Akif lazım dünyaya…

Kıymetli ilim ve gönül insanı Prof. Dr. Mustafa Ağırman Hocamızın 2010 yılında yazdığı bir yazısını siz değerli okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.

Erzurum’dan yazıyorum; Türkiye’nin en doğusundan, yazın serin, kışın çok soğuk olan ilimizden. Bu ilimizden sizi üşütecek şeyler değil, içinizi ısıtacak şeyler yazmaya gayret ediyorum. Şunu biliniz ki, burada havalar ne kadar soğuksa insanlar da o kadar sıcaktır. Burada insanların ağzından ve kaleminden sizleri üşütecek ve üzecek bir şey çıkmaz. Biz, soğuk iklimin sıcakkanlı insanlarıyız.

Otuz yıldır Erzurum’un kültür ve irfânına hizmet eden “Abdurrahman Gâzi Vakfı” adında bir vakfımız var. İstanbul için Eyüp Sultan Hazretleri, Bursa için Emir Sultan Hazretleri, Konya için Mevlânâ Hazretleri, Ankara için Hacı Bayram Hazretleri ne ise, Erzurum için de Abdurrahman Gâzi Hazretleri işte odur.

Vakıf hizmeti

Sahâbe-i kirâm’dan olduğu rivâyet edilir. Erzurum fethi için gelen ilk orduda yerini alır ve Palandöken dağlarının eteklerinde şehid düşer. Şehrin mânevî fâtihi ve gerçek sahibidir. Palandöken dağlarının eteklerindeki türbesinden şehre bakar. İşte bu zâtın adına otuz yıl önce bir vakıf kurulmuş. Bu vakıf daha ziyâde üniversite öğrencilerine yönelik hizmetler sunuyor.

Özellikle hafta sonlarında vakıf merkezinde dersler ve sohbetler yapılıyor. Her Salı günü, yatsı namazından sonra şehrin en büyük salonu olan Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi’nde bin kişiye yakın kalabalık bir cemaatin huzurunda Riyâzü’s-sâlihîn isimli hadis kitabı okunuyor ve sohbet yapılıyor. Bu sohbetlere bayanlar ve çocuklar da kendilerine ayrılan yerde katılıyorlar. Bu faaliyetlere ben de konuşmacı olarak katılıyorum.

Adı geçen vakıf merkezinde yıllardan beri üniversite öğrencilerine de meâl-tefsir ve hadis dersleri yapılmaktadır. Bir tarihte birileri, rahmetli Mehmet Âkif Ersoy için hoş olmayan şeyler söyleyince biz de bu derslere ilâveten Safahât okumaya başladık. Safahât’tan dersler yapmaya başlayınca öğrencilerimizin bu kıymetli esere yabancı kalmış olduklarını gördük. Rahmetli Âkif’e ve Safahât’a karşı olumsuz şeyler söyleyip kinini kusan şahsa küfredeceğimize, gençlerimize Âkif’i ve Safahât’ı tanıtmanın daha uygun olacağını düşündük.

Bir-iki yıl Safahât derslerine ağırlık verdik. Sonra da Safahât’tan ezbere şiir okuma ve güzel şiir okuma yarışması tertipledik. Gençlerimiz büyük bir aşk ve heyecanla bu yarışmaya hazırlandılar. Bu yarışma ile güzel bir faaliyet icrâ eden vakfımız, aynı yıl Mayıs ayında bir de Necip Fazıl Kısakürek’in Çile adlı şiir kitabından ezbere ve güzel okuma yarışmaları tertipledi. Bu yarışmaya da üniversite gençleri ilgi gösterdi.

Gençler, şiirlerini ezberledikleri bu iki bahtiyar insanın hayatını daha iyi öğrenmeye ve onların dünyalarına girmeye başladılar. Biz, bu iki güzel şairimizin, rahmetli Mehmet Âkif Ersoy’un da, rahmetli Necip Fazıl Kısakürek’in de insanımız tarafından henüz keşfedilemediği kanaatindeyiz. Ben, gençlerimizin bu iki değeri çok okumalarının ve anlamalarının elzem olduğu kanaatindeyim.

Güzel bir yarışma

Biz, aşağı yukarı on yıldan beri yapmakta olduğumuz bu yarışmayı bu öğretim yılında, Mart ayının ikinci haftasında yapacağımızı ve gençlere hazırlanmaları gerektiğini ilan ettik. Bu yarışmanın ezber bölümü, Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum şubesinin de destekleriyle 13 Mart 2010 Cumartesi günü öğleden sonra vakıf merkezinde yapıldı. Güzel okuma bölümü de, 14 Mart 2010 Pazar günü Sağlık İl Müdürlüğü salonunu dolduran dinleyicilerin huzurunda yapıldı.

Bu gece, çok güzel ve heyecanlı bir gece oldu. Öğrenciler, ezbere şiirler okudular ve dereceye girenler hediyelerini aldılar. Yarışmada dereceye giren on altı öğrenciye on sekiz cumhuriyet altını armağan olarak verildi. Ezbere okuma dalında birinci gelen öğrenci, bin iki yüz mısrayı ezbere okudu. Diğerleri de onu takip etti. Birkaç yıl önce İstiklâl Marşı’ndan başka ezberi olmayan öğrenciler, şimdi merhûm Mehmet Âkif’ten yüzlerce mısrayı ezbere okuyabiliyorlar elhamdülillah.

Sevgili okuyucularım, bir yerde bir olumsuzluk görürseniz, birisi sizin değerlerinize saldırırsa umutsuzluğa düşmeyin; o şahsa hakaret ederek ve küfrederek vaktinizi öldürmeyin. Olumsuzluğu, lehinize çevirebilecek yollar araştırın. Bize yapılan hakaretler ve saldırılar iyice filizlenmemiz ve kök salmamız için gübre mesabesinde olmalıdır. Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın” demeli ve işimize bakmalıyız.

Düşmanlarımız üzerine yoğunlaşan ve daha başka yapacak işimiz yokmuş gibi onları bütün detayları ile bize anlatan ve bizi boş şeylerle meşgul edenler yanlış yapıyorlar. Bu yaptıklarının yanlış olduğunu kendilerine kimse de söylemiyor. Biz, antitezle meşgul olmayalım; çevremize tezimizi ve iddiâmızı anlatalım. Düşmanlarımız bizi basit işlerle meşgul edip, hedefe varmamıza engel oluyorlar.

Not: (Yazının tamamı Burhan Dergisi, Nisan 2010 sayısındadır.)

Prof. Dr. Mustafa Ağırman/ Burhan Dergisi

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

En değerlimiz en takvalımızdır…

Şirk ve küfürden sakınmak takvanın ilk adımıdır. Kur’an-ı Kerim, Mekke’deki şirk toplumunu evvela şirkten sakındırmış …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.