Münafıkların iftiralarına dikkat edin

Kişinin namus ve iffetine iftira etmek fısktır. Kur’an iftiranın her türlüsünü haram kılmıştır. İftira ile beraber kullanılan başka bir kelime de “ifk”tir. Elbette iftiranın en büyüğü ve çirkin olanı Allah Teâlâ’ya yapılanıdır. Bu anlamda Allah celle celaluh’a layık olmayan sıfatlar, isimler, fiiller yakıştırmak ve zatında veya sıfatlarında ortaklar koşmak iftiranın büyüğüdür. Allah’a iftira etmek en büyük zulümdür ve küfürdür.1

Bu bağlamda bilmemiz gerekir ki Allah Teâlâ’ya uluhiyet ve rububiyette ortak koşmak (şirk),2 kendine vahiy gelmeyen birinin vahiy aldığını iddia etmesi,3 ayetleri4 ve Hakkı yalanlamak,5 Allah Teâlâ’ya rağmen helal ve haram tayin etmek,6 Allah’a çocuk isnat etmek,7 ahirette kesinlikle kurtulacaklarını ve sapıklıklarına rağmen hidayette olduklarını söylemek,8 meleklere dişilik isnadında bulunmak,9 batıla ve yanlışa Allah’ın sevk ettiğini belirtmek10 Allah Teâlâ’ya yapılmış iftiralardır.

En büyük iftira

Bu iftira türlerini çoğaltmak mümkündür. Yahudilik, Hristiyanlık, münafıklık, müşriklik, deistlik ve Allah’ın yaratma ve emir alanını ayıran veya inkâr eden tüm ideolojiler Allah Teâlâ’ya iftirada bulunan akımlardır. En büyük fısk hatta tüm fasıklıkların başı Allah celle celaluh’a iftiradır.

Allah celle celaluh’a iftirada bulunabilen biri, insanların hukukunu hiçe sayar, canlarına el ve namuslarına dil uzatmaktan asla sakınmaz. İftiranın her türlüsünü haram kılan İslâm, namusa iftirayı da en büyük günahlardan saymış ve şu ayette yasaklamıştır: “Bir de; namuslu kadınları zinayla suçlayan, fakat bu iddiasını ispatlamak üzere dört şâhit getiremeyen kimselere gelince, onlara iftiralarının cezası olarak seksen değnek vurun ve artık onların şâhitliğini asla kabul etmeyin. Çünkü onlar, yoldan çıkmış (fasık) kimselerdir.”11

Bu ayetlerin tefsiri mahiyetinde Peygamber Efendimiz iffetli insanların namusuna iftira atmayı kişiyi cehenneme sürükleyen en büyük günahlardan sayarak ümmetini uyarmıştır.12 Kaynaklar Resulullah’ın, namusa iftira etmeyi kebireden (büyük günahlardan) saydığını haber vermektedir.13

Zina haramdır

Kur’an-ı Kerim, “zina” diye ifade edilen bu büyük günah kavramını kelime olarak çok az kullanmıştır. Bu kelime Kur’an’da toplam olarak dört surede geçer.14 Arada nikâh akdi olmaksızın yapılan cinsel ilişkiye zina denilmektedir.15 Bu kavram daha çok fiili olan bir durumu ifade etmektedir. İki cins arasındaki gayri meşru ilişki demektir. İslâm nazarında nikâhın olmadığı her ilişki mutlaka gayri meşrudur; zinadır. Kur’an-ı Kerim, böyle çirkin bir fiilî duruma düşmemeleri için insanlara, zinaya götüren yoları tanıtmış ve bu yolları haram kılmıştır. Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şerifte; Müslümanın Müslümana canının, malının ve namusunun haram olduğunu belirtmiştir.16

Kişiyi zinaya götüren yollar Kur’an’da, “fuhuş” kavramıyla ifade edilmiştir. Fuhşun haramlığı ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de toplam 24 ayet vardır.17 Şu ayet fuhşun daha Mekke’de iken yasaklanması konusunda çok önemli bir delildir: “Onlara de ki: ‘Gelin, Rabbinizin neleri haram kıldığını size (Kur’an’dan) okuyayım. Hiçbir varlığı O’na ortak koşmayın, anne babaya iyilik yapın, fakirlikten dolayı çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızıklarını biz vereceğiz. İster açık ister gizli olsun, fuhşun ve ahlaksızlığın her çeşidinden uzak durun. Haklı bir gerekçeye dayanmaksızın Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. İşte Allah, aklınızı kullanasınız diye size bunları emrediyor.”18

