Kim takvalı, kim değil?

Takva kavramını Kur’an ve Sünnet bağlamında anlamak gerekir. Keyfî anlamlar yükleyerek vahiyden uzak bir takva anlayışına gitmek doğru bir yaklaşım değildir. Kur’an’daki “takvalı olunuz” emrinin somutlaşmış şekli Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in hayat tarzıdır. Özünde dinamizm ve aksiyon; hayata müdahale vardır.

Farzlara sıkı sıkıya sarılma, nafilelerde yoğunlaşma, haramlardan kaçınma ve mekruhlarda ısrar etmeme takvanın olmazsa olmazlarındandır. İnsan ve Müslüman olma bilincinin eylemsel biçimde hayata taşınması söz konusudur. Dindeki ölçü şudur; en üstün insan, takvalı insandır. Takva ile marifetullah arasındaki doğru orantıdan dolayı, takvalı Müslüman her türlü haksızlıklara karşı en ilkeli mücadeleyi verebilendir.

Dört boyut

Bakara Suresi 177. ayete göre takva dört boyutlu bir kavramdır. Ayetin açıklamalı meali şöyledir: “Yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz, (Allah katında bir iyilik) bir erdemlilik değildir. (Namazda yüzünüzü Kâbe’ye veya başka bir yöne çevirmeniz yâhut buna benzer ibadetleri yerine getirmeniz, sizi iyiliklere, güzelliklere ulaştırmadığı takdirde ne erdemli olmanızı sağlar, ne de size Allah katında değer kazandırır.) 

Asıl erdemli ve iyilik odur ki; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve Peygamberlere (tüm kalbiyle) inanır. Yüreğinde dünya malına karşı) sevgi duymasına karşın, (sırf Allah’ın rızasını kazanmak için) malının bir kısmını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve (gerek azad ederek, gerekse insanın boynuna geçirilmiş sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik… kölelik ve sömürü zincirlerini kırarak) kölelerin özgürleştirilmesi uğrunda seve eve harcar.

Namazını dosdoğru kılar, zekâtını verir. Bir de, söz verdiği zaman sözünde duranlar; hele o sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında (zorluklara karşı kahramanca göğüs gererek) sabreden fedâkâr mü’minler var ya… İşte doğru sözlü olanlar onlardır, (kötülüklerden titizlikle sakınıp) korunan gerçek erdem
sahibi kullar da yine onlardır.”1

İtikadi arınmışlık

Bu ayete göre takvanın itikat, ibadet, muamelat ve ahlak şeklinde dört boyutu vardır. İlk boyutunda imanın varlık ve genişlik alanına atıflar yapılmıştır. İtikadi açıdan kemale ulaşmayan bir kimsede takvanın olamayacağına yapılan vurgu dikkat çekmektedir. Hâl böyleyken, zihnen kirli, ideolojik hastalıklarla malül, yaşadığı zalim siyasanın kültürüyle içselleşmiş ama ritüel alanda bazı şeyleri alışkanlık hâline getirmiş kimseleri muttaki diye isimlendirmek yanlıştır.

Yasaklanandan uzaklaşmak ve ilahî emirlere uymak diye bildiğimiz takva; şirke, nifaka, zulme, kebireye, her türlü fuhşiyata karşı savunma ve korunmadır.2 Takva; iki şey arasındaki engeldir; kişinin, kendisi ile kastettiği şey arasına koymuş olduğu mâniadır.3 İnsanı günaha düşürecek davranışların tamamından korunma ve bu uğurda gerekirse bazı mubahları bile terk etmektir.4

Bu kavramın itikadi arınmışlık ve mükemmellik, Allah’a karşı kulluk, davranışları vahye göre düzeltme şeklinde ahlaki ve sosyal boyutları vardır. Bütün bu alanlarda ihsan hâlinde bir değişim, davranış, bilinç ve istikrar sağlanıp Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in örnekliğinde hareketlerimizi ıslah etmeden takvadan bahsedemeyiz. Çünkü İslâm dinine göre takva en büyük değer ölçüsüdür. Hayatı bereketlendirmektir.

Böyle bir değer ölçüsünü meleke hâline getiren Müslümanlar için Yüce Allah şu müjdeyi vermiştir: “…Kim Allah’a karşı takvalı olursa Allah ona (her türlü darlıktan kurtulmak için) bir çıkış (yolu) verir ve hiç ummadığı yerlerden onu rızıklandırır…”5 Bu ayet, muhataplarına rızıklarında daralma olduğu vakit kendilerini vahye göre Peygamber Efendimiz’in temsili çerçevesinde kontrol etmelerin tavsiye etmektedir.

