Ruhi sıkıntılara iyi gelecek öneriler…

Zihnimizin gelişmesi, canlı kalması faydalı meşguliyetlere bağlıdır. Okumak, yazmak, sanat eserleri ile meşgul olmak, zihin kapasitemizi yükseltecek vasıtalardır. Okuma yazma, dinleme terbiyesi kazanmamış kimseler vaktinden önce zihin tembelliğine ve zihin harabiyetine uğrarlar. Bugünkü tıbbin faydalı meşguliyeti, bir tedavi vasıtası olarak kullandığını bilmekteyiz.

Bilhassa sürmenajlar ve türlü ruhi bozukluklarda meşguliyetle tedavinin yerinin büyük olduğu söyleniyor. Allah’ın Resûlü’nün emir ve tavsiyelerinin atmosferi içinde şahsiyeti ve kültürünü kazanan Hazreti Ömer radıyellahu anh’ın oğullarına yaptığı bir tavsiye bu açıdan bakılınca, bugünün pedagogları ve ruhiyatçılarını hayrete düşürecek bir ölçü ve ehemmiyette görülmektedir.

Hazreti Ömer, oğullarına söyle buyururdu: “Sabahleyin kalktığınız zaman iş icabı öteye beriye dağılınız. Bir evde toplanmayınız Çünkü ben birbirinize darılmanızdan, bir fenalık çıkmasından korkarım.” (Edebü’l-Müfred, Ahlak Hadisleri, Hadis No: 415) İşsizliğin, eve hapsolup kalmanın, ilme, tahsile, çalışmaya sırt çevirmenin ne büyük bir bela ve musibet kaynağı olduğunu kim bundan daha güzel şekilde ifade edebilirdi?

Bazı tavsiyeler

Bir gazetede tanınmış başarılı iş adamlarından birisi ile yapılan bir mülakatı okumuştum. Bu iş adamı herhangi bir yerde sekiz saatten fazla kalmadığını söylüyor, insanın bir yerde fazla hapsolup kalmasının hislerinin bozulmasına sebep olabileceğini belirtiyordu. Akraba, komşu ve dost ziyaretleri de sağlık açısından değerlendirilebilir.

Bir dostum rahatsızlığı dolayısıyla doktora gittiğini, doktorun kendisine günde değişik muhitlerde gezinti yapmasını tavsiye ettiğini söylemişti. Bu tavsiyeleri arasında şu hatırlatmayı da yapmış: “Hani bayram sabahları hocalar vaaz ediyor, camiye gelirken bir yoldan, dönerken başka bir yoldan yürüyün diye, işte bu çok güzel bir sağlık tavsiyesidir.”

Bir iktisatçı dostum da bu hadisi iktisat açısından açıklamış ve demişti ki: “Bayramlarda yapılan bu tavsiyenin sebebi bayramda camiye gelen Müslümanların değişik yerlerde bulunan fakirleri görmeleri ve onları kollamalarını temin içindir.”

Yaşlı ve můzmin bir hastamızı yaşlıca bir doktora götürmüştük. Doktor hastanın durumunu anladıktan sonra şöyle dedi: “Eğer ben de senin gibi akşama kadar kapalı yerde oturup kendimi dinlesem hasta olurdum. Ben buraya gelişimi aynı zamanda sıhhatim bakımından düşünüyorum. Yoksa ihtiyacım olduğu için bu yaşta çalışıyor değilim. Evde durup kendi kendimi düşüneceğime, hem birkaç kişiye faydalı olmak, hem de kendim için faydalı bir meşguliyet bulmak istiyorum.”

Bir doktor arkadaşım, evi fakültelerine bir buçuk saat mesafede olan yaşlı bir hocalarının yürüyerek derse gelip gittiğini söylemişti. Hocaları bu yürüyüşün hıfzıssıhha açısından çok faydalı olduğunu söylermiş. Yaşlı, şişmanca tanıdık bir zat da rahatsızlaşmış, doktora gitmişti. Bir namazdan sonra caminin önünde doktorun kendisine ne tavsiye ettiği soruldu. Bu zat; “Doktor bey bana reçete yazmadı. Senin reçeten günde 1-2 saat temiz havada yürümektir dedi” diye cevap verdi.