Selim akıl ve fıtratın nefret ettiği kötü bir amel19 olan fuhuş kavramı, kapsam itibariyle zinadan daha geniştir. Mantıksal deyimle fuhuş cins, zina ise onun türüdür. Bu cinsin içerisine eşcinsellik dâhil diğer fuhuş türleri de girmektedir. Bu açıdan Kur’an, fuhuş kavramıyla zinaya götüren yolları kastetmiş ve “onun gizlisini de açığını da” yasaklamak suretiyle zinaya götüren yolları kapatmıştır. Dinin kapamasına rağmen bu ahlaksız davranışı yine de yapanlar olacak olursa, İslâm devletinde ağır suça ağır cezalar takdir edilerek fuhşu önlemek amaçlanmıştır.

Namusa iftira

Zina ile beraber zinaya götüren yolların da haram olması İslâm fıkhındaki sedd-i zerâi’nin karşılığıdır. Hâl böyleyken insanların yapmadıkları bir çirkin fille itham edilmeleri çok büyük bir haksızlık ve onlara yapılan zulümdür. İslâm’ın Medine döneminde bu çirkin iftiraya teşne olanlar münafıklardır. İftira kampanyasının başında da münafıkların reisi Abdullah bin Übey vardır.20

Onlar iftiralarla Müslümanları ve peygamberlerini yaralayarak Müslümanlığın yayılmasını engellemek istemişlerdir. Nur Suresi’nin yukarda geçen 4. ayeti namusa iftiranın haramlığına delalet ettiği gibi aynı surenin 5-10. ayetlerinde eşlerin birbirlerinin iffetlerine dil uzattıklarında yapılması gereken uygulamalar (lian) da geniş biçimde surede açıklanmıştır. Nur Suresi’nin 10. ayetinden 22. ayetine kadar ise Resulullah’ın ailesine bile dil uzatan münafıkların ahlaksızlıkları teşhir edilirken onların etkisinde kalan bazı gafil Müslümanlar uyarılmaktadırlar. Uyarı evrenseldir.

Şu ayet namusa iftira etmenin vahametini ortaya koymaktadır: “(Kötülükten, günahtan)  haberi  bile  olmayan (saf, temiz ve) iffetli mümin hanımlara (alçakça) iftira atanlara gelince; onlar, dünyada da ahirette de lânete uğramışlardır ve onların hakkı büyük bir azaptır! (Bunlar, delil yetersizliğinden dolayı dünya azabından kurtulsalar bile, Hesap Gününde yakayı kurtaramayacaklardır.)”21 Müslümanlar iffetleri konusunda tek vücut gibidirler. Hem kendilerini hem de diğer insanları korurlar. Haram olan zina fiilini dört şahitle ispat etmedikçe kimsenin namusu hakkında söz etmezler[22

İffetli insanların namusuna iftira eden kimseler, iddialarını dört şahitle ispat edemeyecek olurlarsa ayette beyan edildiği üzere toplumun önünde sırtlarına seksen sopa vurulacaktır. Kur’an bu durumu muhsan kavramıyla açıklar. Muhsan olmanın şartları; hürriyet, buluğ, akıl, İslâm ve iffettir.[23] Bu uygulamayla İslâm öncelikli olarak Müslüman hür ve evli kadınları koruma altına almak istemiştir.[24] Müslüman erkeklerin namuslarına iftirada bulunanlara da aynı ceza uygulanır.25

Hüküm kadın ve erkek hakkında umumidir.26 Bu bir emirdir. Emiri siyasi otorite yerine getirecektir.27 Hadleri uygulamak İslâm devletinin görevlerindendir. Böyle ağır iftirada bulunanlara acınmaz. Hukuka aksettikten sonra af alanına da girmez. İmam Ebû Hanife’ye göre kazif suçu hukukullahtandır. Toplum hakkı daha galiptir.28 Zira yaptıkları suça denk bir ceza verilmeyecek olunursa bu kimseler aynı suçu sürekli işleyerek insanların şereflerini yaralarlar.

