Kendini ne üstün gör, ne de beğen…

Kur’an-ı Kerim’de “kibir” yani büyüklük taslama davranışı şeytanın, firavunun ve müşriklerin bir tavrı olarak karşımıza çıkmaktadır. (Bkz. Yunus, 75; Araf, 146) Şeytan Hazreti Âdem aleyhisselam’a kibri sebebi ile secde etmemiştir. (Bkz. Bakara, 34) Ona secde etmemesinin sebebi sorulduğunda bilgiçlik yapmış ve “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” demiştir. (Araf, 12) Böylece aklı kötüye kullanmanın da ilk örneğini sergilemiştir.

Kibirli olmak insanı insanlıktan çıkartan ve şeytana yaklaştıran bir davranıştır. Birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerifler ile sakındırılan bu davranışın cezasını Cenâb-ı Allah şöyle açıklamıştır: “İçinde ebedî olarak kalacağınız cehennemin kapılarından girin! Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür.” (Nahl, 29) Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de; “Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse Cennete giremez” (Müslim, İman, 147-149; Tirmizi, Birr, 61) buyurarak meselenin ehemmiyetine dikkat çekmiştir.

En güzel örnek

Ayet ve hadislerdeki bu ve benzeri ifadeler kibir tavrının insanı cehenneme yuvarlayacak ciddi bir suç olduğunu ortaya koymaktadır. Burada bizlere düşen, konunun ehemmiyetini anlamak, ailemizi, yakınlarımızı ve bilhassa çocuklarımızı kibre karşı uyarmaktır. Bu konuda Lokman aleyhisselam’ın oğluna yaptığı şu nasihatler ne kadar da güzeldir: “İnsanlardan yüzünü çevirme! Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayan ve böbürlenen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde dengeli ol, sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, merkep sesidir.” (Lokman, 18-19)

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tevazulu yaşantısı ile dikkat çekmiş bilhassa aile hayatındaki tevazuuyla bizlere örnek olmaktadır. Hatta tevazuları o derecedir ki, gömleklerini kendi elleri ile yamamış, ayakkabılarını kendisi dikmiş, zaman zaman da evini süpürmüştür. (Bkz. Kısakürek, Necip Fazıl, İman ve İslam Atlası, İstanbul, 1997, s. 665) Onun bu örnek davranışlarına baktığımızda; “Evin erkeği ev işine karışmaz” gibi bir anlayışının olmadığını, ev işlerinde de daima bir yardımlaşma anlayışını benimsediğini görüyoruz.

İki Cihan Güneşi Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in tevazu numunelerinden birisi de etrafında hep köleler, fakirler ve zayıf kimselerin bulunmasıdır. Bu çerçevede denilebilir ki sıradan insanlardan kopmamak aslında pek konuşulmayan bir nebevi çizgidir. Peygamber Efendimizin bu tavrına müşriklerin itirazı üzerine şu ayet-i kerime nazil olmuştur: “Rızasını dileyerek sabah akşam rablerine dua edenlerle olmak için elinden gelen çabayı göster. Dünya hayatının çekiciliğine meylederek gözlerini onlardan çevirme! Bizi anmaktan kalbini gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme!” (Kehf, 28)

Yoksullarla oturup kalkan bu güzel Peygamberin ümmeti olarak bizler de zaman zaman bir iç muhasebesi yapmalıyız. Toplantılarımızda, davetlerimizde, iftarlarımızda, toplumda bir statüsü olmayan zayıf kimseler ne kadar yer alıyor? Bayramlarda seyranlarda kimselerin itibar etmediği gariban kimselerin evlerini ziyaret ediyor muyuz? Veyahut evlerimizin kapıları onlara ne kadar açık? Hadi evlerimizi bırakın, gönüllerimizde onlara bir yer var mı?