Cemaat de şaka yaptı: “Zaten evin camiye uzak, günde beş defa camiye gidip gelsen de bir saatten fazla yürümüş olursun.” Genç imam efendi de latifesini sürdürerek, “Nasıl olsa amcamızın, hali vakti yerinde, zengin dostları da çoktur. Günde bir defa şehrin kenarlarındaki mahrumiyet yerlerinde oturan fakir fukarayı arar, onların hal hatırlarını sorar, ihtiyaçları varsa karşılarsın. Bu da bir saat yürüme, dolayısıyla maddi ve manevi şifaya vesile olur. Çünkü Peygamber Efendimiz’in açık hadisleri vardır: ‘Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz’ ,’Sadaka belayı defeder ve ömrü uzatır’ buyurmuşlardır dedi.”

Zamanı değerlendir

Yaşlılar, emekliler torunlarına oyuncak yaparak ve onlara masal anlatarak da zamanlarını değerlendirebilirler. Arkadaşı Mithat Cemal, Mehmet Âkif‘in ibadet dışındaki meşguliyetlerini söyle sıralıyor: “Boğaziçi’nde yüzme yarışı kazanan, Çatalca’da güreşen, Veliefendi Çayırı’nda adım atlayan, İbnil-Fâriz’i ezbere bilen, Dağıstanlı Hoca ile Kitabü’l- Kâmil’i hasbihal eden, Musa Kâzım Efendi ile Bedrettin’in Varidât’ını okuyan, sonra Emile Zola nin romanlarında, insan yığınlarını idaredeki kudretini seven, Halkalı’da ineklerin karnından Trocar ile su alan, Aruz’un orkestrasyonunu yapan Âkif, kendi kendine kaldığı zaman nısfiye de üflüyordu.”

Hanımların anne baba ziyaretleri ve diğer akraba ve çevre gezileri ile ilgili olarak “Fetevâ-yı Hindiyye’nin 1. cildinin, 557 sayfasında, (250 Hadis, s. 28 Hadis No: 31) Şafii fıkhında önemli yeri olan “İnayetüt Talibin” adlı eserin Nafakat bahsinde ve “Tarikat-ı Muhammediye Şerhi Berika” gibi ahlak kitaplan ve benzeri eserlerde bilgi verilmiştir Hanımlar, değişik el sanatarı ile de meşgul olabilir, ev içinde modern useller ile sebze ve çiçek üretimi yapabilirler.

En güzel meşguliyet ve en güzel şifa kaynaklarından biri de mesleğimizin icabını yapmak üzere aldığımız vazifeyi tam yapmaktır. Peygamber Efendimiz mesleğine yan bakan, işini yarım yamalak gören kimselerin ahiretten önce dünyevi azaplara, türlü bela ve musibetlere düşeceklerini ihtar buyurmuşlardır. Dünyevi cezalardan birisi de türlü üzüntülere tutulmaktır: “Kul, üzerindeki işi kusurlu yaparsa, Allah Teâlâ onu üzintü ve kedere müptela kılar” (Ahmed bin Hanbel, Müsned 6/157).

Cemiyet hizmeti

Ahmed bin Hanbel‘in Müsneďinde yer alan bu hadis pek çok sırlar ifşa etmektedir. Bugün çok kazanan, yüksek mevkilere sahip olan kimselerin huzursuzluktan şikayetlerinin sebepleri bu hadisle açıkça dile getirilmiştir. Hepimiz bu hadis-i şerifin sırrını kendi şahsımızda tecrübe edebiliriz. İşimizde, vazifemizde kusur gösterdiğimiz zaman en azından şevkimizi kaybederiz.