Tövbe etse bile

Tekrar edecek olursak verilecek ceza, hadd-i kaziftir. Peygamber Efendimiz zamanında, Ayşe annemize iftira eden Abdullah bin Übey münafığına ve onun dümen suyuna giren Hassan bin Sabit, Mistah bin Üsase ve Hamne binti Cahş’a 80 sopa vurdurarak ilahi emrin gereğini yapmıştır.29 Had tatbikinden (miktarı belli cezayı suçluya uygulamak) ayrı olarak namuslu hanımlara iftirada bulunanlara ikinci bir ceza daha verilir ki bu da iddialarını ispat edemedikleri için şahitliklerinin ebediyen kabul edilmemesidir.

Namusa iftira edenlerin Tevbe ettikten sonra bile şahitliklerinin kabul edilip edilmemeleri İslâm âlimleri arasında tartışma konusu olmuştur. Bazı alimler bu kişiler hâllerini düzeltir, bir daha aynı hataya dönmezler, pişman olurlar, istiğfarda bulunurlar ve nasuh tevbe ile tevbe ederlerse tekrar şahitlik etme ehliyetini kazanırlar demişlerdir.30

Bazı İslâm âlimleri ise namusa iftira eden birisi bu günahından tevbe etse bile şahitlik ehliyetinin ebedi olarak kendisine dönmeyeceğine kail olmuşlardır.31 İmam Ebû Hanife’ye (ö. 150/767) göre, namusa iftira edenin şahitliği tevbe etse bile ebediyen/ yaşadığı müddetçe kabul edilmez.32 Fukahanın büyüklerinden Kadı Şureyh (ö. 80/699 [?]), İbrahim en-Nehaî (ö. 96/714), (ö. 110/728), Süfyan es Sevrî (ö. 161/778) de namusa iftirada bulunup ispat edemeyenlerin ebediyen şahitliklerinin düştüğüne kail olmuşlardır. Tevbe ve had uygulanmasıyla ilgili şahsın Allah Teâlâ katında fasıklığı gitse de bu durum şehadetinin iadesine tesir etmez.33 Bu görüşün aksini savunan İslâm hukukçuları ve âlimler de vardır.

Dile sahip çıkın

Müslümanların dillerine sahip olmaları ve dilin afetlerinden korunmaları şarttır. Bu afetler çok olmakla beraber iftira da bunlardan biridir. Hiç kimsenin nesebine dil uzatmamak ahlaki bir kuraldır. İslâm toplumundaki zimmilerin namuslarına dil uzatılamayacağı gibi masum kölelerin de namuslarına dil uzatılmaz. Böyle bir hataya düşenler hadiste varit olduğu üzere ahirette cezadan kurtulamazlar.34  Özellikle de kazf cezasını gerektirecek; ey livatacı,35 ey zâni, ey zâniye, ey veledi zina, ey zaniyenin çocuğu, babası belli olmayan vb. hitaplardan kaçınmak gerekir. Bu ifadeleri biri hakkında kullananlar, iddialarını İspat etmezlerse İslâm devletinde namusa iftira suçundan yargılanırlar.36

Bu alandaki cümle kalıpları, mahalli dillerdeki zinayı çağrıştıran argo ifadelere göre ülkelere göre değişir ve çoğalabilir. Şaka da olsa çocukları severken “puşt” vb. ifadeler bunlardandır.  Birçok yerde kullanılan “kavat”, “o…” ve “p..” kelimeleri de aynı suçun kapsam alanına girer. Yapılması gereken, dile sahip olup afetlerinden korunmaktır. Namusa taalluk etmeyen fakat yergi ve hiciv türü hakaretler vardır ki bunlardan dolayı hukuk bu suçu işleyenlere “tazir” cezası uygular.37

Tariz ve ima yollu başkasının namusuna iftira edenleri bile Hazreti Ömer (ö. 23/644) had cezasıyla tecziye etmiştir.38 Gerek Hazreti Ömer radıyellahu anh gerekse Hazreti Osman radıyellahu anh (ö. 35/656) herhangi bir şahsı hicvederek küçük düşüren; namuslarını yaralayan kimseleri bir şekilde cezalandırmışlar39 ve kimsenin şeref ve haysiyetini ayaklar altına aldırmamışlardır.

