrafında kar olur
Kış gelir, yaz gelmez diye gam yeme
Kış gelir, yaz gelmez diye gam yeme

Her kışın sonunda bir bahar olur
Dağ odur ki, üzerinde kar ola
Bülbül odur, ötüşünde zar ola
Dost odur ki, dar günümde yâr ola
Geniş günde düşman bile yâr olur

Ruhumuzun şehri

Rabbimiz, Hazreti Muhammed Mustafa’ya tabi olanları seveceğini Kur’an’ında beyan etmiştir. Hem Mekke’siz, Medine’siz, Muhammed Mustafa’sız hayatın ne anlamı vardır ki!..

Medine’de babasının elinden tutmuş giden bir çocuğun: “Baba, bu Medine neden bu kadar çok sıcak?” şeklindeki sorusuna babanın verdiği cevap çok ilginçtir: “Oğlum, dünyanın her yerinde bir güneş varken, Medine’de iki güneş vardır da ondan. Gökteki güneş bedenimizi yakarken, yerdeki güneş Hazreti Muhammed Mustafa da sevdası ile gönlümüzü yakmaktadır.”

Üç aylar denilince hemen aklımıza tabi ki tövbe gelir, zikir gelir, mukabele (hatim) gelir. Çok şükür eskiye göre günümüzde Kur’an okuyanların sayısı hayli arttı, fakat buna rağmen Kur’an’ı okuyamayan veya okuduğunu anlayamayanların sayısı da azımsanacak kadar değildir.

Zaman olmuş Kur’an okuyanlar, okutanlar suçlu görülmüşler; fakat onlar buna rağmen gizli gizli, kaçak kaçak Kur’an’ı öğrenmeye gayret etmişler. Günümüzde ise Kur’an öğretenlere devlet maaş veriyor. Herkesin rahatlıkla ulaşabilecekleri Kur’an öğreten hocalar çok olmasına rağmen hala Kur’an bilmeyenlerin sayısı hayli yüksek… Allah aşkına gittiğiniz her yerde bu konuyu gündeme getirin, belki sizin vesilenizle bir insan Kur’an ile tanışmış olur.

Kur’an öğrenin

Memurluk yaptığım dönemde bir seferinde santral görevlisinin gecenin yarısında elindeki kalem ile önündeki kâğıtları karaladığını görmüştüm. “Niçin böyle yapıyorsun?” diye sorduğumda,; “Abi canım sıkılıyor sabaha kadar bunalıyorum; yapacak bir şey yok, söyle ne yapayım?” demişti.

Elindeki kalemi aldım, bir kâğıda Kur’an harflerini yazdım ve: “Bundan sonra kâğıtları boşa harcama, yazacaksan bunları yaz” dedim. İki gün sonra: “Bu harflerin ismini de yazar mısın?” dedi. “Neden olmasın?” diyerek harflerin Türkçelerini de yazdım.

Emekli olduktan yıllar sonraydı. Bursa Ulu Cami’nin önünde otururken arkamdan birisi gelerek gözlerimi kapatarak: “Tanı bakalım ben kimim?” diye sordu. Tanıyamamıştım. Ellerini bıraktı, boynuma sarıldı. “Allah senden razı olsun, senin sayende Kur’an öğrendim. Babamın mezarına gittiğim her zaman Yasin’i, Mülk Sûresi’ni ezbere okuyorum” dedi.

Arkadaşı gözlerinden öptüm: “İşte bu! Sen yeter ki gayret etmeye çalış, veren kapı çok yücedir. Bundan sonra durmak yok, sen de artık bilmeyenleri Kur’an ile tanıştırmaya çalış” dedim. Arkadaş: “Hocam sana bir sorum olacak, Kur’an’ı kim öğrenemez?” diye bir soru sordu. Şöyle dedim:

“Kur’an’ı aklı olan herkes öğrenebilir. Müsaade edersen buna bir espri ile cevap vereyim. Köfteyi çatal ile ağzına değil de kulağına kim sokuyorsa işte o Kur’an öğrenemez, yoksa ağzının yolunu bilen herkes Kur’an’ı öğrenebilir.”

Kur’an bilenler öndedir

Uhud savaşında Resulullah’ın sahabesinden 70 kişi şehid olurken, geriye kalan 630 kişinin de neredeyse tamamı yaralıymış. Öyle ki yaralılar şehidlere mezar kazamayacak haldeymişler. Bir mezara üç tane, dört tane şehid koyuyorlarmış. Resulullah’a sormuşlar: “Hangi şehidi öne koyalım Ya Resulallah?” diye. Peygamberimizin cevabı hepimiz için çok ibret verici olmuş: “Kur’an’ı en iyi bilenleri öne koyun.”

Şehide bile değeri veren Kur’an ise, bilmiyorum başka kelama gerek var mı? Hemen evimizdeki Kur’an’a sarılarak günümüzü, ayımızı, yılımızı Kur’an ile süsleyelim kardeşlerim! Yunus ne güzel demiş: “Kim ki Kur’an bilmedi, sanki dünyaya gelmedi.” Allah celle celaluh bizi Kur’an’dan ve Kur’an’ın yolundan ayırmasın! Amin.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.