İçine dönük, melankolik tipler için en üstün şifa kaynağı, yapacakları hareketli bir cemiyet hizmetidir. Kusursuz yapılan işlerin huzur verici atmosferi içinde daha dünyada iken cennet hayatı yaşadığımızı ruhumuzda duyduğumuz da birçok hatıralarımızla sabit olmuştur.

Bir hocaefendi, zihni meşguliyetlere konu olabilecek şeyler arasında feraizi hatırlatmıştı. Feraiz okumak ve okutmak, “kara sevda” ve “fikri sabit denen hastalıkların tedavisi için birebirdir. Zihin tembelliğine uğramış, faydalı zihni faaliyetten uzak kalmış kimseler kendilerini çok zaman tufeyli fikirlere birtakım evhâm ve fobilere kaptırıyorlar.

Meşru musiki

Musikinin de zihin ve ruhu besleyen şifalı tesiri kabul edilmiştir. Bunun için birçok alime muhalif olarak İmam Gazâli Hazretleri musikinin cevazına kâil olmuştur (İhya Ulami d -Din, 705). “Musiki, yalnız kaldığı zaman insanın evhâma kapılmasını önler” demiştir. Tarihi şifahanelerimizde ruh hastalarının musiki ile tedavi edildiği de bilinen bir gerçektir.

Yalnız, insana ümitsizlik veren ve insanın şehevi duygularını gıcıklayan musikiye hiçbir sûrette cevaz verilmemektedir. Musiki ruhumuzda ulvi duygular uyandırmalı veya uhrevi hüzne sebep olmalıdır. Meşhur bestekarımız Dede Efendi’nin büyük ruhundan çağlayan besteleri, ruhu beslemede musikinin değerini ne güzel ispat etmektedir. Bugün tıp otoriteleri, musikinin damar sertliğine de iyi geldiğini söylüyorlar.” (Bkz. Prof. Dr. Sadi Irmak, Sağlık Kılavuzu)

Bütün sanat eserleri, insan ruhunda müşterek duyguları husûlüne sebep olur. Bunun için de ahlak terbiyesinde birlik beraberlik sağlamak için kendilerine başvurulur. Orta öğretimde din ders işlerken, arada ilahi okuturdum. Çocukların dikkatlerinin toplanması ve dersi daha büyük bir ilgi ile takip etmeleri hususunda ilahilerden çok istifade ederdim. Saba makamı ile ezan, tekbir, salavat-ı şerife, mevlitten bazı bölümler de okurdum. Zaten bunların birçoğuna karşı çocuklarda aileden gelme bir kulak dolgunluğu var. Bundan mahrum olan çocuklar da bu vesile ile bu konuda kulak dolgunluğu kazanmış oluyordu. Hele Yunus Emre’nin ilahileri pek neşe vericiydi.

Merhum Gönenli Mehmet Efendi Hoca’nın, Sakarya‘da bir vaazını dinlemiştim. Cemaatinde kadınlar ve çocuklar ekseriyetteydi. Arada bir konuşmasını kesiyor, bir ilahi okuyordu. Bu suretle cemaati coşturduktan sonra yine konuşmasına devam ediyordu. Muhterem hocamızın nev-i şahsına münhasır bu vaazının cemaate pek tesir ettiğine şahit oldum. Ve kendim de birçok bakımdan faydalandım. Böyle zahit, mübarek, muttaki zatların ses ve sözleri insanın kalp tellerine dokundukça insanı mest ediyor. Böyleleri her ne söylerlerse söylesinler, ne okurlarsa okusunlar pek hoş geliyor,

Zihin sporu

Çeşitli müzelerin ziyareti ve koleksiyon merakı da ruhi ve zihnî melekelerimizin inkişaf için pek faydalıdır. Bunlar insanın lüzumsuz meşgale, zararlı oyunlar ve faydasız eğlencelerden korur. Daha önemli olan da, merakları faydalı olan şeylere kanelize etmesidir. Koleksiyonculuk merakını. gazete kupürü ve faydalı yazıları koleksiyon yapmakla tatmin edebiliriz. Gençler için üretici spor, bilgisayar, türlü olimpiyatlara hazırlanmak imkânı da vardır,