Hülasa İslâm toplumunda, başta namusa iftira olmak üzere her türlü hakaret ifadeleri yasaklanmıştır. İnsanlar sağlam bir eğitimden geçerek ilahi buyrukları içselleştirip dillerine sahip olmuşlardır. Tüm alınan tedbirler ve verilen eğitime rağmen bazıları iftira dâhil büyük günahlara düşecek olurlarsa devlet suçluları tecziye ederek insanları onurlarını koruma altına almıştır. Dünyada verilmeyen cezalar şayet ahirete kalmışsa Allah Teâlâ’nın azabından korkmak gerekir.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

1 Bak: Âl-i İmran 3/94.
2 Bak: Nisa 4/ 48
3 Bak: Enam 6/93
4 Bak: A’raf 7/37
5 Bak: Ankebut 29/68
6 Bak: Nahl 16/ 116; Enam 6/140
7 Bak: Bakara 2/116; Enam 6/100-101; Tevbe 9/30; Nahl 16/57; Saffat 37/149.
8 Bak: Bakara  2/135
9 Bak: Saffat 37/150
10 Bak: Enam 6/148; A’raf 7/28; Nahl 16/35.
11 Nur 24/4
12 Nesai, tahrim’ü-d dem, 37, had. No: 18, c. VII, s. 111; Beyhakî, Sünen, hudud, 39, had. No: 17128. C. VIII, s. 435.
13 Yahya b. Sellam, Tefsir, c. I, s. 436.
14 İsra 17 / 32; Nur 24 / 2-3; Furkan 25 / 68; Mümtehine 60 / 12.
15 İsfehani, Rağıb, el–Müfredât, Beyrut 1992, s. 384.
16 Beyhakî, Sünen, hudud, 39, had. No: 17129. C. VIII, s. 435.
17 Bkz: Nisa 4 / 15, 19, 25; En’am 6 / 151; A’raf 7 / 33; Neml 27 / 54; Ankebut 29 / 28; Ahzab 33 / 30 vd.
18 En’am 6 / 151.
19 Cürcani, Seyyid Şerif, Tarifat, Beyrut 1995, s. 165.
20 Yahya b. Sellam, Tefsir, c. I, s. 436.
21 Nur 24/23
22 Hasan el- Basrî, Tefsir, c. II. s. 91.
23 Zemahşerî, Keşşaf, c. III, s. 208; Kurtubî, el Camî li ahkâm’i-l Kur’an, c. XII, s. 173.
24 Mukatil, Tefsir, c. II, s. 408; Yahya b. Sellam, Tefsir, c. I, s. 427; Taberî, Cami’u-l Beyan, c. IX, s. 265; İbni Vehb, el- Vâdıh, c. II, s. 63.
25 Yahya b. Sellam, Tefsir, c. I, s. 428.
26 Kurtubî, el Camî li ahkâm’i-l Kur’an, c. XII, s. 172.
27 Kurtubî, el Camî li ahkâm’i-l Kur’an, c. XII, s. 177; Hadler İslam devletinde (Dar’ü-l İslâm’da) uygulanırlar.  Dar’ü-l İslâm; hukukun kaynağının vahiy, velayetin Müslümanlarda olduğu ve din, can, mal, namus ve akıl emniyetinin sağlandığı ülkelerdir. Bazı cezaların gariplere uygulandığı ve hayatın genişlik alanının emperyalizme peşkeş çekildiği yerler İslâm devleti değildir. İslâm devletinde tevhid, adalet, dağıtımda denge, emanete liyakat, ahlak ve istişare hâkimdir.
28 Kurtubî, el Camî li ahkâm’i-l Kur’an, c. XII, s. 177.
29 Mukatil, Tefsir, c. II, s. 414; Bak:Beyhakî, Sünen, hudud, 41, had. No: 17131, c. VIII, s. 436.
30 Taberî, Cami’u-l Beyan, c. IX, s. 270.
31 Yahya b. Sellam, Tefsir, c. I, s. 430.
32 Zemahşerî, Keşşaf, c. III, s. 208.
33 Kurtubî, el Camî li ahkâm’i-l Kur’an, c. XII, s. 179.
34 Beyhakî, Sünen, hudud, 40, had. No: 17130. C. VIII, s. 436.
35 Beyhakî, Sünen, hudud, 41, had. No: 17137. C. VIII, s. 438.
36 Zemahşerî, Keşşaf, c. III, s. 208.
37 Zemahşerî, Keşşaf, c. III, s. 208.
38 Beyhakî, Sünen, hudud, 44, had. No: 17146. C. VIII, s. 440
39 Beyhakî, Sünen, hudud, 45, had. No: 17151. C. VIII, s. 441

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.