Sahabenin anlattığı şu olay Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tevazuunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. “Ashabının arasında otururken bir yabancı geldiğinde Peygamberin kim olduğunu bilemediği için; ‘Peygamber kim?’ diye sorardı. Bunun üzerine biz Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, bir yabancı geldiğinde kendisini tanıyabilmesi için, oturacağı özel bir yer yapmak istediğimizi söyledik. İsteğimizi kabul buyurunca, kendisine çamurdan bir yer yaptık, onun üzerine oturdu; biz de çevresine otururduk.” (Bkz. Nesai, Imân 6, Nr. 4991. Ayrıca bk. Bezzâr, Müsned -Mahfûzurrahmân-, IX, 419, Nr. 4025)

Bu hadisi eserinde nakleden Prof. Dr. Mehmet Yaşar Kandemir Hocamız –Allah Teâlâ kendisinden razı olsun– şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Bir âlimin dersini veya sohbetini dinleyenler onu rahatça görebilmek ve sesini daha iyi duyabilmek için kendisine yüksekte bir yer bir kürsü yapabilirler.” (Mehmet Yaşar Kandemir, Kitabüs Sünne Şerhi -Hadislerle İman İlkeleri-, s.250) Nitekim camilerimizdeki vaaz kürsülerinin de bu amaçla yaptırıldığını söyleyebiliriz. 

İrfan geleneği

Ayrıca bizim irfan geleneğimizde âlimlere, hocalara, hafızlara, şeyhlere, büyüklere başköşede yer vermek ve gerekiyorsa onları yüksek bir yere oturtmak gibi geleneklerimiz de mevcuttur. Halen Anadolu’da birçok yerde, bir düğün, bir toplantı veya herhangi bir etkinlikte bu hassasiyetler sürdürülmektedir. Ne zaman ki bizler bu güzel anlayışlardan uzaklaşmaya başladıysak, o zaman meclislerimizde artık âlimlere ve hocalara değil, zenginlere, şöhretlilere veya itibar sahibi kimselere hürmet edilir olmuştur.

Edep, irfan öğrendiğimiz meclislere, sohbetlere gittiğimizde bilhassa hafızlara ayrı bir hürmet gösterildiğini görüyoruz. Hafızların sohbetçinin yanına oturtulması, ona aşır okutturulup, dua ettirilmesi, yere oturmuşsa yüksek bir yere davet edilmesi başlıca edeplerdendir. İyi ki bu irfan ocaklarımız var da bu gün bu edepleri bizzat yaşayan büyüklerimizden görerek öğrenebiliyoruz.

Bu konuda Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinin şu tavrı ne kadar da güzel bir örnektir: “Bir hafız Mevlana’nın huzuruna gelir, Mevlana ona saygı gösterir, ayağa kalkar ve şöyle der; Mushafı nasıl aziz tutmak, rahle ve kürsülerin üzerine koymak lazımsa hafızları da o şekilde aziz tutmak üst başa oturtmak lazımdır.” (Prof. Dr. Emine Yeniterzi, Mevlana Celâleddin Rûmî, Ankara, 1997, s. 123)

Derviş gönüllü insanların dikkat ettiği edeplerden bir diğeri de manevi yol göstericilerimiz olan mürşid-i kâmillerimize karşı göstermemiz gereken tevazudur. Evliyanın büyüklerinden Abdulkadir Geylani Hazretleri bu yolun yolcularına şöyle seslenir: “Hak ehli yani Allah’ın has kulları seni çabuk anlar. Onların birine düşersen edepli ol. Onu karşılamadan önce günahlarına tövbe et. Onların yanında küçüldüğünü bil. Onlara tevazu göster. İyi kullara gösterilen tevazu Allah için olur. Bir kimse Allah için kendini engin gönüllü ederse Allah onu yüceltir. Senden üstün herkesin yanında edebini iyi et. Çünkü Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ‘Bereket ve bolluk büyüklerin bulunduğu yerdedir.” (Abdulkadir Geylani, Fethu’r Rabbani Tercümesi İlahi Armağan, Tercümesi: Abdulkadir Akçiçek, İstanbul, 1988, s. 74)

Aydın Başar/ Altınoluk Dergisi

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Bize nasıl kıydınız?

Bir otobüs yolculuğundayım, yolcuların birçoğu uyuyor. Önlerindeki ekranlardan akan pislikleri izleyerek günah bataklığına batanlar da …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.