Yazı 2

Sorgulayacaksan, kendinden başla. Müslüman bilinç, idrak ve izzetine yaraşır bir duruşa sahip miyim? Her daim sorgula bunu. Olağanüstü dönemlerin dili olağanüstü hassasiyet gerektirir. Bunun gereği, dostun cesaretini kıracak, başarıya olan inancını zayıflatacak, motivasyonunu olumsuz etkileyecek dil ve üslûptan sakınmaktır. Bu basit bir hassasiyet değildir; ihmal ve ihlali cürüm oluşturan esaslı bir sorumluluktur.

“Ama”sı olmayan açık ve kesin bir tavır gerekir. Bu mahiyette olmayan her cümle boştur, içeriğine ve vurgusuna göre vebal de oluşturur. Çözümün aktif bir parçası olmadan, belki semtine bile uğramadan, zülüm ve vahşetin vakayı adiyeden sayıldığı bir hayattan kurtulma hamlelerini/ teşebbüslerini yerindelik sorgulamasına tabi tutmak. Çok sakil!

Önce istikamet

İstikamet, Hak yolda yalpalamadan yol almaktır. İstikametin ilk şartı imandır; zira iman olmadan müstakim yolun işaret levhaları bilinemez. İstikametin işaret levhalarını bilmek, tanımak, o yola koyulmak, yalpalamadan mesafe kat etmek, ancak ittiba ile mümkündür. Müstakim olan Elçi sallellahu aleyhi ve sellem’in izi/sünneti takip edilmeden istikamet iddiasında bulunmak, nefis ve hevayı istikamet ölçütü olarak konumlandırmak demektir. İşte bu en büyük musibettir, tam bir felakettir.

Sonra sahih bilgi de şüphesiz çok önemlidir. Aksi takdirde hak-batıl tefrik edilemez, zalim-mazlum birbirine karıştırılır. Sağlam idrak, bilinç, şuur da doğru bilgi kadar hatta çoğu kere ondan da önemlidir. Zira duygu olmadan hareket olmaz; hareket duygunun müşahhas halidir. Dolayısıyla duygunun, benimsenen değerler doğrultusunda refleks oluşturacak düzeyde beslenmesi, motive edilmesi gerekir.

Bu itibarla bilgi yüklemeye odaklanırken bilinç-şuur inşası ihmal edilirse, hadiseler karşısında tutum belirleyemeyen ya da kısık sesli silik tipler ortaya çıkar. Mesela, her ne zaman bir münkere tepki verilse, hemen; “Dikkatli olmalı, oyuna gelmemeli, provakasyon ihtimali göz önünde bulundurulmalı” şeklinde açıklamalarla karşılaşılıyor. Tedbir ve basiretle hareket hatırlatması, hamiyet-i diniyye ve münkere tepki duygusunu bastırmamalı, cesaret kırılmamalıdır. Tebrik ve tedbir birlikte gerek.

Bir günaha ya da ihmale dikkat çekildiğinde sıklıkla, “Buna gelinceye kadar edası gerekli daha nice farzlar-vacipler ve kaçınılması gereken haramlar var; onlar bitti de bu mu kaldı, sıra buna mı geldi?” şeklinde tepkilerle karşılaşılıyor. Günümüzde Müslümanların en büyük ve en acil meselesi budur, denilmedi ki, böyle bir hatırlatma/ mukayese ihtiyacı duyulsun! Bu tarz söylemler/ mukayeseler, dile getirilen ve dikkat çekilen meselenin hafife alınmasına ve çiğnenmesine sebep olur; bu da Müslüman için vebaldir.

Eksik tahlil

Allah’ı hesaba katmayan her tahlil eksiktir. Beşerî/ maddî unsurlar fevkalade önemli olmakla birlikte, her zaman tek başına sonuç için yeterli değildir. Bütün güçlerin üstünde bir mutlak güç, planların ötesinde aşılamayan bir plan elbet vardır. Tabi ki bu durum Müslümanın, şahsıyla ilgili sorumlulukları yerine getirme noktasındaki ataletinin, tembelliğinin, asalaklığının mazereti olarak sunulamaz.

Düşmanın gücünün farkında olmak ile güce teslim olmak, aşılamaz, alt edilemez görmek arasındaki büyük fark. İlki gerekli ve faydalı iken ikincisi bitişin ilanıdır. Oysa iman varsa imkan hep vardır. Allah mutlak güç ve kudret sahibidir, her şeye kadirdir. Her sefer zaferle sonuçlanmaz. Zaten Müslümanın sorumluluğu, zafer değil seferdir. Bununla birlikte ancak seferde olanlar zafer umabilir. Burun kıvrılan, küçümsenen bir sefer, kim bilir nice büyük fetihlerin ilk ve en önemli adımını oluşturur! Yeter ki ihlas, ilim ve tecrübeye dayansın.

Başarı ne sadece maddi güce indirgenebilir ne de sadece manevi güce. Müslüman her iki boyutuyla sorumluluklarını bihakkın yerine getirmeye gayret eder, Hakk’a ilticayı da asla ihmal etmez. Zira O’nun inayeti ve teyidiyle nice az/ zayıf topluluklar, çok/ güçlü topluluklara galip gelmiştir, bugün de gelir. Zayıf durumdayken Bedir’de Müslümanlara meleklerden müteşekkil kuvvetlerle yardım eden Rabbim, Gazze’nin mazlum ve mağdurlarına da yardım et.

Zamanlama önemli

Müslüman, rutine bağlanmış statik bir hayat sürmez. Zira her halin yeni ve farklı yükümlülükleri olur. Anın yükümlülüğünü kuşanarak akıp gider Müslümanın hayatı. Vaziyet olağanüstü iken, rutini üzere hayat sürüyorsa, işte bu hal onun için varoluşsal bir sorun oluşturur. Şu günlerde her Müslümanın bu açıdan hayatını gözden geçirmesi lazımdır. Aksa Tufanı ile başlayan sürecin getirdiği yeni yükümlülüklerini tespit etmeli, esaslı bir şekilde rutininin dışına çıkmalıdır.

Faydalı olabilmek doğru soruyu sormaya ve ona odaklanmaya bağlıdır. Hadise/ eylem öncesinin sorusu başka, anın/ fiili durumun sorusu başkadır. Olaylar almış başını giderken, olgu öncesi gözetilmesi gereken siyaset ve stratejiye odaklanmak, sadece entellektüel tatminle oyalanmaya yarar; bunun kimseye katkısı olmaz. “Nasıl hareket edilirse daha kazançlı çıkılır, sürece nasıl katkı verebilirim, kişisel sorumluluğum nedir, ne yapmalıyım?” sorularına odaklanılmalı, anın yükümlülüğü hakkıyla yerine getirilmeye çalışılmalıdır.

Şu halde herkes, teorik tahlillerini, ilmi mülahazalarını, stratejik analizlerini münasip vakte saklamalı; sıcak gündemin ivedi yükümlülüğünü omuzlamalıdır. Devletin sorumluluğu ve tepki biçimiyle sivil toplumunki farklıdır. Herkes şahsi yükümlülüğüne odaklanmalıdır. Allah Filistinli kardeşlerimizi muzaffer kılsın, zalim siyonistleri perişan etsin.

Doğrudan mazlumu olmadığınız sıcak gelişmelerin teorisyenliğine akıl hocalığına soyunmanın kahredici hafifliği kimseye yakışmıyor, acıyı acıtıyor.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.