Gönül gözü

Gönül gözünün açılmasıyla da elbette yaşanan takva hâli arasında doğru bir orantı vardır. Gönül gözü açılması dâhil, insana verilen lütuflarla takvalı olmak arasında bir bağın olduğunu Kur’an birçok ayette vurgulamıştır. Bu ayetlerin en sarihlerinden birisi şudur:

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (yürekten bir saygı ile bağlanarak dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih eder ve gücünüz yettiğince hayırlı amelleri işler ve kötülüklerden) sakınırsanız, o zaman Allah size, (iyi ile kötüyü birbirinden) ayırt edebilmenizi sağlayacak bir kavrayış; ölçü (ve sağlıklı düşünme yeteneği) verecek ve (işlediğiniz küçük) günahlarınızı silerek sizi bağışlayacaktır. Çünkü Allah, büyük lütuf sahibidir.”6

Bu ayetteki bahşedilen “Furkan” kavramını ölçü diye çevirdik ama daha farklı ve derin anlamları da vardır. Bu manalardan olmak üzere; şüphelileri tanıyıp onlardan uzaklaşmak,7 ilahi yardım ve darlıklardan kurtuluş yolları.8 Taberî’nin beyanına göre; Allah’ın lütfettiği Furkan sayesinde insanlar hakkı tanırlar ve hidayeti bulurlar. Yine bu sayede hak ile batıl birbirlerinden ayırt edilirler.9 Tefsirlerde sayılan bu güzellikler insana ancak takva sebebiyle verilir. Kısacası takvası olmayanın gönül gözünün açık olması imkânsızdır.

Marifetullah

Takva ile marifetullah arasında mutlak bir alaka vardır. Marifeti olmayanın takvası yoktur. İnsanlık takva gibi üstün bir ahlaki niteliğe marifetullah/ Allah’ı bilme bilinciyle ulaşmıştır. Peygamber Efendimiz, takva ile marifetullah arasındaki ilgiyi bize şöyle açıklamıştır: “Sizin içinizde Allah’ı en iyi bileniniz benim, en takvalı olanınız da benim.”11

Takvanın zirvesini temsil eden Peygamber Efendimiz, risalet görevinin başlamasıyla beraber takvalı bir toplum yetiştirmeyi amaçlamış ve kendisi de ümmetine inanç ve davranışlarıyla takvada örnek olmuştur. Sahabesini özel bir eğitimden geçiren Peygamberimiz, onların zihinlerini, gönüllerini aydınlatmış ve kazandırmış olduğu Allah Teâlâ bilinciyle kalplerinde rikkat oluşturmuştur.

Allah Teâlâ ile insan arasındaki zulmani perdeler de tevhidin nuru ve salih amellerle yırtılmıştır. Bu üstün dereceler sayesinde insan, eşyanın sesini duymaya başlamıştır. Böyle ulvi bir konuma ulaşan büyük sahabilerden Abdullah bin Mesud, şöyle bir olay nakletmiştir:

“Biz, inen ayetleri bereket kabul ediyorduk, sizler ise ayetleri korku nedeni sayıyorsunuz. Bir seferde Resûlullah ile beraberdik. Su bitmek üzereydi. Peygamberimiz; ‘Sularınızın fazlasını getirin.’ buyurdu. İnsanlar birazcık su getirdiler. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, elini suya soktu ve ‘Haydin, temiz suya buyurun, bereket Allah’tandır’ diyerek dua etti. Parmaklarının arasından suların kaynadığını gördüm. (Biz öyle olaylara şahit olduk ki) yenilen yemeğin bile tesbihini işitirdik.”11

İnsan, eşyanın zikrini duyacak bir duruma ancak dini uğrunda verdiği samimi mücadeleyle, itaat ve ibadette zirveye ulaşmakla, Yüce Allah ile kurduğu sürekli ve samimi irtibatla; zikr-i daimi ile erişebilir. Marifeti, itaati, cihadı, çilesi, ihsanı ve murakabesi olmayanın ne basireti, ne de feraseti olur.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Bakara 2/177
2 Bagavi, Tefsir, s.219.
3 Hazin, Lubabu’t-Te’vil, c.I, s.23.
4 İsfehani, Müfredat, s.881.
5 Talak 65/2-3
6 Enfal 8/29
7 Mukâtil, Tefsir, c. II, s. 13.
8 İbni Vehb, el-Vâdıh, c. I, s. 295; Taberî, Cami’ü-l Beyan, c. VI, s. 223-4.
9 Taberî, Cami’ü-l Beyan, c. VI, s. 224.
10 Buhari, 2, İman, 13, c. I, s.10.
11 Buhari, 61, Menakıb, 25, c. IV, s. 171.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.