En faydalı bir zihin sporu da bilmece çözmektir. Mehmet Zihni Efendi’nin Fıkıh Bimeceleri adıyla neşrolunan eserini pek severim. Bilmece çözmek için zaman bulabilen arkadaşlarımız, merhumun bu kıymetli eserini örnek alarak her ilim dalına ait bilmeceler, zevkli eserler vücuda getirebilirler. Bu suretle, gazetelerin çoğu seviyesiz bilmecelerine zaman harcamaktan korunmuş oluruz.

Şüphesiz en faydalı meşguliyetlerden birisi cemiyetin muhtaç olduğu faydalı kitapları hazırlamaktır. Günlük meseleler, içtimai konulara dair hadisleri bir araya getiren, tercüme ve şerh eden pratik hadis kitaplarını tanımak son derece önemlidir. Bunlardan Mehmet Arif’in 1001 Hadis’i, Ömer Nasûhi Bilmen’in Hikmet Goncaları, Hasan Basri Cantay’ın On Kere 40 Hadis’i Ali Himmet Berki’nin 250 Hadis’i cidden tavsiyeye şayan değerli çalışmalardır.

Meşguliyet önemli

Meşguliyet konusunda, beni çok düşündüren bir hadis-i şerif de: “Her kul, öldüğü hal üzere dirilecektir” mealindeki hadistir. (Müslim, Keşful Hafa, c2, Hadis No: 3195) Demek bir insan, hayatında hangi hali ile tanınmış ise, ne vaziyette ve meşguliyet üzerinde ölmüş ise halde dirilecektir. İçkiciler, kumarcılar, zalimler, canilerin vay hallerine!

Bu hadis, kendimize ve çocuklarımıza meslek seçerken ayağımızı denk almamızı, ekmek parası kazanma bahanesiyle süfli şeylere burnumuzu sokmamamızı ihtar ediyor. Bu yüzden avcılık, kasaplık ve sarraflık gibi meslekler, meşru ve caiz olmakla beraber, hoş görülmemiştir. Başka bir meslek bulabildikçe bunlardan kaçınmak faydalı olur.

Yüzümüzü ağartacak bir meslek ve bir meşguliyet seçmenin yanında ilimle, ibadetle, hele daimi olarak Kur’ ân-ı Kerim’le meşgul olmakla, sevinç ve neşe verici bir kalkışa, bir uyanışa, bir yeni hayata kavuşmanın yolunu bulmuş oluruz. İnsan, Kur’ân okumayı vird edinirse, hayalinde Kur ân’da geçen peygamberler ve meleklerle beraber bulunur. Onlarla ünsiyet ve ülfet peyda eder.

Onlarla görüşür, konuşur gibi olur. Peygamberlerin mücadelelerini seyr-i temaşa eder. Ümit ve cesareti kuvvetlenir, ruhu açılır. Ruhu manevi ve ahlaki yükselişlere doğru kanatlanır. Gece düşünde, gündüz hayalinde benliğine hakim olan bu hava, haşirde, mezarından kalkarken de onu bürümüş olur. Bu suretle de bu hadisin tecellisine mazhar olmuş bulunur.

Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Coşkun, Sohbetler ve Hatıralar, Yayına Hazırlayan: Hüseyin Kader, s. 122-177 Yazı kısaltılmıştır, tamamı belirtilen kaynaktadır. Başlıklar sitemize aittir.

Prof. Dr. Ahmet Coşkun/ İrfanDunyamiz.com

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Unutamadığım bir hatıra…

Rahmetli babam en zor zamanda, samanlıklarda, dağlarda jandarma korkusundan kaçarak hafız olmuş. Allah o devirleri …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.